31 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-97

KONU: İFTİRA 


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

11.Kasım.2022 tarihli söyleşiden kesitler)


-“Yalan sözlerle Allah’a iftira edenden veya O’nun âyetlerini yalan sayandan daha zalimi kimdir?” (Enam-21)

  Kulun Cenâb-ı Hakk'a iftira etmesi; Allah (cc) hakkında Allah’a (cc) yaraşmayacak şeyleri konuşması, Allah'ın (cc) kendisini anlattığı, kendisini takdim ettiğinin dışında kendisinin hiçbir bilgisi olmaksızın Cenâb-ı Hakk’a bir şeyi yüklemeye kalkışması bu…

 “Şeytan, Allah hakkında bilmediğiniz hususları konuşup yaymanızı emreder.” (Bakara-169)

  Bilmediğiniz şeyleri Allah’a (cc) söylemek de bu kabilden sayılıyor yani ilim olmaksızın ve Cenâb-ı Hakk’ın indirdiği vahiy olmaksızın Allah (cc) hakkında konuşmak, en büyük iftira.. 

Çünkü O’nun (cc) hakkında ancak ilimle konuşulabilir. O ilim de kendisinin bildirdiği,indirdiği bir ilimdir. Allah’ın (cc) yarattıkları üzerinden Kendisini, kudretini, sanatını, büyüklüğünü tarif ettiği ölçekte yine ilim ile konuşulabilir. 


-Kim Allah’a (cc) ortağı olmadığı halde “ortağı var dese” Cenâb-ı Hakk’ın yanına bir ortak yerleştirmeye kalksa; Cenâb-ı Hakk'ın aslında her şey bütünüyle Malikken artık yarısıyla Malik olması Cenâb-ı Hakk'tan ne kadar çok hakkı gasp edip hayali birine yüklemiş oluyor. İftiranın büyüklüğü gasp edilen hakkın büyüklüğü ile ilişkili. Ama kullara sorarsan, kul Cenâb-ı Hak hakkında ne kadar yanlış yaparsa yapsın basit zannediyor. Yeter ki kulun hakkına girmesin, kula iftira daha büyük, kula yönelik cürüm daha büyük gibi. Halbuki iftiranın en büyüğü Cenâb- ı Hak hakkında yapılan iftiradır ve insanların Cenâb-ı Hakk’a yaptıkları en büyük iftira için şu ayeti kerimeye bakalım:

“Rahmân’a çocuk yakıştırıyorlar. Halbuki çocuk edinmek Rahmân’ın şanına yakışmaz.”(Meryem-91,92)

 Rahmana velet isnadına Cenâb-ı Hak göklerin tahammül edemediğini, bu büyüklükteki bir iftiraya göklerin parça parça olmaya, yerin yarım yarım yarılmaya yöneldiğini, dayanamadığını söylüyor: 

  “Hakikaten çok çirkin bir iddia ortaya attınız. Öyle ki bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer ortasından yarılacak, dağlar yıkılıp çökecek!” (Meryem-89,90)

  Bütün amellerin esasında bir ölçüsü var, iyi ya da kötü tartılabilir, teraziye konulabilir cinstendir. İftira dediğimiz kötü amel de öylesi kötü bir şeydir ki o kişi apaçık bir günahı yüklenmiş olur, diyor Cenâb-ı Hak. 

  “Kim de bir hata veya günah işler, sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa şüphesiz ağır bir iftira suçunu ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.”(Nisa-112) 


-Bir tarihte bir turistle konuşuyoruz; kendisinin dinini tarif ederken “benim dinim sevgi” demişti. Cenâb-ı Hakkı da “saf sevgi” olarak tanımladı. Aramız iyi, dedi, beni çok iyi tolere ediyor. Zaten yani O’nun (cc) bana kızacağını, kötü davranacağını düşünmüyorum. Hani Hristiyanlıkta veya İslam'da olduğu gibi Allah (cc) azap edemez, diyor. Kendisine bir İlah tasavvuru edinmiş ve tabiri caizse Yaratıcısını kendisi kafasında yaratmış. O’na (cc) çok mülayim, sevgi dolu, bütün insanların kötülüklerini tolere edebilir, nazarıyla bakıyor. Hani pişmanlık, iyileştirme, düzelme bu tür şeyleri de gerek görmüyor. Çünkü O (cc) sen ne kadar hoyratça olursan ol, ne kadar saygısız olursan ol, bir bakıma bunların hepsini tolere etmeye mecbur gibi. Bu kendi Allah'ı (cc), kendisi O’nun (cc) hakkındaki her şeyi kendisi söylüyor ve kendisi ölçüyor biçiyor burada belirleyici unsur kim? Kulun kendisi. Allah’ın (cc) kendisini takdim edeceği ‘’Ben şöyleyeyimdir, böyleyimdir’’ diyeceği hatta bir şeyden ötürü onu tehdit edeceği herhangi bir şey de yok. Bu kulun Cenâb-ı Hakk hakkında Allah’ı (cc) geliştirdiği bir şey.

  Bizler Cenâb-ı Hakk’ı Kendisini tanıttığı şekilliyle tanıyacağız. Cenâb-ı Hakkı hak bir kaynaktan, hak dinde kendisini tanıttığı şekliyle tanıdığımızda bizler ancak mutmain oluruz: “Elhak Cenâb-ı Hakk böyle olmalı” deriz. ‘’Ee demin ki adamın Tanrısı daha sevgi doluydu ama’’ derseniz şayet, bu bizim ehvamızla açıklanır, kalbimizle değil. Yani o kendi hevası ardında makul olmayan bir Tanrı figürü oluşturmuş, kendisine hiçbir saygısızlığa asla hayır diyemediği, kulunu hiçbir biçimde zapt etmediği onun her türlü savrukluğuna had hudut tanımazlığına karşı edilgen durumda kaldığı bir tanrı anlayışı. Yani biz onu duyduğumuzda kalbimiz ona mutmain olmaz. Yaratan Allah (cc) ise hayatı bahşeden Kudret O’ysa (cc) inisiyatif de O’nun (cc) tarafında olmalı, buyruk O’nun (cc) olmalı. Hüküm, söz O’nun olmalı.

O (cc) yaradan Kudret bir şeye hayır dediği zaman, kul orada durmalı. Durmuyorsa şayet, bu yanlışından Cenâb-ı Hakk’tan bir tolerasyon bekliyorsak, bağışlama dilediğinde bağışlayabilir, bu anlaşılabilir bir şey. Ama hiçbir bağışlama mekanizması olmadan, tövbeye de gerek olmadan Cenâb-ı Hakk’ı kulun yaptığı davranışların tamamına mahkum edilgen bir durumda bir ilah tasavvuru ‘’ehva'nın’’ peşindeki bir tasavvurdur. Böyle bir ilahın kullarda herhangi bir karşılığı da yok. Hiçbir biçimde onları zapt edecek, onlara herhangi bir olumlu etkisi -kontrol anlamında- olması da söz konusu değil.


-Joram Wan Klaveren adlı Hollandalı “Ben bu Kur’an-ı’ı alayım, bunun nasıl bir iftira dolu kitap olduğunu ve peygamberin sahte bir peygamber olduğunu ve Allah'a (cc) yönelik iftiralardan oluşmuş bir kitap getirdiğine dair incelememi yapıp bunu bir kitap haline dönüştüreyim. Hollanda'yı, Hollanda gençliğini hatta Avrupa'yı bu girdaptan kurtarayım’’ diye kapanıp bu işi çalışınca bu işten Müslüman olarak çıktı. 

  Peki burada ölçü ne? Adam inceler ve  ‘'İnceledim hâla iftira kanaatindeyim’’ derse ne yapacağız?

  Orada bir şey yapmıyoruz, orada onun samimiyetiyle yalancılığı hususundaki farkı Allah’ın (cc) huzuruna çıkacağı güne kadar kalıyor. Biz bizim kendi sorumluluğumuzla karşı karşıya kalıyoruz. Bir başkası üzerinden bunu sonuçlandıracak değiliz. Bunu kendi tecrübemiz üzerinden sonuçlandıracağız. O kendi tecrübesini, kendi iman yolculuğu olarak yaşadı. Biz de kendi tecrübemizi kendi iman yolculuğumuz olarak yaşıyoruz. Okuduğumuz her ayetle birlikte bunun ancak Allah’ın (cc) sözü olabileceğine dair kanaatimiz pekiştikçe imanımız kemale eriyor, şehadetimiz artıyor. Bu tedebbürle birlikte anlıyoruz ki bu Allah'tan (cc) gayrısı katından olamaz.

  Yoksa hala Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı!” (Nisa-82)

  Kur'an'ı tedebbür etmezler mi?

Tedebbür: Etrafını dönecek şekilde kapsamlı ve bütüncül bir ele alma. 

  Bizim bu iftiranın etkisinden çıkışımızın yegane yolu var iftirayı ele almak ve iftiranın gerçekten böyle bir karşılığı olup olmadığını görmek.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/0rFishQU2eA?si=0xfzP3vRbCQDOUx8

Hiç yorum yok: