"Seslerinizi peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, birbirinize bağırdığınız gibi ona bağırmayın; sonra farkında olmadan amelleriniz boşa gider.” (Hucurat-2)
Mesele sesin şiddeti meselesi değil. Mesele Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin hükmüne karşı kendi iddiasını yükselterek bastırma çabasıdır, bunu dayatmasıdır.
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, Cenâb-ı Hak tarafından bilgilendirilen ve yönetilen, vahiy alan biri; dolayısıyla da onun meselenin doğrusunu bilmesi bizden öte bir sıralamada. Ona saygımızın da gereği olarak sözü ona bırakıyoruz.
Sıralamayı iyice belleyelim diye Allah azze ve celle bize bu ayetleri verdi. Ayeti kerimenin sonunda Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme karşı yapılacak saygısızlık sonucunda amellerimizin boşa gitmesi tehdidi var. Yani hiç farkında olmadan sermayesiz kalmak..
Bazıları sanıyor ki Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme saygı duyarak onu ilahlaştırıyoruz! Peki o zaman hudut nedir; yani Hz. Peygamber’e saygıyla muamele ile ilahlaştırmayı karıştırmamak için nasıl bir sınırımız olacak bizim?
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemi canından daha evla seven bir kimsenin sözü ona bırakan, önce o söylesin düzeyinde kendi ayarı ve hududunu bilen bir yaklaşım ile hareket etmesi gerekmez mi?
Allah azze ve celle “Allah’ın Resul’ünün dediği olacak” diyor “Çünkü o bizim adımıza konuşuyor. Bizim vahyettiklerimizi konuşuyor. Kendi beşeri hevası arzularıyla konuşmuyor.”
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin sünneti sadece şahsına duyulan bir aziz hatıra değil, Allah azze ve cellenin emridir.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Rihle 2019 Konya | Hucurat Sûresi Tefsiri | 2.Ders | 23.7.2019