Cenâb-ı Hakk'ın emri önce tedbir almaktır. Yani doktora gidiyor, bunun tedavisine başvuruyor ilaç kullanıyor. Şifayı Allah Azze ve Celle’den bekliyor çünkü hiçbir tıbbi yöntem ya da hiçbir tedavi biçimi, hiçbir hastalığın yüzde yüz şifasını garanti edici değildir. Bu tıpta da bilinen bir durum.
diyecek ki;
“Ben bunları yerine getiriyorum, Allah Azze ve Celle’nin emri çünkü, ama biliyorum ki Allah Azze ve Celle dilediği zaman ben iyileşeceğim. O iyileşmemi dilemezse aynı ameliyata giren onlarcası iyi olurken ben iyi olmayacağım.”
Değil mi girerken bir dünya imza attırıyorlar. Neden? Çünkü sürecin garantili olan bir tarafı yok. Üst Kudret, her şeyi yaşatan, yaratan Kudret bize kendi gücünü, her defasında hatırlatıyor.
“Benim hastalığım, Cenâb-ı Hakk'ın yönetiminde ve bana bilinçli olarak yaşatılıyor ve ben bu hastalık sürecinde her gün, her vakit Cenâb-ı Hakk'a yalvarıp yakarıyorsam, bu da o hastalığımın zaten beni götürmek istediği sonuç bu. Sabretmeye devam edeceğim, kararlılığımı sürdürmeye devam edeceğim ve ben şu anda bu kararlılığımı sürdürerek Allah'ın katında iyi bir sonuç elde ediyorum.”
Kul isyana yönelebilir. Çünkü şeytan bu uzayan hastalık sürecinde kula sürekli gelip gidip Allah hakkındaki iyi zannını bozmasını bekler:
“Bak Allah sana ne yapıyor? Görüyorsun, millet hep şifa buldu. Kimi üç günde iyileşti. Namaz kılmayanlar bile iyileştiler. Sen bu kadar iyi olduğun halde, üstelik namazındasın, infak da ediyorsun ama Allah sana, bak sağlık vermedi. Hastaneye düştün.”
Bu durumlar içerisinde bizim maruz kaldığımız süreç, Cenâb-ı Hakk’a bakan yüzüyle Allah hakkındaki düşüncemizi bozup bozmayacağımızdır;
Allah hakkında, Allah'a yaraşmayacak bir zanna yol açacak mıyız, kapı aralayacak mıyız?
Yoksa çok sıkıntı çeksek de çok acı içerisinde kalsak da;
“Rabbim beni sınıyor ve bunun neticesinde Allah Azze ve Celle, katında bana güzel bir sonuç ihsan edecek ki hastalığın sonucunda ölüm de olabilir.”
Diyecek ki:
“Neticede hayattan illaki ayrılacağım. Eğer ecelim bununla dolmuşsa zaten ayrılacağım. Şifa bulacaksam zaten şifa bulacağım. Ben her halükârda Cenâb-ı Hakk'a döneceğim. Niye Rabbimle olan ilişkimi bozayım? Niye bu hastalık döneminde Cenâb-ı Hakk'a karşı olan düşüncemi bozayım?”
Sabrederek Cenâb-ı Hakk hakkındaki düşüncemizi bozmayacağız. Allah Azze ve Celle’ye karşı bağlılığını her defasında, her ağrı depreştikçe, Cenâb-ı Hakk'a yönelip dua edeceğiz “Ya Rabbi, Ya Rabbi”diye...
Yani şöyle sanılmasın;
“Ben bir dua öğreneceğim o duayı tekrar edeceğim yani o duayı tekrar ettiğimde sonuç alacağım.”
Halbuki dua, Cenâb-ı Hakk'la yaşanan bir iletişim. Kulda bir karşılığı var ve dua, bir öğrenme biçimi. Yani Allah, onca sıkıntıyı bize, bir tekerleme öğrenelim bilmediğimiz bir dilde onu ezber yapalım, tekrarlayalım diye değil; Kendisini hatırlayalım, Kendisine yönelelim O’ndan uzaklaşmaktan vazgeçip O’na yaklaşalım diyedir.
Şu hâlde kul, sabrederek isyana yönelmeyerek, öyle Allah Azze ve Celle katında hızlı itibar kazanır ki hastalığı, bir ceza, bir sıkıntı değil hayatın doğal akışı içerisinde, illaki olabilecek şeylerden görür. Cenâb-ı Hak dedi ki:
“Biz, sizi illaki sınayacağız. Biraz korkuyla, açlıkla, ticaretle sınayacağız” O bakımdan;
“Hiç bir şey rastlantısal değil, falanca ile oturduk da bulaştı, yok genlerimden geliyor.”
Bunların hepsi, Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı vesileler. O seni hasta etmeyi dilediyse ve bununla bir sınav geçireceksen, Cenâb-ı Hakk'a karşı bu iletişim sürecinde, olayı fırsata çevirmenin yollarına bak. Sabredip Cenâb-ı Hakk'ın sınavından güzel bir netice elde etmeye dönüşsün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder