(Dost Tv Ramazan Geceleri Programı Ankara 29.Mart.2023)
-Hz Musa kavmine seslenirken “Ey Kavmim” der. Bunu diğer peygamberlerde de görüyoruz. Ama Hz Mesih kavmine
“Ey İsrailoğulları” diyor. Atasoyu itibariyle bir bağlantısı olmadığı için, kendisi Hz Adem ile Cenâb-ı Hâkk’ın kelimesi olarak yaratıldığı için kavme bir aidiyeti yok. Sadece anne üzerinden orijinal bir yaradılışı var.
———————————————————-
KUR’AN-I KERÎM’DE HZ EYYUB (a.s.)
(Dost Tv- Ramazan Geceleri Programı
Ankara 5.Nisan.2023)
-Enbiyaların çok önemli başlıklarda sınavları var. Resullulah (sav) buyurdular ki sınavları en şiddetli peygamberler yaşar. Sonra sınav şiddeti en üstten aşağı doğru iner. Buradan anlıyoruz ki Cenâb-ı Hâkk’ın kişiye lütfettiği bilinç, farkındalık, Cenâb-ı Hâkk’ı tanıma, O’nun ayetlerine muhatap olma açısından ne kadar imkan çoğalırsa, dünyadaki sınanma süreçlerinde de o kadar zorluklar var. “Allah bir kimseye verdiğinden gayrısını yüklemez.” Peygamberlere de çok verdiğine göre onla göre de çok yük yüklemiş. Bu orantıya dikkat çekmeliyiz.
-Allah hakkındaki zan çok önemli. Allah hepimiz için iyiliği istiyor. Şeytan en çok da bizi buradan ele geçiriyor diyor ki; Cenâb-ı Hâk bizim kötülüğümüzü istiyor o yüzden yolu yokuşa sürüyor, bu zorluklar bu musibetler bu yüzden oluyor, diyor. Halbuki ne Cenâb-ı Hâkk’ı tanımayıp aksi istikamette gidenin musibetleri Allah azze ve cellenin onun için kötülüğü istediğindendir, tam tersi dönsünler diye istiyor. Ne de iyi yönde ilerleyenlerin yaşadığı sıkıntılar, onları iyi yönde frenlemek, durdurmak veya kazandıkları iyi şeyleri düşürüp kaybetmek içindir. Tam tersi daha yüksek mertebelere çıkarmak, daha dirençli mukavemetli kılıp, daha aklamak paklamak ve irtifa kazandırmak içindir. Dolayısıyla Allah azze ve celle ne yaparsa kulunun iyiliği için yaptığı bir manzara ile karşı karşıyayız. Bizim Allah hakkındaki zannımız bu düzeyde olmalı.
-İptilanın çok çeşidi var ve bu çeşitlerin uc noktalarını peygamberlerde görüyoruz. Hz Eyyüb’de ise hastalığı görüyoruz. Rivayete göre hastalığı 18 sene sürmüş. Sıkıntıya girmezden önce hali vakti yerindeydi.
-Çocukların ne günahı ne kusuru olabilirdi ki çocuklara da musibetler geliyor, bir takım kazalara uğrayabiliyorlar? sorusuna cevap vermek gerekir: Allah hakkındaki hüsnüzanımızı koruyarak, çocuk bu acıya maruz kalmıyor, çocuk bunu hiç hissetmiyor dememiz icap eder. Allah azze ve cellenin masum ve günahsız bu yavruya bu musibetteki acıyı asla yansıtmayacağını, bunu tamamen ebeveynin sınavı olduğunu düşünmeliyiz. Kim acı acı elem duyuyorsa dönüp kendine bakıp “ne yaptım ki?” diye soracak durumdadır. Henüz iradesi açılmamış bu yavrucağın elem duymasını beklemiyoruz. Cenâb-ı Hâk çocukla elemin arasına girer. Bunu doktorlar bile yapıyor, bir anestezi ile. Demekki acılar ile yaşadığımız elem doğrusal ve ayrılmaz bir ilişki içerisinde değiller, ayrılabiliyorlar. “Yok arkadaş, burada adil bir sistem işlemiyor, masum yavrular bile perişan oluyorlar, o zaman alemlerin Rabbi yok mu ki bu kadar adaletsiz bir süreç işliyor.” demeye hızlıca meyletmek, Allah azze ve celle hakkındaki hüsnüzannımızdan kolayca vazgeçmek anlamına gelir.
-Hz Eyyüb aleyhisselâm Cenâb-ı Hâkk’a çok ufak bir şekilde, hafifçene şekvasını iletiyor. Haya üzere olduğunu anlıyoruz. Bizim buradan ders almamız lazım. Kulun en ufak bir göz batmasında bile “Ya Rabbi gözüm batıyor” diyerek Cenâb-ı Hâkk’a yönelmesi dua etmesi çok değerlidir. Hiç bir hastalığı O’ndan gayrı giderecek kudret yoktur.
-Kişi durumuna uygun olarak, Cenâb-ı Hâkk’ın Esma-ül Hüsna’sından seçerek yalvarması güzeldir.
-Hz Eyyüb’ün başına gelenler ile ilgili olarak Cenâb-ı Hâk o kısmı bizlere açık etmemiş. Tefsir ilminde ölçü şu; Allah azze ve cellenin açık etmediği yerde bize bir ibret yok. Orada bir yararlı bilgi olsaydı Cenâb-ı Hâk bize tasvirini verirdi. Demek ki buradaki yararlı bilgi şu ; Hz Eyyüb diyor ki şeytan bana dokundu. Bunun sonucunda da bir yorgunluk, sanki daha çok ruhsal boyutta bir rahatsızlık oluşturmasıyla karşı karşıya, hem de bedensel hastalık yaşıyor. Artık insanlar Hz Eyyüb’ten uzaklaşmışlar bir tek eşi kalmış yanında. Toplumdaki itibar kaybı da çok rahatsız edici bir şey. Bu da bir ruhsal azap biçimi.
-Şeytan peygamberlerde bile ümidini kesmemiş, amansız bir düşman, o zaman bizleri bırakır mı? En ufak bir boşlukta bizi amansız yakalayacağını aklımızdan çıkarmamak gerek.
-Resulullah (sav) dedi ki; aynı azap kafirlere gelince helak edici, onları cezalandırıcı iken, Mü’minlere gelince Allah bunu rahmet kıldı. Adı deprem sel vs ne olursa olsun, öldürücü ya da hasta edici ne türden olursa olsun, iki yol var, ya Cenâb-ı Hâkk’a sırtını dönmüşlerin yolu (yanlış yoldan dönsünler diye) ya da Cenâb-ı Hâkk’ı tanımış ve O’na saygılı yaşamaya çalışanların yolu (onları aklamak paklamak için) Dolayısıyla azabın,sıkıntının kendisine bakarak değil; azabın,sıkıntının kimlere isabet ettiğine bakarak yorum yapmayı öğrenmeliyiz. Mü’mine isabet ettiğinde hüsnüzan ile hayırlı bir yorum yapmalıyız. Kafire isabet ettiğinde bir ceza olarak, helak edici olarak yorum yapmalıyız. Arada kalan münafık ve fasıkları bilmiyoruz, o da Allah’ın katında belli olur.
-Bir insana hasta ziyaretinde bulununca ona “sen demek ki kötü bir şeyler yapmışsındır da başına bunlar geldi” gibi ifadeler değil de; “Allah azze ve cellenin sizi daha yüksek mertebelere çıkarmayı dilediği, günahlarınıza kefaret kılmayı dilediği, Allah sevdiğiyle alışveriş yaparmış, belli ki siz sevdiği kuluymuşsunuz” biçiminde hüsnüzannımızı en üst mertebeden dile getirelim ki Allah azze ve celle olur ki bizim bu hüsnüzannımız üzere “Bak benim kullarım benim merhametimi bu kadar çok ümit ediyor” diye yanlışlarımızdan sarfınazar etsin.
-Hz Eyyüb sabırlı, evvâb bir kuldu. Evvâb: Sıkıntı ne kadar gelirse gelsin sürekli Allah’a başvuran, tedaviyi O’ndan isteyen, O’na yalvaran.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder