KONU: OYUN
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi
13.Ağustos.2021 tarihli söyleşiden kesitler)
-“Bilesiniz, dünya hayatı bütünüyle bir oyun eğlenceden ibarettir.” (Hadid-20)
Sonsuz bir beklentiyle tüm varlığınızı ona adayacak, her türlü geleceğinizi orada planlayacak ve bütün sermayenizi orada harcayacak biçimde ciddiye alamazsınız. O düzeyde bir büyüklük değildir, oyun düzeyinde bir büyüklük. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın bize öğretmek istediği, anlattığı, gösterdiği; dünyayı oyun gören, dini ciddiye alan... Din neyi temsil ediyor, din ve dünya ikileminde? Birini oyun sayanlar diğerini ciddiye alıyorlar, diğerini oyun sayanlar ötekini ciddiye alıyorlar. Tam tersi. Biz acaba hangisini ciddiyetle ele alıp hangisini oyun düzeyinde görüyoruz?
-Dünya hayatını çok ciddiye almak sizi ciddiyetle ele alınması gereken ahiret hayatını ıskalamaya yol açabilir. Belki bazımızın aklına şöyle gelebilir “Hem dünyayı ciddiye alan hem ahireti ciddiye alan bir bakış açısı olamaz mı? Neden dünya, oyun planında kalıyor?”
Allah Azze ve Celle, bunu “ahiret-dünya”, “din ve dünya” yahut “ahiret veya dünya hayatı” bağlamında çünkü O’nun mesajı ve hayatı kurduğu eksen, bu süreçte gelişiyor. Dünya, ahiretten bağımsız, kendi başına, ayrıca ciddiye alınabilecek alternatif, kalıcı bir süreç değil ki. Yolculuğun üzerinde geliştiği, ahirete giden süreçte. Dolayısıyla ahiret, dünya illaki bir arada değerlendirilen biri yahut diğeri olarak biri birine, birbiriyle tercihen kulun ele almak zorunda kaldığı bir süreç. O yüzden Cenâb-ı Hâk dinlerini oyun edinenleri hemen deşifre etti, onlara hayatın kandırdığı kimseler dedi: “O kâfirler ki, dünya hayatı onları aldattı, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler.” (Araf-51)
Demek ki dini oyun edinenler, hayatı ciddiyetle ele almış, hayata meftun olmuş, hayatı beğenmiş, ona adanmış kimseler. Bu “ya bu ya diğeri” gibi gözüken bir süreç. Hangisini ciddi gören, hangisini oyun gören...
Dünyayı mı oyun görüyor, ahireti mi oyun görüyor? Her iki kesimde de “din ve dünya” var zaten. Ama bir kesim, dini ciddiyetle ele almış dünyayı oyun olarak değerlendiriyor. Diğer bir kesim, dini oyun olarak görmüş yani gayri ciddi, ama dünyayı ciddi olarak ele alıyor.
-Dini oyun olarak görüp, dünyayı ciddiye alan yaklaşım yahut dini ciddiye alıp dünyayı oyun olarak değerlendiren yaklaşım; bu iki yaklaşımdan biri kendisini özellikle deşifre etmiyorsa, kendisi açıktan ifade etmiyorsa (mesela kâfirlerdeki gibi) biz onu ortaya çıkaramayız. Sözgelimi münafıklarınkini bilemiyoruz.
-Münafıkların nazarında ‘din’ bir oyunken yani gayri ciddi bir şey iken dünya ise asla oyun değildir, ciddidir, gerçektir. Onlara göre yediğin içtiğin şey, gerçektir. Paran varsa önemlidir, kariyerin varsa önemlidir. Din, bunlar karın doyurmuyor onların nazarında... Eğer asıl gerçeklik, üzerine adımını bastığın dünya gerçekliğidir. Burada ne kadar paran varsa, ne kadar imkânın varsa bunları kazanmaya bakacaksın, bunları önemsemeyeceksin.
-Bütünüyle oyundan ibaret olan dünya hayatını ciddiye almazsanız, elinize geçecek olanlar ve kaybedecekleriniz, sınavın zaten bir süreci olarak yaşatılacağından, bu kez kaybettiklerine üzülmeyen, elde ettikleri ile de şımarmayan bir rahatlığı, bir tokluğu yaşayabilirsiniz ve bu, size önünüzü açar. Sonsuza giden süreci görebilmenizi sağlar. Dünyayı ciddiye aldıkça büyür, bu kez önünüzü kapatmaya başlar ötesini göremezsiniz.
-“Kur’an-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk'ın bu dünya ile ilgili bize verdiği en güçlü öğüt nedir? Hayatı ıskalamamak ve hayatı doğru değerlendirebilmek için, hayatla ilgili öğrenilmesi gereken en güçlü bilgi nedir?” diye sorulsa cevabımız “hayat bir oyundur” olur. Onu oyun düzeyine indirmeden ahiret hayatını olanca çıplaklığıyla ve gerçekliğiyle göremezsiniz.
Şeytanın bizi yanılttığı dünyayı ciddiye aldıra aldıra aldıra aldıra, sonra ahireti gözümüzün önünde kapattığı süreç, çoğumuzu yanıltıyor. Ama bu yanılgı sürecinde istekle hevesle bir iradeyi yaşıyoruz. Bu gafletle, mağdur edilerek değil. Şeytanın çağrısı bir davetten öte bir propagandadan öteye geçmiyor. Akleden insanı Cenâb-ı Hak, düşe kalka dünyadan elde ettikleriyle ve kaybettikleriyle, onun oyun düzeyinde bir büyüklük olduğunu yeri geliyor döve döve öğretiyor.
-Allah Azze ve Celle’yi “geri plana atarak” bir şeyi kazanma ümidi ve hevesi, hayatta hep aynı biçimde işliyor; bu şablon Hz. Adem’den beri böyle…
-Dünya hayatının ve ahiret hayatının hangisini oyun düzeyinde görüp, hangisini ciddiyetle ele aldığımız hususunda, her gün o kadar çok gel-gitlerimiz var ki; bir salınım gibi adeta. Bu gel-gitlerde kendimizi yer yer yanlış hevesler üzere her yakaladıkça düzeltmek ve tekrar ayara kavuşturmamız gerek.
-“Allah bir adamın göğüs içinde iki kalp yaratmamıştır.” (Ahzab-4)
Cenâb-ı Hak özellikle “adam” demiş. Çünkü bir dönem, kadının içerisinde iki kalp bulunabiliyor,gebe kaldığında bir süre bir başkasının kalbini taşıyabildiği için Allah Azze ve Celle, manayı o durumda bile doğru tutacak bir ifade ile söyledi. Ama esasta bize söylediği Cenâb-ı Hakk'ın erkeğiyle, kadınıyla hepimizi hayat yolculuğunda hayata bakış açımızı ve ahirete yönelimimizi tercihlerimiz, irademiz özelinde yansıtacak, hangisi oyun, hangisi gerçek? Hangisine kalbimizle bağlanıp ciddiye alacağız, hangisini sözde bırakacağız? Bunu mu ötekini mi?
Bu, kalp düzleminde yaşanan bir şey. Kalp, bu bağlılığı sergiliyor, ister dünyaya ister ahirete. İki tane kalbimiz olsa biriyle dünyayı ötekiyle ahireti yaşasak belki olurdu. Bu ikisi, birbirinden bağımsız olsa belki yürürdü… Allah Azze ve Celle, dünyaya “Oyun!” dediyse onu öylece oyun olarak ele alacak. Ahirete, din’e, ciddiyetle, emniyetle, önemle Cenâb-ı Hak vurgu yapmışken bu kez ahireti, ciddiyetle, önemle ele alanlar kazanacak.
-“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.Biz onları gerçek bir sebep ve hikmete bağlı olarak yarattık.” (Duhan-38,39)
Bu kez Cenâb-ı Hâk bir oyun oynamadığını söyledi. Yani “Biz, gayet ciddi bir yaratma içerisindeyiz, şu yaptığımız gayet bir ciddi husustur, ciddi bir olaydır ve ciddi sonuçları olacaktır. Biz, hak ile batılı gayet ciddi tutuyoruz, oyun oynamıyoruz.”
-Malından, mülkünden ötürü böbürlenenler dünyayı ciddiye alanlar üzerinde baskı oluşturabiliyorlar. Dünyayı ciddiye almayanlar üzerinde baskı oluşturamazlar. Kuvvet, mülk ancak Cenâb-ı Hakk'a ait, O’nun verdiği bir şey. Verilenler de alınanlar da kalıcı değil. İnsanlar arasında nice varlıkların el değiştirdiği bir süreç burası. Başkasına verdiğini yarın da Cenâb-ı Hak bana verir ya da benden alır başkasına verir. Bakarsın Allah, yarın bana çok daha güzelini verir. Seninkinin de üzerine bir gökten alev topu gönderir. Bir rüzgar, içinde alev bulunan... Öyle bir yapar ki dümdüz edebilir. Hiç üzerinde bir bitki kalmayabilir. Burası, böyle bir yer, bununla kendi varlığını tevhid edip kendini bununla bir şey mi sayıyorsun? Kişinin ‘varlığı’yla kendisini bir şey sanması demek, aslında kendisini hiçbir şey sanması demektir. Çünkü bir varlıkla ancak bir şey sayabiliyor kendisini. Bazıları oturduğu makamla kendisini bir şey sanıyor. Bazısı eline geçirdiği mülkiyetle, kendisini bir şey sanıyor. Kendisini anlatırken mülkiyetiyle sunuyor çünkü kendisi “hiçbir şey” olduğu için ancak mülkiyetle bir şey olabiliyor, hem de kendi nazarında. Sonra bununla karşı tarafa baskı kurmaya, bunun çokluğuyla karşı tarafı aşağılamaya başlıyor.
-“Ciddiye almayın, verdiklerimiz, aldıklarımız hepsi sizi sınamak için. Sakın gözünüzü uzun uzun dikip beğeniyle, hayran hayran, hiç bir şeyin peşine bu düzeyde bir bağlılıkla düşmeyin.”
-Dünyayı başından itibaren oyun olarak görenler, kaybetmekten de kaybetmenin korkusundan da hatta ölümden de tedirgin olmazlar. Çünkü başından itibaren sürece gerçek bir gözlükle bakıyorlar. Onlar ahiretin beklentisine girdikleri için hesapları, kitapları, ümitleri, içten içe öteye dair hayalleri bile sonsuza uzanan bir boyuttadır. Bu müminin yaklaşımıdır, akıl doludur. Onların kalplerini dünya oyunuyla oyalayamazsınız. Allah Azze ve Celle, bu üstün bakışa
kavuşabilmeyi, kavuşunca da o bakışı yaşayabilmeyi, yaşayınca da onu sürdürülebilir kılıp ölüme değin koruyabilmeyi bize nasip etsin. Âmin.
-İnsanın sevip bağlanacağı iradesini kullanacağı tek bir kalbi vardır!
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/P_jYSbvYKQo?si=-Cq4nr10d6L6tHeV
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder