19 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-73

KONU: DEPRESYON 


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

1.Ekim.2021 tarihli söyleşiden kesitler)

 

-DEPRESYON; Allah Azze ve Celle’nin Kur’an’ı Kerim'de çeşitli ifadelerle atıfta bulunduğu, yer yer hüzün, gam, hasret ve ‘’âsâ’’ dediğimiz mesela sıkıntı hali. Bunlar depresyonun farklı farklı kaynakları itibarıyla çeşitli durumlarda oluşa gelen, yer yer beklentilerin oluşmaması, yer yer hâlihazırda eldekilerin kaybedilmesi, yer yer ümit edilen kuvvetle muhtemel ve olması, öylece devam etmesi umulan hususların aksiliğe uğrayarak bozulması durumunda insanın keyfinin kaçtığı durumlar. Bunlar içerisinde Allah Azze ve Celle’nin sistemi, hayatı bizim için değiştirdiği bilgisi ve düşüncesi, yaratan Allah Azze ve Celle olduğu gibi yaşatan Allah Azze ve Celle’nin de koşulları anbean değiştiren olduğu düşüncesi. Bu bahsettiğimiz beklentilerin yerine gelmese de eldekilerin, elden çıksa da kişiyi daha az sarstığı veya Cenâb-ı Hakk’a olan bu güven halinin, bu bilinç halinin kişiyi daha istikrarlı kıldığı bir durum ile dengelenebilir bir halden bahsediyoruz. Şu hâlde depresyon dediğimiz hadise Cenâb-ı Hakk’ın bizim beklentilerimizin boşa çıktığı yerde başımıza getirdiği bir şey.

  “Bu kadar beklememeliydin, o kadarını Allah Azze ve Celle’nin gücü ve kudreti, iradesi dışında, senin kendi dünyanın içerisinde kısıtlı ve sığ bir dünya burası, ummamalıydın..” Dercesine ki kendi geleceğini sonsuz beklentisini bu dünyaya teksif etmiş ve yoğunlaştırılmış herkesin başına gelen bir şey. Şu halde Allah Azze ve Celle’nin vaat ettiği mutluluğu, O’nun vaat ettiği süreçte bu dünyayı bir araç olarak yaşayan ve bu dünyada ele geçenlerin de elden çıkanların da Cenâb-ı Hakk’ın bizi sınadığı bir gelişme dizisi olarak ve salınımlı, 

inen-çıkan bir biçimde hayatımızda yer tuttuğunu, iyiliklerle de kötülüklerle de sınandığımızı bilen kimseler açısından bu süreç satın alınmış durumdadır. Onlar Allah Azze ve Celle’nin iyiliği yaşattığı durumda Allah Azze ve Celle şükrederek, kötülüğü yaşattığı durumda Cenâb-ı Hakk’a karşı sabır göstererek ama her halükârda bunların Allah tarafından olduğunu bilerek... Allah'tan olduğu bilinci ve düşüncesi nasıl olur da acıyı ortadan kaldırır derseniz, Cenâb-ı Hakk dedi ki; “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şura-30)


  Şu hâlde karşı karşıya geldiğimiz kötü sonuçların aslında bizim vaktiyle oluşturduğumuz, irademizle başlattığımız kötülüklerin bir sonucu, neticesi olduğu bilinci kişide oluşuyor. Süreci Allah Azze ve Celle yarattığı gibi her an yönetiyor ve Cenâb-ı Hakk'ın bize karşılık getirdiği hayattaki sonuçlar aslında bir adım ya da birkaç adım öncesinde bizim yaptıklarımızla eşleşiyor. 


-Eldeki bir şeyin kaybı olsun ya da beklenen bir yararın gerçekleşmemesi olsun ya da bir zararın başına gelmesi olsun, bunların hepsi kişide burukluk, hüzün ve üzüntü oluşturur, boşluk oluşturur. Ama kul bunların hangisi ile karşı karşıya gelse, bunların O Yüce Kudret’in eliyle olduğu düşüncesi olaya farklı bir renk katar, Cenâb-ı Hakk dedi ki; “Yeryüzünde gerçekleşen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın.” (Hadid-22)

Dolayısıyla süreç rastgele olan bir hadise değil, süreç yönetilmeyen kör bir süreç değil, bu yönetilen ilim ve irade ile adım adım bize yaşatılan bir süreç. Cenâb-ı Hâk devam eden ayette dedi ki: “Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır).” (Hadid-23)

Bunun verilenin de belli bir maksatla Allah tarafından verildiğini ve bir araç olacağını, bizim tepkilerimizin ölçülmeye çalışıldığını, bunun sonsuz ve kalıcı olarak verilmediğini bilen bir kimse bununla şımarmaz. Elden çıkanın da yine bir araç olarak girip çıktığını ve çıkmasına karşılık bizim sabrımızın yoklandığını, Yüce Yaradan’ın hayatı yönetimindeki bilincimizin denetlendiğini bilen bir kimse, bu kez de bunun kaybından ötürü bir başkası kadar en azından üzüntüye tasaya ve hüzne boğulmaz.


-Konunun tamamen rastlantısal geliştiğini sanan veya kendisini öyle düşünmeye vermiş, Yüce Yaratıcı’yı devre dışı bırakmış bir kimsenin yaşayacağı depresyonun boyutları ile bunun özellikle, bilerek ve vakti, saati, yazgısı belli olarak yaşatıldığını bilen bir kimsenin yaşayacağı sıkıntının boyutları aynı olmaz. Birisi o anı geri çağırmaya, o yaşanan sıkıntıyı önleyebilmek için; “Keşke şöyle yapsaydım, keşke o gün sabah erken kalksaydım. Keşke o uçağa binmeseydim. O arabaya binmeseydim, o caddeye geçmeseydim, o gün çocukları oraya götürmeseydim..” Diye yaşadığı musibetin tesadüfen, rastgele geliştiği düşüncesi onu içten içe o kadar yakar ki o depresyonun içinden çıkamaz. Çünkü kendi yaptığı bir ihmalin yahut kendi yaptığı bir tercihin sonucu olduğu düşüncesi yahut bir başkasının ihmalinin ve yahut tercihinin sonucu olduğu düşüncesi onun içerisinde muazzam bir boşluk oluşturur. Adeta zamanı geri çağırırcasına; “Şöyle olsaydı, böyle olsaydı..”’Diye sanki rastgele olmuş, böyle olsaymış olmazmış gibi bir üst iradenin süreci yönettiği bilincini ıskalayarak, devre dışı bırakarak kişi içine girdiği bu depresyon etkisi oluşturan hadiselerde muazzam bir sıkıntı içerisine girer.

Hâlbuki ister kendi tercihleriyle yahut bir başkasının tercihi ile yahut ortamdaki birilerinin art niyeti, kötü niyeti veya ihmali ile, her ne ile hangi vesile ile olursa olsun yaşanmış bulunan her şeyin ancak Allah'ın izniyle ve müsaadesi ile olduğunu bilen bir kimse, elbette ki kusuru olanların, ihmali olanların yahut kastı bulunanların, cürmü sabit olmakla birlikte, bilir ki; “Allah müsaade etmeseydi olmazdı, neticede olacağı varmış.” Hakkını arar, haksızların peşini kovalar ama neticenin de Allah Azze ve Celle’ye karşı bir isyana dönüştürmez. Buradan içine düşeceği bir sıkıntıyı büyütmesi kendisini helak edecek, Cenâb-ı Hakk’ın takdirini isyanla karşılayacak bir biçimde içini yakması söz konusu olmaz. Bir zalimin eliyle bile yakınını kaybetmesi, maktulün mağduriyetini yani en yakından bir kimsenin yaşaması dahi o zalimi elbette zulmünden ötürü adli mercilerde her türlü hakkını arar. Ama yaşadığı, yaşadıkları bu durumun Allah Azze ve Celle’nin neticede kendilerine yaşattığı bir musibet olarak yaşanacağı bilinciyle Allah'a, Azze ve Celle’ye karşı sabır ile hayatının kalan kısmında yine Cenâb-ı Hakk’a tevekkül ile yaşamaya devam edebilir. Çünkü depresyon dediğimiz, beklenenin elde olmaması yahut elde edilenin kaybedilmesi yahut bir zararın sağlık açısından veya başka bir biçimde kişinin başına gelmesi Allah Azze ve Celle’nin süreci bütünüyle yönettiği bilinciyle eşleştiği takdirde... O zaman kul neticenin zorluğuna tahammül edebilir bir mukavemete, bir dirence kavuşur. Bu Allah Azze ve Celle ile birlikte gelen bir, O’nun yaşatmasıyla, muvaffak kılmasıyla gelen bir sabırdır. 


-Kaybı kendinden bilip dövünen kimseyle; elde ettiğini kendinden bilip böbürlenen kimsenin içine girdiği aslında yanlış aynı yanlış


-Yaradan Allah Azze ve Celle’nin kendisine emanet olarak verdiği rengini, boyunu, şeklini ve imkânlarını ve bu imkanlar üzerinden kendisini sınayacağı bilinciyle hayata adım atan kimse bu imkanları iyi değerlendirdiği takdirde başka imkânlara sahip kimselerle eşit bir fırsata sahip olduğunun farkına varır. O zaman bir başkasına verilenleri temenni edip dururken kendisini yormaz. Bir depresyonun içerisine girip; “Ben niye böyleyim, benim niye şeklim böyle, benim niye zekâm şöyle yahut benim niye ırkım, rengim, dilim vesaire böyle..” Diye Allah Azze ve Celle karşı buradan bir isyan geliştirmez. Verilen imkânlar her neyse kul bilir ki bu imkânları Allah Azze ve Celle’nin istediği istikamette doğru değerlendirirsem aynı sonuçları elde edebileceğim. 

  Dolayısıyla hangi imkânlar ve hangi rolde bulunursak bulunalım elimizdeki imkânları doğru değerlendirdiğimizde karşılığı var. Berikilerin daha çok karşılığı var da onlar o kendi rolleriyle daha yüksek sonuçlara kavuşabiliyorlar da bu rolden ancak işte şuraya kadar gidilebiliyor değil. Allah sadece imkânlar üzerinden sorumluluklar yükleyeceğinizi söylüyor: “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri iç çekerek arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var.” (Nisa-32)


Allah sadece verdikleri üzerinden yükümlülük oluşturur. Kişi o yükümlülüğü yapınca tam puan alır. Az imkân varsa onları yaptığında tam puan alır. Yani on kilogram kaldırabilecek bir yaratılıştaysa kendisi on kilogramı kaldırdığında tam puanı alır. Ama beriki elli kilogram kaldırabilecek bir yaratılışta ise o da ancak elliyi kaldırdığında tam puan alır. Kulun hayatı yaratan Allah Azze ve Celle’nin iradesi, gücü ve O’nun yarattığı anlam eşliğinde okumaya başladığında işler farklı bir hal alır. Bu kez Cenâb-ı Hakk’ın verdiği-aldığı... Cenâb-ı Hakk’ın buna mukabil, şunu şundan ötürü yaşattığı... Bunların hepsi anlamını ve karşılığını bulur. Ama Allah Azze ve Celle düşüncesini, hayatı anlamaya ve okumaya çalışırken bir tarafa bırakan Cenâb-ı Hakk’sız yani seküler bir biçimde hayatı okumaya kalkışan, hayatı yönetilmeyen, kör ve rastlantısal bir süreç olarak değerlendiren bir kimse, her türlü aksilikten muazzam bir sıkıntı üretebilir.

  Dolayısıyla keyfinin kaçması için onun, en küçük bir aksilik bile yetebilir. Böylelerinin o depresif hali hiç bitmeyebilir çünkü üst bir kudretin, O Yegâne İlah’ın, Allah Azze ve Celle’nin iradesinin ancak tecellisi olduğunu görmeye yanaşmaz. Kendi iradesinin etrafındaki her şeyi zapt etmeye, etrafındaki her şeye şekil ve istikamet vermesini, her şeyin onun istediği gibi olmasını beklemesi ile muazzam bir -hayatın içerisinde- beklenti oluşturmuştur. Bu kadar çok beklentinin altında kalır. O yüzden böylesi durumları tedavi etmek üzere bazıları diyorlar ki; “ Beklentileri azaltınız, beklentilerinizi azaltırsanız daha mutlu olursunuz. Beklentisi çok olanlar mutlu olamıyorlar. Bu hayatta imkânlar kısıtlı, ortam sınırlı, dolayısıyla da çok bir şey beklemeyin, daha huzurlu olursunuz.”

  Bu aslında tükenmişliğin bir başka ifade biçimi. Hâlbuki Allah Azze ve Celle’nin bize beklentilerimizi azaltarak değil yahut sıfırlayarak bir yaşamı söylemiyor. Cenâb-ı Hak bizden o sonsuz gelecekte, o muazzam kazanca, o muazzam kurtuluşa talip olmamızı söylüyor. O zaman kişi bambaşka bir büyüklüğe, bambaşka bir üstünlüğe yelken açarak, Allah Azze ve Celle’nin vaadine tutunarak, dünya ve dünyaya dair şeyleri basitleştirir. Bu kez kayıplarından çok fazla etkilenmez. Çünkü biliyorsunuz bu hal -demin dedik- ya eldekilerin kaybı ya bekleyenlerin elde edilemeyişi dolayısıyla gerçekleşiyor. Ama bütünüyle dünyadakilerin hepsini hayaline, beklentisine girdiği sonsuz geleceğin yanında adeta mini minnacık kalmalarıyla birlikte kişinin bunlardan ötürü yaşayacağı olumsuzluklar da bir o kadar küçülmeye başlar. Kaybettiğine; “Zaten ölümle hayatı bütününe kaybedeceğim...” Bilinciyle bakar. “Ve zaten beklentim bu değildi...”


-Nasıl yaklaştığımız, nasıl ele aldığımız ve nasıl gördüğümüze bağlı olarak hayatı yaşıyoruz.

 Kişinin “Niye ben bu kadar çabaladım, olmuyor..” Diye kendi kendine dövünmesi... Sanki her uğraştığının bu dünyada bizatihi karşılığı aynen verilmeli imiş gibi. Hâlbuki Allah Azze ve Celle hepimize çaba ve gayret etmeyi emretti. Ama hepimizin bu dünyada eline geçenlerin farklı farklı olacağını ve bunlarla, verdikleriyle sadece sınamak istediğini söyledi... Bir başkasına verdiklerini temenni edip durarak, bakıp, böyle uzun uzun dalarak, kimsenin içini yakmaması gerektiğini, bunların sadece birer sınav aracı olduğunu bildirdi. Ve hayatın bu yönüyle Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği üstünlükler içerisinde yaşanan bir süreç olduğu bilinci bizi rahatlatır.


-Hayatın bir süreliğine yaşandığı ve akıbetin hesap gününe açıldığı, ölümle buradan geçtiğimiz bir sürecin bilinciyle hareket edenler ve bu bilinci namaz üzerinden sürekli kendilerinde yenileyenler. Onlar hayatın bu inişlerinde ve çıkışlarında çok salınmazlar, çok sarsıntılara uğramazlar. Diğer türlü kendimizi depresyondan koruyamayız. Diğer türlü hoş, mutlu bir hayatı buradan başlatıp ahirette de bunun sonsuz karşılığına ulaşamayız, buradaki bile zehir olur. 


-Hayata bakış açımız iman penceresinden olunca, yaşadığımız değişkenlerin Cenâb-ı Hakk’ın kontrolüyle olduğunu biliriz. Düşen bir yaprak dahi olsa Allah'tan olduğu bilinciyle olursa, başka olur. Bu sıkıntılar, zorluklar farklı olur. 


-Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Sa’d bin Muaz’a öğütle dedi ki; “Sana isabet eden seni zaten ıskalayacak değildi. Seni ıskalayıp geçen, teğet geçen de, zaten sana isabet edecek değildi.”

  Ama bazı insanlar olaylara buradan bakınca “Beni teğet geçmiş. Aslında o bana gelebilirdi, o benim olabilirdi.” Düşüncesinden depresyon üretebiliyor. Bu kadar yakınından geçen bir nimetin kıl payı onu ıskalaması, onu bir anda büsbütün karamsarlığın, sıkıntının içerisinde düşürebiliyor.

  Allah Azze ve Celle vermeyi murad ederse bir şeyi, onu hiç kimse engelleyemez. Allah Azze ve Celle vermek istemediğinde gökler ve yer dolusu kadar sebep engel yaratır. Göklerin ve yerin orduları O’nun elindedir.


-Cenâb-ı Hakk’ın takdirine rıza gösteren, ümidini de Allah Azze ve Celle’nin vaat ettikleri üzerinden geleceğe yöneltmiş kimseler; hayalini sonsuz bir beklentiye yöneltmiş kimseler; heyecanı yüksek, beklentisi yüksek, motivasyonu yüksek olarak hayatı yaşar. Bu, onların mutluluk hormonlarını da tetikler. Çünkü gözünü başka bir büyüklükle doldurmuş! Hayalini ve gelecek arzusunu, rağbetini başka bir heyecanla kaplamış. Onu bu dünyada ele geçirecekleriyle çeldiremezsiniz. Bu dünyadan elinden kaçırdıklarıyla çaresiz ve ümitsiz bırakamazsınız!!!


-Cenâb-ı Hakk’ın ilmine sığınalım. Bu,bizi depresyonlardan çıkarır, Cenâb-ı Hakk’a bağlanmaya, tutunmaya, iman ile hayatı doğru okumaya götürür. Kul der ki; “Allah’ım Senin ilmine başvuruyorum. Senin kudretine başvuruyorum. Senin gücün yeter, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilmem. Ey Rabbim! Eğer bu mesele benim hakkımda hayırlıysa, dinim,dünyam, geleceğim, ahiretim açısından; onu bana mukadder kıl. Hayırlı değilse; onu benden gönder, onu benden ırak eyle. Gönlümü soğut. Kalbimin ilişiğini kopar, bağlantımı kes.” (Nesai-Nikah/Alıntı)

  Düşünün ki Allah'a duyduğumuz, O’nun ilmine ve kudretine duyduğumuz tam bir güvenle, her iki yönde de dua edebiliyoruz. Böyle bir kul depresyona uğrar mı? Hangi netice gerçekleşirse gerçekleşsin, her iki durumda da duasının gerçekleştiğini bilir. Çünkü önden; “İşini Allah'a havale etmiştir.”


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/EBgfY_A9N-M?si=gg8_qIC_pNj7JUEF

Hiç yorum yok: