KONU: TATMİN
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi
28.Ocak.2022 tarihli söyleşiden kesitler)
-İçimizde bir yerimiz var ve o bir yerimizi bir şeylerle doldurup kendimizi iyi hissediyoruz. Bazen bu çocuk oluyor bazen evlat oluyor, bazen çevre dostlar oluyor, bazen işiniz gücünüz oluyor, bazen bunların bileşkesi oluyor. Ama tüm bunlarla bir şekilde ayarına koyduğumuz, evet, işler yoluna giriyor dediğimiz tıkırında hissettiğimizi düşündüğümüz halde o doyum halinin sonucunda içimizde beliren bir tatmin hali, mutmain oluyoruz. Cenâb-ı Hak bir örnek verdi: “Bu şehir güvenlikli ve huzurluydu; her yerden oraya bol rızık geliyordu. Derken ahalisi Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etti, Allah da onlara yapıp ettikleri yüzünden genel bir açlık ve korku felâketini tattırdı.” (Nahl-112)
Onlar Allah'ın nimetlerini yok saydılar. Gelen bu güvenliği, gelen bu nimetleri Sahibinden bilmediler. ‘’Nereden geliyorsa geliyor’’ misali seküler bakış açısıyla yani üzümü ye bağını sorma dediler. Sekülerizm bu demek, nimeti yaşa fakat nimeti sana sağlayan kudreti araştırma, bilme, umursama. Sağlığın varsa bana bu sağlığı kim sağlıyor, niçin sağlıklıyım, niçin rızkım var, niçin bunlar elimde.. diye düşünmemek.. Bunu göz ardı etmişlerdi ve bu tatmin hali üzere iken böyle yapanlara Allah Azze ve Celle bu tatmini bozduğunu söylüyor.
-“Elinizde nimet olarak ne varsa Allah’tandır. Sonra başınıza bir sıkıntı geldiğinde O’na yalvarırsınız.” (Nahl-53)
Sonra başınıza sıkıntı geldiğinde hemen O’na yalvarmaya başlıyorsunuz bu şu demek; sıkıntı gelmeden önce şükretmek daha mı zor geliyor? Sıkıntı geldikten sonra yalvarmak yakarmak kapıda ağlaşıp, sızlamak Allah katında çok değerli değil. İkisi arasında ne fark var?
Aslında biri birinin simetriği gözüküyor, mutmain olduğu zamanlarda şükretmek mi yoksa tatmini oluşturan koşullar bozulduğunda, tatminsiz bir varlığa dönüştüğünde kişi Cenâb-ı Hakk'ın kapısında yakarıyor. Burada şükür, o da bir niyaz hali, burada yakarma o da bir niyaz hali. Bakarsanız denk gibi gözüküyor ama bu değersiz Cenâb-ı Hakk'ın gözünde. Bu ise değerli ve her defasında buradaki şahısların durumlarını örnek gösterip, iyi günlerde mutmain olduğumuz günlerde Cenâb-I Hakk'la ilişki kurmayı, şükür ilişkisini kurmayı istiyor. Buradaki sızlanma ilişkisini Cenâb-ı Hakk değerli bulmuyor. Sebep ne derseniz ikisinde de kul Cenâb-ı Hakk'ın önünde eğilmiş, sızlanıyor, yakarıyor, büyüklüğünü tanımış. İkisinin arasında çok ciddi bir fark var. Birinde buna mecbur kalmış, yalvarıyor yakarıyor, şartlar onu buna zorlamış. Dolayısıyla bir iradesi yok, bunu irade ile yapmıyor ama mutmain olduğu günlerde bunu yapsaydı çok değerli olacaktı çünkü iradesiyle yapıyor.
-Tatmin büyük nimettir; tatmin üzere olduğumuz zamanlar yapabileceğiniz en iyi şey bize bu tatmini sağlayan nimetleri saymak, hatırlamak, yad etmek. Kur’an-ı Kerîm’de emri sık gerçekleşen, özellikle İsrail oğulları özelinde Cenâb-ı Hakk'ın sık sık tekrar ettiği ve her defasında şartların bozulmasına, kötüleşmesine, kötü günlerin gelmesine yol açan; esas yapmadıkları şey. Nedir o? İyi günlerde tatmin üzereyken nimetleri hatırlamamak, bunların Cenâb-ı Hak ile olan ilişkisini kurmamak.
“Size nimette bulunduğum nimetlerimi hatırlayın.” (Maide-11) dedi Cenâb-ı Hakk. Yad etmezsek hatırlamazsak ne olur? Cenâb-ı Hak bu tatmin halini bozar.
-O zaman eğer sistem bütünüyle Cenâb-ı Hakk'ın yönetiminde ise; ben bazen televizyonda böyle dinliyorum işte ekonomik koşullar, yeryüzünün global koşulları, iklim koşulları.. Bir dünya böyle gelecek tasavvurları var. Bazıları savaş öngörüyor, bazıları işte sular yükselecek öngörüyor, bazıları bir yerlerde sosyal patlamalar öngörüyor vesaire. Bir dünya böyle konuşmalar var ve bunların ülkeye yansıması üzerinden bazı tahliller yapılıyor. Bunların hepsinin boş olduğunu düşünüyorum. Asıl değişken Allah Azze ve Celle’nin kudretiyle, kudretine bağlı olan gelişmeler. Cenâb-ı Hakk dedi ki; Bir yerleşke imkânlara sahipken Allah Azze ve Celleyi yok sayıyorsa Biz onların imkânlarını bozarız
O zaman doğru okuma biçimi şu şekilde, bugün var olan imkânların yarın devam edeceği yahut bozulacağını şöyle öngörebiliriz. Kulların bugün sahip oldukları bu tatmin halini besleyen nimetlere dair Cenâb-ı Hakk'a karşı bir farkındalıkla şükür halini mi yaşıyorlar? Eğer öyle ise o zaman bunun devam edeceğini, artacağını ön görebiliriz. Yok mevcut nimetleri kendilerinden biliyorlar, zaten böyle olmalıydı, var olanı bile azımsıyorlar, küçümsüyorlar, daha fazlasını istiyorlar. Neden neden şöyle, neden neden böyle diyorlar. Cenâb-ı Hakk'a bakan yüzüyle de şükür halinde değiller, namazlarını kılmıyorlar.
-Murphy yasalarında der ki; her şey yolunda gidiyorsa bir şeyi gözden kaçırmışsınız demektir.
Bu şu demek; yolunda gitmeyen bir şey var da siz onu görmediğiniz için her şey yolunda gidiyor zannediyorsunuz. Birazdan fark ederseniz ki bir şey aslında yolunda gitmiyordur, olamaz çünkü bulunduğumuz ortamda bir şeylerin aksi gitme ihtimali varsa hep aksi gidecektir, aksi gitme ihtimallerini ortadan kaldırırsanız aksi gidecek yeni bir ihtimal hemencecik beliriverir diyor. Bu hayatın içerisinde ki bu tatmin hissini bozan; “Ya tam da mutlu olacaktık bugün tam da her şey yolunda olacaktı güzel piknik olacaktı ve kendimizi iyi hissettik, tatmin üzere uyandık ama hemencecik bozuldu.”
Allah Azze ve Celle’nin peşini kovaladığımız resmin, puzzle’ın son parçasını da tamamlandığı ve artık her şeyiyle resmin ortaya çıktığı anı bir türlü içimizde göremeyişimizi aslında yadsımamalıyız. Çünkü sürecimiz bizim, Cenâb-ı Hakk'a karşı farkındalık süreci, farkındalık sürecinde farkındalığı gölgelen şeyler istenmeyen şeylerdir.
-Bazıları diyorlar ki; “Allah yani böyle herkesin tatmin olacağı bir hayat yaratamaz mıydı?”
Burası ideal bir sonuç üzere yaratıldığımız bir yer değil ki. Ama hayatı ideal bir sonucun kendisi zannedenler yani sonrasını, ahireti denklem dışı gördüğü için olay sadece buradan ibaret, burada iyi gitmeyince dönüp; “Ya Rabbi! Niye iyi olmayan bir yer yarattın?” diyor.
Allah Azze ve Celle ideal bir ödül ortamı olarak yaratmadı burayı. Buranın ne olduğu, nasıl olduğu, süreci, buranın temel niteliğini göz ardı edersek buradaki tatminsizliğimizi açıklayamayız. Sonra döner bu tatminsizliğimizi Cenâb-ı Hakk'a bir suç olarak yapıştırmaya kalkarız. Allah Azze ve Celle bize burada tatmin vaat etmedi. Allah Azze ve Celle bize burada bir süreçte, zâtına karşı irademizi kullanacağımız bir irade alanı açtığını söyledi ve bu irade alanında elbette iyi ve güzel davrananlara iyi ve güzel bir süreç geçirmelerini sağlayacağını söylüyor. Ama bu O’nun yapabileceğinin en iyisi olarak vaat ettiği bir yer değil, burayı aşağılıyor, burası yani her boyutuyla. Bu dünya demo bir örnek; sürekli kısıtlara çarparsanız. Yani en lezzetlisi olsa, en iyi tatlısı olsa ve bir tane yiyince içeriden hemen doyum hissi gelir. Bir bariyer gibidir böyle, zorlarsanız bıkkınlığa kusmaya kadar gidebilir. En çok sevdiğiniz şeyde bile bu belli bir kısıt ile önü kesilmiş durumdadır.
-Hayatı temel kodlarıyla okumazsak, burada tatmin peşini kovalarsak o zaman biz kendimizi olmayacak bir rüyanın ardına düşürmüşüz demektir.
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/Azel3cGc_sw?si=78ApgISaSJfWxa3c
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder