KONU: FARKINDALIK-BİLİNÇ VE VARLIĞIMIZIN TEMELİ
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 4.Ekim.2019 tarihli söyleşiden kesitler)
-Cenâb-ı Hâk Haşr Sûresi 19.Ayette diyor ki; “Onlar Allah’ı unuttu, Allah da onlara kendilerini unutturdu.”
Bu nasıl bir şey, kişinin kendisini unutması!!!
İman üzere olmayan, hayatı Yaratıcı’nın adına yaşamak gibi bir şuur üzere bulunmayan kimseler, Cenâb-ı Hâkk’ı unutmuş durumdalar. Bunlar aslında aynı anda da kendilerini unutmuş, unutmak üzere veya unutma sürecinde olan kimselerdir. Bir kişinin kendisini unutması, kendi yolculuğunu unutması kadar dramatik bir şey yok!
Yüce Yaradan muazzam bir öç almış.
“Allah aşkın, yüce, aziz olan ve intikam sahibidir!” (İbrahim Sûresi-47)
Kendisine değer vermeyen, O’nu göz ardı eden, umursamayan, böyle bir farkındalıktan uzaklaşmış kimselere kendilerini de unutturuyor.
-Cenâb-ı Hâk Furkan Sûresi 62. Ayeti Kerîmede “Düşünüp öğüt almak ve şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardına getiren de O’dur” buyuruyor. Bakınız ifade çok özenle kurulmuş; öğüt almak isteyenler için..
Yani almak isteyenler alabiliyorlar! Peki almak istemeyenler? Etrafa yağmur gibi öğüt yağsa bile.. Ayet ayet öğütler yapsa bile, istemeyenlerin, ilgi duymayanların önüne kapanan bir dünya bu.
Bütün mesele niyete bağlı.
-Cenâb-ı Hâkk’ın Kur’an-ı Kerîm’deki ve etrafımızdaki ayetlerini fark ederek ilmini, kudretini, esirgeyişini ve rahmetini görebildikçe Cenâb-ı Hâkk’ı tanırız. Tanıdıkça kudreti ve büyüklüğü karşısında sevgiye ve saygıya bürünürüz. Dolaysıyla tanımadan, farkına varmadan bir kulluk bilincinden söz etmek; hiç bilmediği, tanımadığı birine aşık olmasından bahsetmesi gibi bir şeydir.
-Cenâb-ı Hâkk’ı tanıyıp, takdir edip ve sevip, hayatı O’nun adına yaşayacakken; insanların çoğu zaman zaman nankörlük edip, farkındalığını öldürüp, elinde olmayanlar üzerinden belki de suçlayarak anıyor O’nu:
—Ya işte biz gariban ailede doğduk.
—Her şeyi kendimiz yaptık da bugünlere bile ancak gelebildik.
—Ne ailelerde doğanlar var ama baksan onlara yine de “şuyum yok buyum yok” derler.
Cenâb-ı Hâkk’ı suçlar bir durumdayız. Nimetleri yok saymak, bizi Cenâb-ı Hâkk’a karşı nankör kılıyor.
-Kur’an-ı Kerîm’de nice ayette Cenâb-ı Hâkk “Farkına Varın!!!” der.
Süreçte, Cenâb-ı Hâkk’ın bize olan nimetlerini hep azımsar bir KÖRLÜK İÇERİSİNDEYİZ. Bu, bizim farkındalığımız dediğimiz meselede, yanlış bir yolda olduğumuzun çok açık bir göstergesidir. Böyle bir körlüğü evlatlarımız bize karşı yapsa tepki koyarız, kızarız, harçlık da vermeyiz. Belki çalıştırırız. “Bir yerde çalışsın ki farkında varsın!” dediğimiz olur. Cenâb-ı Hâkk bize onu da yapıyor. Artık iyice körelmiş, böyle yaparsa bu körlük ile kapanıp gidecek olan farkındalığımızı açmak için yeri geliyor Allah azze ve celle de bizi uyarıyor. Allah azze ve celle kulundan kolay vazgeçmez. Cenâb-ı Hâkk kulundan kolay vazgeçmez! Dolayısıyla kuluna farkındalığını tekrardan kazandırmak için gerekirse bir tane tokat vurur.
Bu da O’nun rahmetinin tezahürüdür.
-İrade ve gerçeğin kendisi, acı da olsa belli zorlukları da olsa güzel olan bir yalandan daha iyidir. İnsan hakikatin arayışı içerisinde olur. Hakikatin kendisi maalesef dünya hayatının sınırlı olduğudur.
-Yalana değil gerçeğe odaklanalım, biz yalanı tüketelim. Çünkü gerçeğin tükenmez cazibesi göz alıcı bir parıltıda, fark edebilirsen!
-Atın ölümü arpadan olsun, diye bir ifade var. Bunu vakti zamanında birisinden duyduğumda, anladım ki şeytanın da sloganları var. Ölümünün ve akibetinin vahim olmasını, kötü gerçekleşmesini önden satın almış. Bu çok kötü. Bu önden satın almalar kendini özellikle suda boğulmaya bırakmak gibidir. Bu önden satın almalar kişide farkındalığı baştan kaybettiriyor.
-Şu an burada, çok hızlı giden bir hayattan bir ara çıkmış gibiyiz. Çünkü şu anda burada süreci konuşuyoruz. Dışarıdaki süreci masaya yatırıyoruz. Bu, bir istasyonda durup sürecin dışına çıkmak gibidir. Bunu hayatta kaç kişi yapabiliyor?... Bazı insanlar.. O kadar az sayıda insan yapıyor ki, o kadar az sayıda insan aşağıya iniyor mola yerinde ve otobüse şöyle bir uzaktan bakıyor, önüne-arkasına bakarak “Bu otobüs nereye gidiyor? Ne kadar zamandır yoldayız?” diyor. Çok az yapıyoruz bunu. Yerimize o kadar alışmışız, o kadar mayışmışız ki... Biz, hayatın bizi boğmasından ve çok kısa paslardaki o çok kısa ödüllere ve promosyonlara kanmaktan asıl büyük geleceğimizi kaçırıyoruz.. Farkındalığımız ile Cenâb-ı Hakk’ın vadettiği arasında korkunç makas açık. Aradaki makas o kadar yakın olsa sorun değil. Ama sonsuz bir gelecek vaadiyle, bitmez tükenmez bir nimetler yurdu vaadiyle, zaten kaybedeceğimizi bildiklerimize fit olmak. Daha en basit matematikte dahi kaybeder bunu. Ama insanların çoğu bu kayıpla karşı karşıyaysa işin esası ‘’farkındalık’’ demektir.
SORU: Hocam yakın zaman diliminde o kadar çok uyarıya maruz kalıyoruz ki; dediğiniz gibi uyaranlar bile artık sıradan bir hale geldi. Ve varoluşsal farkındalığımızı gittikçe yitiriyoruz.
Dediğiniz bu varoluşsal farkındalığı nasıl sağlayabiliriz? Bu konuda pratik önerileriniz olabilir mi?
CEVAP: Bunu nasıl sağlayabiliriz? Sağlayınca nasıl sürdürebiliriz?
Allah Azze ve Celle bu süreci ve her şeyi de buna göre ayarlayıp tasarımı da buna göre yaptı ki bu süreçte bunu isteyen kimseler başarabilsinler diye.
Namazı, vakitli bir ibadet olarak aralıklara yerleştirmiş. Çünkü biz dışarı çıktıkça sürekli anestezik bir etkiye maruz kalıyoruz. Namaza geldikçe toparlanıyoruz. Namaz, Cenâb- ı Hakk’ın huzuruna çıkıp, ayetleri okuyup, tekrar bir ‘refresh’ olma hâli. Ama tabi bu, belli bir bilinçle ve namazın özüne uygun bir farkındalıkla ikame edildiği takdirde..
Farkındalığa varmışken onu sürdürebilmek, işin esas sırrı. O yüzden Cenâb-ı Hak: “Sonuç ancak sabredenlerin, sonuç ancak sebat edenlerin’’ diyor.
Orada da bize yardımcı etkenler var. Cenâb-ı Hak süreci bile ona göre tasarlamış.
-Cenâb-ı Hâk “Dünya hayatıyla yetinenler, dünya ile mutmain olanlar, onlar ayetlerimizden yana gaflet içerisindeler.” diyor. (Yunus Sûresi 7. Ayeti Kerîmeden alıntı)
Bizim farkındalık dediğimiz bu kelime aslında dinimizdeki en temel kavram: Gaflet!
-Farkında olmak isteyenler ile farkında olmak istemeyenler, diye insanlar ikiye ayrılır. Farkında olmak isteyenlerin yolu başkadır; o kalbi ile birlikte yol alır, artık onun gözü Hakk’ı görmeye, kulağı Hakk’ı duymaya yönelik bir seçiciliktedir.
Ama kalbiyle mesafeyi açanlar, kalbine sırtını dönenler, Kur’anın ifadesiyle hevâlarının ardına düşenler, özellikle de biri gelip kalbini harekete geçirirse ondan rahatsız olur. Siz onun içerisinde, onun istemediği bir organı harekete geçiriyorsunuz. Sürekli susturmaya çalıştığı bir organı harekete geçiriyorsunuz. Bu organ doğal bir ölümle harekete geçse canın sıkılır ve o zaman dersin ki;
-Bir an önce bu durumdan çıkmalıyız.
-Ölenle ölünmez. Hadi unutalım bu konuyu yoksa hayatımızın zevki ve tadı kaçacak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder