31 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-88

KONU: HAYAT


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

4.Mart.2022 tarihli söyleşiden kesitler)


-Hayat bizim için gizemli şekilde başlamış, hiçbirimiz başını bilmiyoruz, öncesi tam bir gizem ile bize kapatılmış. Belli ki Var Eden Kudret hayata girişimizi bizim şuurumuzun dışında tutmuş. 


-“Onlar, ‘Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdan ibarettir; biz bir daha diriltilecek değiliz’ demişlerdi.” (Enam-29)

Kâfirler diyorlar ki hepsi hepsi bu hayattan ibaret. Tekrardan doğacak, tekrardan hayat bulacak değiliz. Onlar da hayat birkaç kısma ayrılmıyor, hayatın hepsi bundan ibaret.


-“İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur. Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve “Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?” diyor.De ki: “Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir.” (Yasin-77,78,79)

  Cenâb-ı Hak diyor ki; öncesinde yüzyıllar vardı ki sen hiç yoktun, bunu biliyorsun. Akıl edip biliyoruz, bizden önce çok zamanın olduğunu kestirebiliyoruz. Bunu anlayabilecek bir potansiyelde yaratmış Cenâb-ı Hak. Yani adın bile yoktu, bir yerde kaydın kuydun bilinir hiç böyle binlerce yıl, yüz binlerce yıl... Hatta yani Hazreti Âdemi öncesini düşünürseniz akledip daha daha öncesinin bile olduğunu biliyoruz. Hiçbir insanın olmadığı binlerce, milyonlarca yıl vardı bu kürede, biz yoktuk ama var olduk. O zaman demek ki yoktan var olabiliyoruz, şu hâlde tekrar yok olduğumuzu var saysak bile tekrar var olabilmemiz için neden ümidimiz olmasın? Elimizde iyi bir sebep var, biz zaten yoktuk. Cenâb-ı Hak; Biz sizi ölü olarak yarattık, dedi.

  Ölüm yaratılmış bir şey.

  Hayat yaratılmış bir şey, o zaman biz ölü olarak yaratıldık sonra bize hayat bahşedildi; şu an onun içerisindeyiz. Merakımız şu, bu hayatının bittiğini görüyoruz, açık.. “Hayır, bitmiyor, boş konuşuyorsunuz” Diyecek bir kimse aramızda yok, bunu hayatı en çok değerlendirenler bile hayatın bu kadarıyla bitip tükendiğinin farkındalar. O yüzden acelemiz var, hayatı değerlendirelim diye koşturuyorlar. Cenâb-ı Hak dedi ki; “Elbette sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Hatta onlardaki hırs müşriklerde bile yoktur. Her biri bin yıl yaşamak ister. Oysa ömrünün uzatılması onu azaptan uzaklaştıracak değildir.” (Bakara-96)


-Çok meşhur ve zengin bir Hollywood film yönetmeni hayatla ilgili konuşuyor; Kendinizi oyalamak durumundasınız, diyor. Hayat ancak oyalayınca,kendini biraz bir şeylere yoğunlaştırınca sana haz ve zevk verir, ilgini dağıtır. Yoksa hayatla yüzleşirsen büyük bir acı ve kasvet, diyor.


-Cenâb-ı Hak diyor ki; insan bize karşı büyükleniyor, bizimle saygılı bir iletişim kurmaya yanaşmıyor.

  Bu kadar mı hadsiz olabiliyoruz?

Gerçekten dünyayı sevenlerimiz iç dünyalarında bunu yaşarken Yaradan’ın onlara dünyadan daha güzel bir hayatı vaat ettiği ihtimalini bile düşünürken buna yanaşmayı, içlerinden bir yönelim, minicik bir adım düşündüklerinde önlerine çıkan bariyer ne acaba? Cenâb- ı Hak diyor ki; Bize saygının üzerlerine çökecek ağırlığını taşımayı göze alamıyorlar.

  Peki, böyle bir ihtimali düşünüp yarın sabah; Artık ben Yaradan’a saygıyla uyanmak istiyorum... Dese hemen ilk önce ya eşini düşünüyor ya çocuklarını düşünüyor ya işyerinde arkadaşlarını düşünüyor; Ne diyeceğim onlara, ben artık namaza başlıyorum mu diyeceğim? Gülerler adama... Yani bir ömür böyle yaşamış bir kimse düşünün, hayatı büsbütün seküler ele almış, Yaradan’a karşı o muhabbetlere gelmemiş, gülüp geçmiş bir adam düşünün. Bunun bu ihtimali içinden geçirdiğinde, Yaradan’a karşı saygıyı göze almanın ağırlığı bu kadar büyük bir zorluk mu içeriyor? Adama gerici derler, adama şöyle derler, adama böyle derler…

  Allah Azze ve Celle zâtına saygı duymayı göze alamayan, Rabb’ini tanımayı, O’nu sahiplenmeyi göze alamayan, O’na yönelmeyi göze alamayan ve “Ben varlığını kestirdim, bana bu hayatı bahşettin ve yeni bir hayatı Sen’den umuyor, bekliyor, istiyorum...” Diye huzura çıkmaya, gelmeye yanaşmayan kalabalık yığınları küfre, dalâlete sevk ettiğini söylüyor.

  “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâra saparsa -kalbi imanla dolu olduğu halde baskı altında kalanın durumu müstesna olmak üzere- kim kalbini inkâra açarsa işte Allah’ın gazabı bunlaradır; bunlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nahl-106)

  Bu, onların dünya hayatını âhirete tercih etmelerindendir. Allah kâfirler topluluğuna hidayet vermez.” (Nahl-107)

  Niye hikâye böyle kötü bitti dersek, neydi o bariyer, yaratıcısına boyun eğmeye engel şey neydi? Çünkü onlar dünya hayatını ahirete daha sevimli buldular, tercih meselesi. Bu dünyayı daha sevimli bulup ahireti gözden çıkarmak… Bile bile işlediğin bir kusursa sana kimsecikler acımaz. Cehenneme gitsek, oradaki o sonsuz azabın içindekilere; “Ya bile bile mi gerçekten dünyayı önceleyip, Rabb’inizin vaadini elinizin tersiyle ittiniz? Göz göre göre mi bu bilinç içinizde oluşuyor muydu gerçekten?” 

Dediğimizde ‘’evet’’ diyenlere evet dedikleri zaman dönüp yine Cenâb-ı Hakk’a; “Ya Rabb’i bunlara yazık oluyor!” Diyebilir miyiz? “Sen Âlemlerin Rabb’ini tersledin öyle mi? Sana anlamanı, fark etmeni sağladı, akleden, hesap yapan karşılaştıran değerlendiren bu potansiyelini özellikle mi kötüyle kullandın. Koca bir ömür boyunca öğüt almaktan özellikle mi kaçındın?”

 Her inatçı ama korkunç inatçı ve korkunç inkâr edeni atın cehenneme, diyor Cenâb-ı Hak. Peki onlar için orada hayat var mı? Onlarınkine hayat denir mi? Cenâb-ı Hak onlarınkine hayat demiyor. Ne mevt ne hayat, onlarınki korkunç bir ıstırap. Bir ceza hali, elem dolu bir hal. 

  Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” (Taha-124)



Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/-MYn1qw8u60?si=P1NQN2491vCpOFaB

Hiç yorum yok: