24 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-83

KONU: TÜKENMİŞLİK 


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

14.Ocak.2022 tarihli söyleşiden kesitler)


-Tükenmişlik sürekli iç içe bulunduğumuz bir şey. Hem kısa döngülü tükenmişliklerimiz var hem uzun vadeli tükenmişliklerimiz var ve sürekli hayatın içerisinde bunu yaşayıp hissediyoruz. Aslında bu Cenâb-ı Hakk’ın hayata yerleştirdiği bir âyeti. Bizler hayata güvenmeyelim diye, bel bağlamayalım diye, hayat bizi yanıltmasın diye... Sürekli gözümüzde eskisin, pörsüsün, kirlensin. Arabayı yıkatıyorsunuz daha gün geçmeden kirleniyor. Elbiseyi yıkatıyorsunuz bir kez giyiyorsunuz kirleniyor. Gömleği ütülüyorsunuz bir kez giyiyorsunuz kırışıyor. Hayat bunun üzerine kurulmuş ve Allah Azze ve Celle bir âyet olarak tükenmeyi sürekli hayatımızın bir pil gibi içine yerleştirmiş, bedenimiz de öyle.


-Hayatımızın ve bedensel tükenişimize eşlik eden bir de psikolojik tükenişimiz var. O daha feci yani ruh halimiz ile ilişkili boyuttaki tükenmişlik bizi kıskıvrak yakalıyor ve mutsuz ediyor.


-Zenginliğin de insanı çabuk tüketen, hayata bakan yüzüyle çabucak içten içe tükenen bir tarafı var. İstediklerini çabucak elde etmiş, bunların hepsini çabuk tükettiği için de artık onları gözünde sıradanlaştırmış bulunan kişi ileriye dönük bir heyecanı kalmadığı için; “Keşke basamak basamak yapsaydık. Aralara zaman koysaydık, hayatımızı birdenbire zevksiz, çökmüş bir hale dönüştürmeseydik.” Diyebilir. Fakirin heyecanını düşünün. Adam on sene araba alma heyecanıyla biriktiriyor, hep mutlu. Niye? Önünde bir on senelik şeyi var. Bu onları sürekli canlı tutuyor. İleride gerçekleştirecekleri bir şeyin zevki yaşamak üzere. Düşünün onu bir günde elde edip tüketen kimseyi.

Dolayısıyla dünya metasını Cenâb-ı Hak onun içine yerleştirmiş. Tükenme onun özünde var. Biz onu ortadan kaldıramayız, eğer çok heves ettiğin, elde etmek istediğin bir şey varsa onu elde ettiğinde aynı zamanda tüketmiş olacaksın. Bunun klasik versiyonu aşk! “Aşk beraberlikle birlikte biter” biçimindeki yaygın, bütün kültürlerde var olan, bilinen bir gerçek var. “Vuslat aşkı öldürür, bitirir, ortadan kaldırır” diye. Ki insanın dünya hayatında en çok elde etmek istediği ve tükenmeyeceğine inandığı çoğu böyle sonsuz sandığı, bedenine kazıttığı asla aramızdaki bu heyecan kaybolmayacak diye.. Hiçbirinin öyle olmadığını, hem geçmişteki insanlık tarihinde böyle hem bugün böyle hem yarınlar böyle. Dolayısıyla tükenen bir ortamdasın neyi elde edersen et tükenecek. Burası tükenen bir ortam, sen tükenmez bir ortama heyecan duyuyorsun.

  Tükenmez kalem hiç tükenmiyor mu? Yani tükeniyor ama zırt pırt tükenmiyor. Biz tükenmez olanı istiyoruz, biz yaşlanmaz bir beden istiyoruz, biz ardı gelmez bir zevk istiyoruz veya ardı gelince yenisine bağlansın, daha heyecan versin.. Bizi hep heyecandan heyecana taşısın, bitmesin, sonlanmasın!


-“Kime biz ömür verirsek, onu yaşlandırırız.” (Yasin-68) 

 Onu yani geriletiriz. Ayeti belki ezbere biliyoruz ama ayetleri öğrenmek, hayatın içindeki yerini keşfetmekle oluyor. Yani elinizde ayetler var ama siz hayatta onu bulduğunuz yerde öğreniyorsunuz. “…Onu yaşlandırırız.” Diyor Cenâb-ı Hak. Bu kadar doğal, bunu önden satın almış olmak ve tükenmeye bağlı olarak uygun adımlarla yaşamak. Bu, hesaplı yaşamak demek yani araca bindiniz, herkesin bildiği bir gerçek var, tükeniyor bunun benzini. Dolu bile verseler size benzin tükeniyor. Eğer tükenmeyi gözeten bir yaklaşımla sürerseniz yolda kalmazsınız. 


-Tükenmeyi baştan satın almak eğer derdimiz tükenmez bir hayatsa, o zaman böyle bir hayat varsa bunun için hazırlık yapmak.. Var mı böyle bir hayat? Bu soruyu sormak bile değerli. Çünkü çoğu bu soruyu sormaktan bile uzak durur.


-Tükeniyoruz arkadaşlar, an be an tükeniyoruz. Aslında tükendiğimizi kabullendiğimizde rahatlıyoruz. Önemli olan benim bunu bilip bu gerçekle birlikte yaşamam. Tükenmeme idealine tutunup; “Ya bende mi yaşlanacaktım?” Diye şok yaşayacak halim yok, bu bizi eğitiyor. 


-Tükenme sürecinin (belki konunun kendisi hoş değil ama) bizim bir gerçeğimiz olduğu ortada. Biz biten tükenen heyecanlar değil de tükenmeyen bir heyecan duymak istiyoruz, belki de bunun için yaratıldık. Tükenen hayatı öğrendiğimizde, tükenmeyen bir hayatı da öğrenmiş oluyoruz. En azından beklentisini içimizde buluyoruz. Tükenmeyen bir hayat olsaydı, sevenler hiç ayrılmasaydı. Bu tükenme bizi birbirimizden ayırıyor, anneyi evladından ayırıyor, ayrılmaya mahkûmuz. Bunu düşünmek bile insanı rahatsız ediyor. Bugün gördüğünüz yavrunuza bakıp ‘’bir gün ayrılmaya mahkûmuz’’ demek ya o ya sen bir şekilde bu hayattan ayrılacağız. O da yarınlarda ayrılacak, bir gün onun da bu hayattan ayrılıp öleceğini, bugün belki sen hayatta hiç olmayacaksın, onu seven başka birileri olacak, onlar peşinden ağlayacaklar. Bunları düşünmek rahatsız edici mi ama gerçekler bunlar.


-Sonsuzluk var mı gerçekten Tükenmeme söz konusunu mu? Hiç eskimeyen bir hayat var mı? Bitmeyen mutluluk var mı? Ayrılığı olmayan arkadaşlıklar var mı sevgiler var mı? Hep beraberlikler, mutluluklar var mı? Mutluluktan mutluluğa, ortamdan ortama, sürprizlerle dolu, sürekli mutluluklar var mı?

  Bir gün gelecek ve bu güzel ortamınız ve güzel beraberliğiniz, hazzınız zevkiniz son bulacak.Sonu hatırlamak, sona dair bir ihtimal bile bütün her şeyin tadını kaçırır. O yüzden Allah'ın Rasûlü (sav) hayatta ölümü bütün zevklerin tadını kaçıran diye tanımladı. Lezzetlerin tadını kaçıran ölümü anmayı çoğaltın, dedi. Çünkü hayatın zevki bizi eğer anestezi gibi uyuşturacaksa biz uyanıklığı, gerçeği istiyoruz. O zaman ölüm gerçeğini unutarak, hayatın yalancı, sahte mutluluğuna kananlar, kötü bir tercihte bulunuyorlar. Rasûllah (sav) 

“Bunu yapmayın’’ dedi. Ölüm gerçeğiyle yaşamayı deneyin çünkü tükenen bir hayata tükenmez bir beklentiyle bağlanmak ahmakça.

Tükenmeyen bir hayata hazırlık yapmak akıllıca.


-Zengin hastalığı; bıkkınlık ve tükenmişlik sendromu! Ben eskiden zannediyordum bu fakirlerin hastalığı, meğer zenginlerin hastalığıymış. Her şeyleri var, eee nasıl tükeniyor diyordum.. Meğer tükenen madde değil adamın içindeki karşılığı tükenmiş. Cenâb-ı Hak onun içindeki karşılığını bitirmiş, heyecanı yok. İstemiyorum diyor, yemiyorum diyor. En çok çocuklarda yaşıyoruz bunu, bir kere iki kere alıyoruz üçüncüye bıktım istemiyorum diyor, başka şeyler istiyorum diyor. Tükenmişlikle adeta bulaşık gibi sakız gibi mücadele ediyoruz, bizi her taraftan sarıyor, elimize bulaşmasa ayağımıza bulaşıyor, yavrumuza bulaşıyor, yoruyor bizi hayatın içerisinde.


-Hazreti Âdem Aleyhisselâm sonsuzluğun ümidine girince sonsuzluğun peşine gitti. Ağaçtan yediği şeyler değil, umduğu şeyler önemliydi, sonsuzluğu umdu. Bitmek ve tükenmekten kaçtı.

  Öğrenmekten kaça kaça en fazla kendimize en büyük zararı vermiş oluruz.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/GN1sPJjvc6U?si=XVNKnRJxoLbYj8Qn

Hiç yorum yok: