KONU: YALNIZLIK
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 29.Ocak.2021 tarihli söyleşiden kesitler)
-Yalnızlık bizi ne kadar rahatsız ediyor? Yalnızlık kimleri rahatsız ediyor? Bunun kişideki yansıması nasıl?
-Cenâb-ı Hakk, hepimizi ilk baştan yalnız olarak yarattı.
Bazıları soruyor Cenâb-ı Hak niçin yarattı, diye. Cenâb-ı Hâk bizi lütfen yarattı, rahmetiyle yarattı. Hiç kendisinin ihtiyacı olmadığı halde, rahmetiyle lütfunu yaşatmak rahmetini
sergilemek için.. Dolayısıyla buna ihtiyaç duyduğu için değil. Birileriyle konuşsun yalnızlığını gidersin diye hiç değil. Çünkü Allah Azze ve Celle, bir ünsiyete muhtaç değil ama biz kullar muhtacız. O bakımdan yalnız kalmak, biz kullar açısından sıkıntıdır. Birileriyle irtibatta bulunmak gerekir. Konuşmak iş arkadaşı olmak, eş olmak dost olmak, biz kulların açısından, Cenâb-ı Hakk'ın hem bir lütfu hem de ihtiyacımız olarak yaşadığımız; yaratılışımızın sonucu böyle. O bakımdan iyiler de olsa dünya hayatında, muttakiler de olsa kötüler de olsa böyle bir iş birliği içerisindedirler. Beraber oturur beraber eğlenir beraber yaşarlar. Bu anlamda yalnızlık, kötüdür.
-İçten yalnızız!.. Yaratılıştan yalnızlığımızı başkaları ile karşılaştığımızda, onlarla irtibat kurup ünsiyet ile giderebiliyoruz. Ama bu bir yere kadar, bu ünsiyetimizin bir sınırı var. Bu ilişkimiz, irtibatımız, beraberliğimiz, yakınlaşmamız bir yere kadar ama içten hala yalnızız.
Onları içimize alamıyoruz, hiçbir insanı içimize çekip alamıyoruz. İç dünyamızı onunla paylaşamıyoruz. En fazla dışarı aktarabildiğimiz ifade edebildiğimiz kadar yakınlaşabiliyoruz ama içten biz hala yalnızız. O yüzden Allah Azze ve Celle, bazı ayetlerde kişiyi, kendi iç dünyasındaki haliyle yakalar ve orada ona hitap eder. Buyurdu ki Allah Azze ve Celle: “Onlar, hiç mi kendi içlerinde düşünmediler?” (Rum-8)
Çünkü başkaları ile beraber düşünürken onların düşüncelerinin de bir parçasısınız. Onların
konuşmalarının etkisindesiniz, yönlendirmelerine açıksınız. Müşterek kollektif bir eylem o. Ama ayrıldığınızda bu kez tek başınıza, onları tekrar geviş getirir gibi yalnızken düşünmeye içten içe onları tekrardan ele almaya başlarsınız. O esnada bizler yalnızız.
-“İnsanı biz yarattık ve nefsinin ona neler fısıldadığını da çok iyi biliyoruz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf-16)
Dolayısıyla bize, bizden daha yakın olan en içte, en mahrem, en dipte kendimiz kendimizle konuştuğumuzu zannettiğimiz o kapkaranlık yalnızlığımızda, Allah Azze ve Celle, bizimle beraberdir. Bunu kulun
keşfetmesine ''iman'' diyoruz.Şu hâlde iman, kişinin, yalnızlıktan; temelde içten kurtulması demektir. Böyle bir yalnızlıktan temelde içten kurtulanların dışardan olan ünsiyete bağlılıkları, artık ikinci derece kalır. Dolayısıyla yalnızlığını başkalarıyla gidermek, kafirler açısından mutlak bir zorunluluk; “Olmazsa olmaz, ölürüm yalnızlıktan!” Korkusuna dönüşürken, özellikle yaşlandıkça yaşlandıkça, etraftan ilgi alaka azaldıkça o kişinin kendi başına kaldıkça yaşadığı bu dram, bu yalnızlık, kafir bir kimse açısından korkunç düzeydedir. Böyleleri birileriyle üç beş kelam edebilmek için birileriyle ufak bir irtibat
kurabilmek için muazzam bir çaba sarf eder, muazzam bir arayış içerisine girerler.Halbuki müminler, baştan itibaren daha hayatta iken etrafı cıvıl cıvılken bile içten içe Cenâb-ı Hak ile yalnızlığını giderdiği bir ünsiyet alanı kalbinde, içinde bulmuşken; bunu, namazında ibadetinde yaşarken daha gençliğinde bile dışarıya olan bağımlılığı azalır. Dediğimiz gibi o artık nispi olur. O bakımdan etrafının kul ve kölesi olmaz insan.
-O Rabb'i ile beraberdir ve Rabb'i ile olan birlikteliği, onun önceliğidir. Dış dünya ile olan dengesini de Rabb'iyle olan tarafgirliğini bozmayacak şekilde yaşar. Eğer Cenâb-ı Hakk ile olan birlikteliğini zorlayan bir dış müdahale olursa, gerekirse o dış müdahaleden, o dış birliktelikten feragat eder. Bu dost olur arkadaş olur bazen eş olur bazen evlat olur...
-Hz. İbrahim aleyhisselâm
“Madem siz, batılda ısrar ediyorsunuz bana yüz vermiyorsunuz, başta babam beni kovdu sonra toplum beni ayrıştırdı, o zaman ben sizi terk ediyorum” dedi. Ayrılığı, yalnızlığı, gönüllü olarak seçti. Rabb'ini terk etmeyeceğini, bütün babası, ailesi, koca bir toplum hepsi bile ayrı
dursa kendisinin yapayalnız da kalsa, Rabb'ine gideceğini söyledi. “Ben sizi bırakıyor Rabb'ime hicret ediyorum. Sizden kopmak, sizin yalnızlığınız, tahammül edilebilir. Ama Rabb'imin yalnızlığı, tahammül edilemez” dedi. Yani Rabb'imden ayrılıp size sığınmayı tercih edecek değilim. Siz de bana “Rabb'inle beraber olduğun sürece bizimle beraber olamazsın” deyip beni ötekileştirdiniz. O zaman ben, sizden uzaklaşıyorum, dedi.
İşte insanın yalnızlıktan kurtulması böyle bir şey. İnsanların sağladığı ünsiyet, tıpkı dünya malı gibi bir süre sonra kaybolan bir şey ama Cenâb-ı Hakk'ın sağladığı ünsiyet, kalıcı bir şey...
Hz.İbrahim Aleyhisselam, babasına boyun eğmedi. Kendi yalnızlığını, babasından yana yalnızlığını tercih etti; Rabb'i ile olan ilişkisini sürdürebilmek hatırına…
-Elbette insanların birbirlerine bağımlılıkları var. İnsan, yalnızlıkla baş edemediğinde bize seküler bakış açısı ile insanlara; “Başka arkadaş bul, kendine oyalanacak bir iş bul, şunu yap bunu yap. Kalk değişiklikler
yap, rutinin dışına çık” dersek… Böyle şeyler ile bir sonu, bir başka ‘sonlu’ başlangıca bağlarsak eğer o zaman akletmemiş tecrübeyi de değerlendirmemiş oluruz. Çünkü önceki tecrübe, bir arkadaş tecrübesi bir dost bir yoldaş, bir iş arkadaşı nasıl kötü sonlanabildiyse bir başkası da kötü sonlanabilir. Yenisi bunun kalıcı, artık bize sürekli ünsiyet sağlayacak örneği olmayabilir. Bize kalıcı ünsiyet
lazım, bizi satmayacak bizden vazgeçmeyecek bize hıyanet etmeyecek bizi, yalnızlığımıza mahkûm etmeyecek. Böyle bir dost arayışı ve onunla yalnızlığı giderip ünsiyete kavuşmak, akleden müminlerin Cenâb-ı Hakk’a hicretleri ile olur. Bu, illa bir şehirden başka şehire değil. Bazen kalabalıklar içerisinde yalnızlığınızda, Cenâb-ı Hakk’a hicret edersiniz.
-Cenâb-ı Hak vaktiyle Kendisi’ni tercih etmeyenleri, yolun sonunda, kendi yalnızlıkları ile baş başa bırakıyor.
-Allah azze ve celle dedi ki: “Allah’tan başka ilah tanıma; sonra kınanmış ve yalnızlığa terkedilmiş olarak kalırsın.” (İsra-22)
Herkesle irtibatı, ilişiği kesilmiş bir halde kalırsın.Dolayısıyla vakti ile Allah’ın dostluğunu önemsemeyip, başkalarının dostluğunu yeğlersen, Allah Azze ve Celle, sana, onların dostluğunun hiçbir işe yaramadığını gösterir. Koca bir hayatın, bunları yaşamakla geçer.
-Kul, Rabb'i ile birlikteliğe başladığı zaman, en içte en derinde hiç sesi çıtı bile çıkmazken, Rabb'ini bulur. Oradaki konuşmalarına, Rabb'i tanık olur. O’nunla konuşur, O’na sığınır, O’na niyazda bulunur ve Allah Azze ve Celle, ona o esnada
yakındır. O yüzden Cenâb-ı Hakk dedi ki: “Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icâbet ederim.” (Bakara-186)
Yaratan bilmez mi?? O yarattı..
-Kul, Rabb'i ile olan birlikteliği ile beraber yalnızlıktan kurtulur.
Hem de mutlak manada kurtulur. Böylece o kişi artık yalnız kalma tehdidi görürse dışarıdan,
umursamaz. Onlar, ikinci derecede ikinci düzeydedir. “Nasıl olsa Rabbim var” der.
-Yalnızlıktan korkup şeytana sığınırcasına şeytanın adamlarına ve şeytanlaşmış kimselere sığınıp Cenâb-ı Hakk'tan uzaklaşıyoruz. Allah'tan uzaklaşmış ve şeytanların etkisindeki dostlar ile kendimiz de onlardan biri haline geliriz.
-“Biz, Biz’im hatırımıza başkalarını bırakmış kimseyi yalnız bırakır mıyız?”
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/ooA3xjqVgx0?si=WilAXgmtrfrr1ksN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder