31 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-90

KONU: RAHMET


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

25.Mart.2022 tarihli söyleşiden kesitler)


-Peygamberler hep Cenâb-ı Hakk'tan kendilerine gelen vahyi, Cenâb-ı Hakk'ın ekstra bir rahmeti olarak tarif ediyorlar. 

 “Nûh şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden gelmiş açık bir delilim varsa ve O kendi katından bana rahmet vermiş de siz bunu anlamamışsanız! Siz rahmeti istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayabilir miyiz?’” (Hud-28)

 Ben Rabb'imden bir beyyine üzereyim, bir de üstüne Cenâb-ı Hakk'tan buna şahit geliyor. Yani üzere olduğum beyyineyi doğrulayan orada vardığım sonuca uygun bir hitap, haber geliyor; bu da Allah Azze ve Celle’nin rahmeti. O bakımdan Cenâb-ı Hak hem görüp anlamayı sağlayacak fıtratı,hem de bu anladığımız ve sonuçlandırdığımız sonucu, doğrudan kendisinin bize haber verdiği vahiy sürecini önümüze çıkarmış ve bunu rahmet olarak tarif ediyor.

  

-Allah Azze ve Celle nin rahmeti dediğimizde Kur'an-ı Kerim’de en çok ve en sık vurgusu yapılan bize bu hidayetin ulaştırıldığı süreçtir. Yani belki aklımıza ilk gelen Cenâb-ı Hakk'ın bize sağladığı bir ekmek veya sağladığı yiyecekler, varlığımız, nimetler; Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti diye. Bunlar elbette Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti ama Allah Azze ve Celle’nin yaklaşımıyla daha perspektif sonsuza açılıyor. Hidayet dediğimiz sürecin adına geliyor “Rahmet” olarak. Kur'an'da Cenâb-ı Hakk kitabına başlarken bu rahmet dediğimiz hitabın ilk ayetinde de tabi önce kendisini takdim ediyor. Kim konuşan?.. Kimin adıyla bu kitap başlıyor? Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Bu adeta girişteki bir tanışma gibidir; “Ben Rahman olan Rahim olan yegâne İlahım. Kendi ismimle başlıyorum.” Diye yüce Allah Azze ve Celle pek çok diğer esması içerisinde her ikisi de rahmetiyle ilişkili olan; Rahman ve Rahim ile Kendisini tanıtıyor. Bu şu demek, ilk baştan daha başlarken; “Ben, sizinle bu yanımla muamele etmek istiyorum.”


-Cenâb-ı Hakk’ın kulu hakkındaki planı her zaman iyiden yanadır. Rahmeti kuluna yaşatmak istiyor ama kul rahmeti reddederse, refüze derse, Cenâb-ı Hakk'a bu rahmeti baş kaldırarak; “İstemiyorum senden gelecek rahmeti, beni esirgemeni de istemiyorum.” Diye Cenâb-ı Hakk'ı aşağılar, Allah Azze ve Celle ye diklenir, ilişkiyi kötüye bozarsa kimsenin O’na karşı böyle bir hakkı yok, kimse O’nu baskılayamaz aşağılayamaz. Allah Azze ve Celle nin rahmeti dolayısıyla, Cenâb-ı Hak hakkında bir zafiyete dönüştürülemez. 


-Allah Azze ve Celle nin rahmeti elbette ki kuluna dönük baştan açık bir çek olarak sunulmuş bir şeydir hem Rahman hem Rahim olarak yani hem dünyayı kapsayan hem de dünyadan ahirete uzayan.

  “Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (Araf-156)

  Muttakiler için yani Allah Azze ve Celle’ye karşı saygılı yaşamış, iradi davranışıyla Cenâb-ı Hakk’ın katında itibar kazanmış, Allah'ı severek ve sayarak yaşamış kimseler. Bunlar özel bir rahmet statüsünde..

  Allah'ın (cc) makro anlamdaki planına bakacak olursak dünyada kullarına bir rahmet yaşatıyor belli bir çerçevede sınırlı ve onları o rahmetinden sonsuz gelecekteki rahmetine davet ediyor. 


-Kişi rahmet ile rahmetin sahibi arasındaki ilişkiyi görüp sonra bu rahmetin tadına vardığı için daha devamına, ilerisine dair özlemini Yüce Yaradan’dan bekleyeceği bir sürece mi girecek? Yoksa rahmeti, rahmetin Sahibi ile ilişkilendirmeyip, içinde bulunduğu ortamı sahiplenecek; burası benim mekânım, ortamım diye ve kendisine burada bir gelecek mi arayacak?

 En büyük rahmet, hidayet!


-Cenâb-ı Hakk'ın rahmetini doğru okumazsa bir kul ve Allah Azze ve Celle ile ilişkiyi bozarsa, bu kez kendi bozduğu rahmetinden kendisi mahrum kalmaya başlar. Bunun bir adı var dini terminolojide biz buna ‘’lânet süreci’’ diyoruz. Lanetin manası, rahmetten uzak düşme, rahmetten uzak kalma demek. Kul ne yaparsa Allah'ın rahmetinden uzaklaşır ne yaparsa Allah'ın rahmetinin içerisinde kalır? Kur’an-ı Kerim başından sonuna kadar neredeyse bunun anlatımıyla doludur. Kul Cenâb-ı Hakk'la olan ilişkisinde nasıl davrandığında rahmetini hem dünyada daha fazla üzerine çeker? 

Hz. Musa diyor ya: “Ya Rabbi bizi rahmetine dahil eyle, bizi rahmetinin içerisine al!”(Araf-151)

Kul bu beklenti içerisindedir. Cenâb-ı Hak ayet-i kerimelerde, başta iman olmak üzere kulun Cenâb-ı Hakk'ı olan saygısını içine alan takva dediğimiz hususu yaşayan kimselerle rahmetini ilişkilendirilmiş. Rahmetle en zıt gelen hususlardan bir tanesi zulüm. Kul zulme yöneldiği zaman Cenâb-ı Hakk'ın bu kez rahmetinden uzaklaşıyor. Kul Allah'ın kendisine nasip ettiği doğruyu kavrama ve doğruyu yaşama hususunda bellediği ve gördüğü hususlarda eğer zulmetmeye başlarsa yani;

Doğruya “doğru” demediğinde zulmediyor... Hakka “hak” demediğinde zulmediyor...

Bâtılı “hak” diye değerlendirdiğinde zulmediyor...

  Cenâb-ı Hakk'ı gördüğü, anladığı ve kavradığı şekliyle tanımaktan uzaklaştığında da bu kez Allah Azze ve Celle’ye zulmetmeye başlıyor.

Bu süreçler kişiyi Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden uzaklaştırıyor ve biz hayatımızın içerisinde böyle bir yolculuktayız. Bunun somut görünen yanı dışa bakan yüzüyle zenginlik, fakirlik gibi şey değil. Bunun içe bakan yüzüyle kulun Cenâb-ı Hakk'la iyi olduğu takdirde bu rahmetinin ona yaşattığı bir esenlik, bu rahmetin ona yaşattığı bir iyi halden söz ediyoruz. Aslında herkes bunu istiyor ama aradığımız yerler farklı. Herkes iyi hissetmeyi, mutlu hissetmeyi geleceğe dair iyi bir beklentiyle yaşamayı, ileriye dönük iyi bir neticenin kendisini beklemesini herkes böyle istiyor. Bitmemesini, bir yerde kesilmemesini, sevdikleriyle ve sevdiği ortamdaki her şeyle güzel bir sonuca doğru yol almayı istiyor ama seçtiğimiz araçlar farklı. Çoğu insan bunu kendi araçlarıyla seküler bir planda, hayatın içerisinde başarmak istiyor ve bunların tamamı bugüne kadar başarısız kaldılar. Hayattan da koptular, öteye vardıklarında ümitli olarak da Allah'ın rahmetine gitmediler çünkü böyle bir beklentiyle yaşamadılar.

Ama diğer taraftan Cenâb-ı Hakk'ın rahmetini bu dünyada ikrar etmiş, Sahibi tanımış ve O’na karşı hayatı saygılı yaşamış, reddetmemiş; aklettiği gerçekliği Var Eden Kudretin hayatı yarattığı gerçekliğini kabul edip O’nun rahmetini adım adım bu dünyada yaşayıp; bu zengin de olabilir fakir de olabilir çünkü rahmet dediğim gibi tat boyutunda, zevk boyutunda, huzur boyutunda ve tatmin boyutunda gerçekleşiyor. Bunların dışa bakan büyüklükler olmadığını az sayıda imkanlar da olsa ilahi rahmet tecelli ettiği zaman o ortamda, insanlar, o aile ise ailedekiler, o bir işyeri ise iş yerindekiler, o bir arkadaşlık grubu ise o arkadaş grubundakiler bunu zevkle ve hoşnutlukla yaşıyorlar. Bu Allah Azze ve Celle’nin biz kullarına dünyadan yaşattığı rahmeti, esirgeyişi. 


-Kutsi hadiste; “Rahmetim, gazabımı geçmiştir” müjdesi var. Kulun Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden yana olan ümidinin hayatın zorlu sürecinde ve zorlu koşullarında yoklanacağını bilmek lazım. Eğer ki bu itaat noktasında bizi zorluyorsa işte kılamadığımız namazlar, tutamadığımız oruçlar, yarım yamalak kulluğumuz ama kopmayarak Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden hep bağlantıda kalarak çünkü şeytan bağlantıyı koparmak istiyor. Allah Azze ve Celle de; “Aman bağlantıya dikkat edin, diyor. Cenâb-ı Hak bizim yer yer düşüp kalkmamızı, olağanüstü abartılı ve asla olmaması gereken bir şekilde tanımlamıyor. Tersine kulun yanlış yapabilmesini, kulun kulluğunun bir parçası olarak hatta takvanın da içinde tanımlayarak çünkü Allah muttakileri anlatırken; “Onlar çirkin bir iş yaptıkları yahut günah işleyerek kendilerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını ister. İşledikleri hatalarda ısrar etmezler.” Diyor

(Ali İmran-135) 

 Onlar fuhuş dahi işlediklerinde yahut kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlarlar. Sonra bağışlanmayı dilerler, Cenâb-ı Hakk'tan. Bu bağlantıda kalmak, günah işlese dahi

günahtan sonra tevbe ile geri dönebilmek Cenâb-ı Hakk ile köprüleri atmamak. Hâlbuki şeytanın bütün istediği kulun Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden büsbütün kesilmesi ve kopmasıdır. Günah işlemesi, ona kâfi değil. Kul hala Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden bir şekilde ümit içerisinde ise o neticede buna kavuşur, diyebilir. O yüzden şeytanın kulun üzerindeki çalışmasının nihai amacı, Allah'ın rahmetiyle olan ilişkisini büsbütün koparmak..


-“Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin!” (Zümer-53)

  “Âyetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: ‘Selâm size! Rabbiniz kendine, merhamet etmeyi yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tövbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’” (Enam-54)

  Hiç kimse, Allah'a bir şeyi farz kılamaz. Cenâb-ı Hakk’a bir hükmü dayatamaz ama Cenâb-ı Hakk Kendi Zâtına bir şeyi hükme bağlayabiliyor. Yani ilke edinmek gibi bu. Sizden kim günah işlerse, cehaletle yanlış şeyler yaparsa sonra da tevbe eder ve bağışlanma dilerse onları ben bağışlarım. Bağışlayacağımı onlara önden haber ver.

  Bu bizim bu yolculukta rahmetine dair ümitten kopmadığımız sürece sonuçtan kopmayacağımıza dair çok üstün bir güvencedir. O bakımdan günah işlemeyecek değiliz, günah işleyeceğiz ama rahmetinden ümit kesmeyeceğiz.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/1k0GVtciDSk?si=IfqHbamXocHJEEXJ

Hiç yorum yok: