13 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-58

KONU: ÖFKE


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 26.Şubat.2021 tarihli söyleşiden kesitler)


-Öfke hepimizin tanıdığı bildiği yaşadığı çoğu zaman yakındığımız bu yanımızı ıslah etmek

için çabaladığımız bazılarının öylece kabullendiği ve “Asabiyim ben” Diyerek hep öyle davrandığı, bazılarınınsa bunu ıslah etmek üzere Cenâbı Hakk’a sığındığı O’ndan yardım beklediği, bizi nerede ne zaman nasıl yakalayacağı belli olmayan, vücudumuzda iç dünyamızda alev aldığınd bizi etkisi altına alan ve çoğu zaman sonuçları itibarıyla kendimizi ve çevremizi rahatsız eden, Rabbimizi rahatsız eden, arızî bir duygu, arızî bir sıkıntı parazit bir unsur. Vücudu ve

yönetimini kontrol etmede diğer yer yer sarsıntılar olarak gündeme gelen, bazen çok coşkun oluşup kişiyi neredeyse kontrolünü zorladığını sandığımız bir süreç bu öfke. 


- Allah Azze ve Celle hiçbir kimseye onun takatini aşan bir duygu ile

onu karşı karşıya bırakıp çaresizlik içerisinde bırakmamıştır. Dolayısıyla aklederek kendimizi zapt edebileceğimize dair düşünce önemli bir başlangıç noktası.

  “Ben akleden yanım ile bu ani gelişen duygumun beni ve çevremi rahatsız etmesini ve Allah Azze ve Celle’ye karşı günaha sevk etmesini engellemek istiyorum.” Bunun engellenebilmesi lazım. Allah Azze ve Celle bana engelleyemeyeceğim bir duygu vermemiştir. Tersini düşünürse o zaman da buradan kendisini aklamaya kalkar. Sahibi olduğu öfke duygusunun engellenemez olduğunu iddia edip herkesin kendisini böyle kabul etmesini yaptıklarından kendisini sorumlu olmadığını çünkü yaratılışının böyle asabi olduğunu dillendirir durur. Veya bir başkası bir diğer duygusunu sözgelimi şehvet duygusunu aynı şekilde yaratılışından önlenemez,önü alınamaz olduğu iddiasıyla kendisini bu anlamda günahta mazur görmeye kalkabilir. Veya bir başkası hasedinde aynı şeyi yapabilir. Bir başkası hırsında tutkusunda aynı şeyi yapıp kendisini bu duyguların esiri olarak yaşıyormuş iddia edebilir. Şeytan tür bir yaklaşımı insanlara benimsetmek hususunda oldukça propagandacıdır.  Yani “sen böylesin, yaratılışın böyle kurtulamazsın bu yaratılıştan, Allah da sana bunun hesabını sormamalı. Çünkü sen böyle haseti içinde hazır buluyorsun. Dolayısıyla da bunu çekeceksin veya sen öfkeyi içinde böyle hazır buluyorsun veya şehvet duygusunu veya hırsı içinde hazır buluyorsun. Bu senin yaratılışında olan bir şey. O bakımdan kendini bundan

mesul hissetme. Yaşayabildiğin kadar bunu yaşa” diye kişiyi bu girdapta kalmaya veya bu girdabın iyice içine çekilmeye çağıran bir söylem içerisindedir. Halbuki akleden kimse yaratılışın da hayatın da varlığın da sorumlu bir alan olduğuna göre o zaman Allah Azze ve Celle kişiyi sorumlu tutacağı bir şeyde onu takatinin dışında bir yük ile karşı karşıya bırakmamıştır. Şu hâlde bunların hepsi kontrol edilebilir olmalı. O zaman Allah Azze ve Celle ile madem yaratılışımızı o oluşturdu yaratılışımızdaki hususları o koydu. O

zaman Cenâb-ı Hak ile kuracağımız bir ilişkide Allah Azze ve Celle’den bizden bunu gidermesini yahut bunu kontrol edebilmeyi bize sağlamasını dilemeliyiz. Cenâb-ı Hak bu duygularımızı başka öfke olmak üzere harekete geçiren, kışkırtan şeytana karşı bizlere bir yol açtı. Yüce yaradan buyurdu ki: “Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni kötülüğe kışkırtacak olursa hemen Allah’a sığın!” (Fussilet-36)


 -Biz duygumuzun bütünüyle oluşmamasını değil, oluşsa bile kontrol edebilmeyi istiyoruz. Yani duygu güçlü şekilde geldiğinde Allah Azze ve Celle bize onu aşağı indirebilmeyi, dışa yansıtmadan kontrol edebilmeyi sağlayarak yardım ederse; bu bizim için işte bu duyguyu kontrol etmenin ta kendisi...


-“O takva sahipleri gayzlarını yutar, insanların kusurlarını bağışlar. Allah da böyle iyilik ve ihsân sahiplerini sever.” (Ali İmran-136/Alıntı)

Gayzlarını yani öfkelerini yutmak.. Yani sanki böyle boğazınıza kadar yükselen bir şeyi yutarak geri itiyormuşsunuz gibi. Ağzınızdan alev alıp çıkacakmışçasına gelen bir şeyi içinize tekrar geri gönderiyormuşsunuz gibi.

Ve ayetin sonu “Allah iyi davrananları sever” Yani öfkeyi yutmak karşı tarafa uygun, güzel, iyi bir davranış örneği. 


 -Kişi, içinde akut gelişen öfke selini kontrol edebilmesi ancak Cenâb-ı Hak ile kurduğu bir ilişkide O’nun hatırına, O’nun rızasını umarak kontrol edebilir.


-Gayzını yutanlar ve insanları bağışlayanlar. Bu nasıl üstün bir meziyet ki Allah Azze ve Celle bunu seviyor. O bakımdan kişiyi tam o anda öfkesini dışa vurmaktan caydıracak çok önemli bir müjde bu! Kişi bunu aklında tutarsa kişi bunu içinde böyle bir deneyimi yaşadığı anda hatırına getirmeyi umarsa... Çünkü hepimiz yaşadığımız sürece öyle ya da böyle bir an bu duruma geleceğiz. Bu duruma geldiğimizde, Allah Azze ve Celle’nin sevgisini hatırlayıp şayet öfkemi yutar,bastırır karşımdaki kişiye bunu yansıtmaz, onu bağışlarsam Allah Azze ve Celle’nin beni

sevme ihtimali var. Cenâb-ı Hakk’ın böyle bir vaadi var. O zaman ben buna kavuşmak istiyorum diye kişi kendisini o kritik anda tutabilir.

Düşünün ki Cenâb-ı Hakk’ın bizde var ettiği bir duygudan bahsediyoruz. Bu duygu bakmışsın neye hizmet ediyor? Yani bu arızi duygularımız, sınavdaki bizim parazit yanlarımız içimizde gelişip duran ama bunlar bizi örselemek için, bunlar bizi yormak için, bunlar bizi hayatta perişan etmek için değil. Bunlar Allah Azze ve Celle’ye karşı kendimizi bunlar üzerinden beğendirebileceğimiz fırsatlar aynı zamanda. Yani atların önüne konulan her defasında sıçramaları atlamaları beklenen engeller var ya aynı

onlar gibi bunlar önümüze geldikçe bizim bunları tek tek; yeri gelince öfkeyi yeri gelince hasedi.. Onlar olmasaydı biz ne üzerinden Cenâb-ı Hakk’a sığınacaktık. Biz hangi hususta Cenabı Hakk'ın kapısına dayanacak;

”Ya Rabbi!.. Böyle bir sıkıntım var, bunu çözmeni diliyorum. Ben şöyle şöyle davranıyorum..” diyecektik?


-Öfkeyi Allah için kulun bastırıp sonra da bağışlaması..  Cenab-ı Hakk'ın cinayet işlenmiş olsa bile cinayete mukabil maktül tarafın katil için isteyeceği hükümlerden bir tanesi de bağışlamaktır. Ve Allah Azze ve Celle Kur'an'da bazı ayetlerde bağışlamanın takvaya daha yakın olduğunu söyledi.


-Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı bizler acziyet,zaruret,ihtiyaç içerisinde kullarız. Etrafımızdakiler de bizim gibi kullardır. Yol tıkanabilir, hava yağışlı olabilir uçak kalkamayabilir, gemi gelmeyebilir, otobüs gecikebilir. Bunların hepsi hayatın içerisinde dikkat ederseniz birilerinin adım adım öfkelendiği eşiklerdir. Öfkenin birdenbire alev aldığı noktalardır.

Kul bu sürecin Cenâb-ı Hakk'ın yönetiminde olduğunu ve kendisinin bu süreç içerisinde sınandığını bilirse Cenâb-ı Hakk’a karşı önden Allah Azze ve Celle’nin yardımını diler, şeytanın kendisini bu konumlarda bu pozisyonlarda avlamasına karşı tedbirli olursa önden bu Allah Azze ve Celle’nin duygunun bastırdığı anda kula imdat etmesine, ona yardım etmesine onu korumasına yol açar.


-Öfkeye eşlik eden bir de üzüntü vardır. İkisi birlikte kulu âdeta yakar.

Hem öfkeyi o esnada hissedersiniz hem de üzüntüyü hissedersiniz. Çünkü iyi giden bir şeyin birdenbire kötüleşmesi öfkeyi de üzüntüyü de tetikler. Hz. Musa Aleyhisselam’ın kavminin tekrar buzağıya taparak, Allah Azze ve Celle’ye karşı geldiklerine dair bilgiyle öfkelenmiş ve bir o kadar da kederlenmiştir. 


-Bir kimse Cenâb-ı Hakk’ın yardımını ummadan kendi öfkesini tutabileceğini iddia ederse bu yalan olur. Kişinin öfkesini yönetebilmesi ancak Allah Azze ve Celle uğrunda bir adanmışlıkla olabilir. Cenâb-ı Hakk’a başvurarak ve gayret ederek olabilir.


-Trafiğin tıkandığı durumda seküler bakış açısındaki kişi bunu bir aksilik görüp öfkeye gazaba galiz küfürlere yönelirken, Mü’min bir kişi hayatın o yüce kudretin elindeki kontrol altında olduğuna dair bilinci ile; “Acaba bunda ne hikmet var. Galiba biz programa yetişemeyeceğiz. Galiba biz oraya

gidemeyeceğiz var bunda bir hayır..” der. Yolda kalsa da trafik bütünüyle tıkanıp geri dönmek

zorunda da kalsa; “Allah Azze ve Celle önümüzü kapattı. Gitmemize müsaade etmedi. Demek ki bizim

gitmememiz gerekiyormuş.” Der. 

Bu da Mümince bir yaklaşım. Beriki öfkeye gazaba her türlü etrafındakilere sorumlulara ağır

sözlerle saldıran kişi... O seküler bakış içerisinde. Uçak gecikmiş, araba kalkmamış, minibüs gecikmiş veya araç geç kalmış diye öfke patlaması yaşayıp o insanlara karşı bu biçimiyle tepki gösteren kimse aksiliğe tahammülsüzlüğü ile aslında kendisini istikbara vermiş, büyüklenmeye vermiş. Hiçbir şeyin ona karşı en küçük bir kusur ile en küçük bir yanlışlık ile gelmemesini istiyor önüne. Sanki bir ilah misali. Halbuki yegâne tek bir ilah var. Ve ancak Allah Azze ve Celle “Ol” deyince olduruyor


-“Ey iman edenler! İnkârcılardan hemen yakınınızda bulunanlarla savaşın. Onlar sizin çetin gücünüzü görsünler.” (Tevbe-123)

  Kulların hak bir durumda doğruyu savunmak için Allah rızası için öfkelenmesi, gazaplanıp bu hususta sertleşmesi onun haklı bir çerçevede olmak kaydıyla hem sorumluluğu hem de yapması gereken bir şeyi olur.  Azze ve Celle’nin indirdiklerine karşı saldırırken Mü’minlerin tepkisiz kalması alakasız ve duyarsız kalması olmaz. Müminlerin hiddetlenmesi bundan ötürü gazaplanması ve kontrollü bir gazabı onlara karşı yaşayıp tepkilerini ortaya koymaları haklı bir gazap örneğidir. Keşke bizler böylesi haklı gazap örneğini Allah Azze ve Celle uğrunda yaşayabilsek. Ama çoğu zaman içimizdeki öfke eften püften hayatın içerisindeki aksi giden şeylerde onları olağanüstü büyütüp abartıp,kendimizi yaktığımız, etrafımızda ilişkilerimizi bozduğumuz

çevremizdekileri kırdığımız bir biçimde bizi şeytanın eline oyuncak ediyor.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/zjw0fzXoCaU?si=wmhCThXKMcXgPtFY

Hiç yorum yok: