KONU: İTAAT
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 5.Şubat.2021 tarihli söyleşiden kesitler)
-“Eğer anne-baban seni, ilâhlığına dâir bilgin olmayan şeyleri bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa, o takdirde onlara itaat etme. Fakat yine de dünyada onlara gerektiği ölçüde sahip çık.” (Lokman-15)
Cenâb-ı Hâk başta anne babamıza karşı sorumluluktan ötürü onlara iyi davranmaya, sözlerini dinlemeye bizi çağıran ve bunu emreden Allah Azze ve Celle kendi buyruklarıyla, kendi hükümleriyle eğer çelişecek çatışacak olursa orada anne babaya karşı da artık itaat edilmemesi gerektiğini hükmetti. Şu hâlde kul; bütünüyle Cenâb-ı Hakk’a karşı medyun, Allah'a karşı borçlu, Cenâb-ı Hakk’ı kendisinin sahibi, yaratıcısı, yediren, içiren, doyuran, hayat bahşeden ve kendisi gibi diğer insanların da hepsinin sahibi, maliki, yaratmış ve yaşatan yegâne kudret olarak görmeli ve bu
hususta eğer ki Allah Azze ve Celle bir şey söylüyorsa artık kulların o konuda Cen Hakk’a karşı söylediklerini umursamamalıdır. Bu, kulun haysiyetini koruduğu çizgidir. Yoksa bir başka insana itaat etmek, anne babaya itaat etmek, arkadaşa itaat etmek, hatta yeri gelir bir çocuğa itaat etmek...
-“Allah’ın sözü en yücedir.” (Tevbe-40)
Şu hâlde itaat kul bütünüyle Allah Azze ve Celle’ye karşı itaati yaşar Cenâb-ı Hakk’ın bekledikleri hususlarda emir ve yasakları ve hükümleri hususunda kul itaatini önceler. Çünkü Allah’ın sözü en üstündür.
- Elbette kul itaat hususunda Cenâb-ı Hakk’a karşı kusursuz olmak için çabalar durur ama bu onun kusursuz olabileceği anlamına gelmez. Yani itaatsizlik, kişilerin hayatında Cenâb-ı Hakk’a karşı günahlar olarak tezahür eder hepimizin hayatında ve bütün çabamızı Cenâb-ı Hakk’a karşı itaatsizlik etmemek için ortaya koymak üzere bir hayat yaşarız. Aramızdan en iyilerimiz bu çabayı en yüksek düzeyde ortaya koyar ve bu hususta en yüksek başarıyı biz buna takva diyoruz başaran kimselerdir. Bunlar Allah Azze ve Celle katında en muteber olan kişilerdir ama onlar da kusursuz değil, onlar da yanlışsız değil, onlar da günahsız değildir ama günahları ne denli az ise o kadar güzel bir hayat ortaya çıkarmış Cenâb-ı Hakk’ı itaati öncelenmiş ve Allah Azze ve Celle’ye karşı itaatten kendilerini
caydıracak şeylere itibar etmemişler demektir.
-Peki bizi Cenâb-ı Hakk’a itaatten neler caydırır? Alternatifte kendisine itaate çağıran bir şeytandan bahsediyoruz. Şeytan, dünyada bize menfaat vaat ederek ve -bu menfaat envai çeşit olabilir, mal bakımından olabilir kariyer bakımından olabilir- hayatın sunduğu Cenâb-ı Hakk'ın içinde hayatın yarattığı bizi kendisine duygularımız eşliğinde çeken farklı farklı dünyanın sınav araçları..
-Şirk, kişinin Allah'a itaatten vazgeçip şeytana itaat etmeyi yeğlediği andan itibaren başlayan bir süreçtir.
-Kul, Cenâb-ı Hakk’a senin emrin orada dursun ben şimdi patronumun dediğini yerine getireceğim dediği zaman işte o zaman haysiyetinden, o zaman şerefinden, o zaman hürmetinden,saygınlığından, kişilik olarak şahsiyet olarak Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşettiği değerden
vazgeçmiş ve insan altı konuma razı olmuş olur. O bakımdan kulun en muteber saygınlığı Cenâb-ı Hakk’a kulluğunu yaşadığı bunu dokunulmaz, bunu hürmetli gördüğü buna bir başka kulun ne elini ne burnunu sokmasına müsaade etmediği bir yerde gerçekleşir. O bakımdan o secde ki bir kimseyi nice kulluktan, nicelerine kul olmaktan kurtarır. Ve Allah Azze ve Celle’nin kulluğunda özgürleştirir. O bakımdan itaat, bizim açımızdan tercihlerimizi ortaya koyduğumuz ve sonuçlandırdığımız yerlerdir. Çıkarlarımız dolayısıyla hayatın içerisinde önümüze çıkan fırsatları şeytanın belli vaatlerle eşleştirip Cenâb-ı Hakk’a karşı isyanı göze alarak kendisine itaate çağırması boşuna değil. Bu kurgu; bu düzende, bu düzenekte Cenâb-ı Hakk'ın aslında yarattığı ve bizleri sınadığı bir süreçtir. Bu bakımdan kulun hassasiyeti herhangi bir kimseye itaat ederken “ben bu itaatimle Cenâb-ı Hakk'a asi oluyor muyum?” korkusuyla eşleşmeli ve bu korku kaygıya dönüşmeli.
-Cenâb-ı Hakk'ın buyrukları ile çelişen hususlarda Allah Azze ve Celle’ye hem kendi itaatimizi sergilemek hem de biz gibi kulların da Cenâb-ı Hakk’a itaat etmelerini sağlamak üzere doğruları paylaşmak, doğruları çoğaltmak sorumluluğumuz var. O bakımdan bir başkası Cenâb-ı Hakk’a asi olurken biz bundan keyif alamayız. Biz buna hele hele sevdiklerinizden biri ise biz buna ilgisiz ve duyarsız kalamayız. Allah Azze ve Celle’ye karşı itaatsizlik bildiğin bir sorundur, bir sıkıntıdır. Bu itaatsizlikler çoğalırsa o toplumun akıbeti helake doğru sürüklenmeye başlar. Bir toplumda itaatsizlikler, Cenâb-ı Hakk’a karşı ma’siyetler, günahlar çoğalırsa o toplum Allah Azze ve Celle’nin gözünden düşer. Böyle bir toplumun üyesi olan
peygamberler, kendi halklarına başta sevdiklerini olmak üzere; “Ben sizin için korkuyorum. Allah Azze ve Celle’nin azabından korkuyorum. Ben sizin için Allah Azze ve Celle’nin gazabından endişe ediyorum” (Mü’min-30) kaygısıyla gece gündüz onları Cenâb-ı Hakk’a onu tanımaya ve Cenâb-ı Hakk’a itaate çağırmışlardı.
Dolayısıyla kulun Cenâb-ı Hakk’a itaati kendi birey fert sorumlulukları ile başlar, ama bu ferdi sorumluluk çevresiyle paylaşılmak suretiyle de devam eder, o da hala ferdin sorumluluğudur. Bu bakımdan Cenâb-ı Hakk’a itaatsizlikleri toplumda olabildiğince azaltmak kulların Allah Azze ve Celle’ye itaat ettiği bir süreci ıslahat süreci olarak görüp çoğaltmak, yaygınlaştırmak.
Ama biliyoruz ki;
Burada itaat de itaatsizlik de kulun aldığı karara dayanmak durumundadır. Yani onun tercihi olmak durumunda onun iadesi ile sonuçlanmak durumundadır ki bu söylediğimiz sonuçlara yol açsın. Yoksa biz birilerini zoraki Allah Azze ve Celle’ye itaate mecbur bırakıyorsak bunun ne ona yararı olur ne de o itaatinin Cenâb-ı Hak katında bir değeri olur. O bakımdan kulların insanların Cenâb-ı Hakk’a itaati gönüllü olarak seçtikleri, hakkı tercih edip hak üzere kendi itaatlerini yaşadıkları hakka boyun eğdikleri bâtıla sırtlarını dönerek yaşadıkları bir süreç bireylerin fert fert adım attıkları ve bu adımların birbirlerine koşut bir şekilde çoğaldığı bir toplumda sonuca doğru gidebilir.
-Şeytanlar o kadar amansız ki;
Kulun itaatsizliği bu konuda olmadıysa başka bir konuda itaatsizlik etsin diye bastırmaya, bir zafiyet duygularda bir kırılganlık aramaya devam edecektir ki ta ki Allah'a rağmen kulu kendisine itaate muvaffak olabilsin, bunu başarabilsin. O yüzden Cenâb-ı Hak bu hususta yalancılara itaat etmemek hususunda kararlı durmaya bizi davet etti.
“Öyleyse artık inkârcılara boyun eğme, bu Kur’an’la onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür. (Furkan-52)
“Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkâr, huysuz ve kaba, üstelik karakteri bozuk kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme.”
(Kalem/10-14)
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/wIL5uoCmGcM?si=naQUFa3DBx6C-vhT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder