21 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-81

KONU: FITRAT


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

31.Aralık.2021 tarihli söyleşiden kesitler)


-“Düşünüp öğüt almak ve şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardına getiren de O’dur.” (Furkan-62) 

 Cenâb-ı Hakk'ın âlemi bize müsahhar kıldığı bu ortamda, hepimizin içinde bir fıtrat var. fıtratımız üzerinden okuyoruz. Gece ve gündüzün birbiri ardına gelmesi gibi ortamda bulunan bütün alametler, işaretler bizim fıtratımızla eşleşiyor karşılığını buluyor. Sebep? Çünkü her ikisini de yaratan aynı güç ve kudret ve bu anlam o fıtratta karşılığını bulsun diye yaratmış. Bulunduğumuz ortamda, gecenin ve gündüzün döngüsünün bizde anlamsal karşılığı var ama iradeye bağlı. O zaman üstün bir fıtrata sahip olmamız, arka planda irademizle çalışıyor; irade anahtar gibi. Eğer gecenin ve gündüzün döngüsünü değerlendirmek istersek, buradan bize öğüt çıkacak.


-İçerideki fıtrat, dışarıdan gelen aynadan kendisine yansıyan mesajı, ona geri döndürüyor. Fıtratımız işleyen yanıyla bize sürekli anlam olarak geri dönüyor ama biz bunu önlemeye kalkabiliriz. Fıtratımızı kesebilir ve durdurabiliriz. Nasıl? Veri girişini durdurarak! Veri girişine müdahale edelim. Eğer bu, bir şeyleri okumaksa o şeyleri artık okumayalım. Eğer bu, anlamsal bir bakışsa o zaman öyle bakmayalım. Geceye gündüze, Güneş’in batımına öyle bakmayalım. Yediğimiz bir nara “güzelmiş” deyip geçelim. Oradaki dizgiyi, arada boşluk bırakmayan muazzam yapıyı, o yapıdaki harikulade görünümü, üstüne bir de estetiği okumaya kalkmayalım. O kadar -şeytanın ifadesiyle- kasmayalım. Hepi topu “bir hayat” diyelim. Üzerine düşünmeyelim veri girişlerinin.. Böyle arkadaşlar varsa onlarla arkadaşlığı keselim. Bize bu yönde mesaj veren ortamlardan uzak duralım. İşte bunun adı i’raz; kişinin kendi fıtratıyla çatışmaya başlaması, mücadele etmeye başlaması. Kendisiyle konuşmaktan kaçınması, bunu yapabilmek için biraz da gürültüye ihtiyaç var! Kendi samimi iç sesimizi duymamak için kalabalıkların gürültüsüne ihtiyaç var. Ortam kalabalık olsun, akşam arkadaşlar olsun. Etrafta çok konuşmalar olsun, kendimle baş başa kalmayayım. Dostlar eve gidince bu geceler işkence olmasın. Kendinle yüzleşmek, işkenceye dönmesin. Dolayısıyla zihnin daha duru olmasındansa gürültü olsun; mümkünse bir miktar sarhoşluk olsun. Buradaki cehalet mutluluk oluyor. Hayatı okumaktan uzaklaşmak isteyen fıtratının çalışmasının ona ağır geldiği bir insan tipi.


-Fıtratın çalışması, insana niçin ağır gelir? Çünkü sorumluluk doğuruyor, hayatın Sahibine dair bilincin oluşmasına yol açıyor. Dönüşü hissetmek, vaktin ilerlediğinin farkına varmak, sıkıntı ve telaşa yol açıyor. Dolayısıyla mümkün olduğunca alametlerden (yaşlılık ve benzeri) kaçınmak lazım (!)


-Her birimizdeki fıtrat cevheri özeldir ve o kişi tarafından kullanıldığında sonuca götürür. Kişinin etrafında ne kadar ayet olsa da, ne kadar anlatım olsa da bunları kişi aklettiği takdirde kendi fıtratında sonuç oluşur. Bu, Allah'ın (cc) insana bahşettiği ve sorumluluğuyla eş tuttuğu o kalbinde gerçekleşir. Dolayısıyla irade, bunun için şart. Kişinin iradesiyle gerçeğin arayışı içerisine girmesi gerekir. O zaman Yaradan ona sonucu ve hidayeti vaad ediyor ve muvaffak kılıyor. 


-Varlığın ilim ve irade sahibi bir var edicisinin, bizi yarattığı ve yaşattığı bir süreçte olduğumuzun farkına varmak; fıtrat…


-“El-Fâtır” yani yoktan var eden, her şeye doğasını ve yaratılışını bahşeden. 


-“Hem ben, niçin beni kendime has özelliklerle yoktan yaratana kulluk etmeyeyim?”(Yasin-22)

  Denklem gayet açık; bana varlığımı kazandırmış, fıtratımı bana bahşetmiş olana neden kulluk etmeyeyim? Burada hem kendimizi doğru tanımlıyoruz hem kendimizi var edeni doğru tanımlıyoruz ve aradaki ilişkiyi kulluk olarak ifade ediyoruz. Eğer kulluk O’na olmayacaksa kime? Sevdiği kimseye “Sen ne dersen o olur, ölürüm ben, senin için varlığımı sana adarım.” Diyen kişi Kendisi gibi omuz hizasındaki birine, kendi varlığını pespaye ediyor, önünde seriyor. Yahut başka biri malını korumak uğruna, her şeyini kaybetmeyi göze alır; onurunu, şerefini, haysiyetini.. 


-“Sen ancak gerçeğin peşine düşen kimseyi uyarabilirsin.” (Yasin-11)

  O yüzden etraftaki bütün ayetleri okumaya yönelim, irade, kişinin kendi yolculuğu. Fıtratını işlettiği yolculuk. 


-Birileri eğlenirken, mutlu olurken, sevinirken, hayatı yaşarken, bizler kös kös oturup mutsuz ve bedbaht mı oluyoruz? Bu tanımını anlattığımız fıtratımız böyle bir şey mi? Hayır, aslında fıtratımız, hayatı doğru yaşadığımız ve geleceğe ümitle bağlandığımız en iyi yaşama biçimi. Çünkü fıtratına küsen bir kimsenin girdiği süreçte kendisiyle zıtlaşması söz konusu. Bunu dışa yansıtmaz yani yanlışa karşı insanın içerisinde tepkisel bir oluşum var. “Ben yanlış yapıyorum, hayatı okumaktan uzak duruyorum. Yıllarımı ve gençliğimi alkolle geçiriyorum. Yanlış arkadaşlar seçiyorum, kötü alışkanlıklarla ilerliyorum. Yanlış şeyler yapıyorum.” Diye kendisiyle yüzleştiği; en içten içe bu zorluğu ve huzursuzluğu yaşadığı...

Ama bunu dışa ifade etmek için “yasaklanmış” bulunuyor. Herkese söyleyemez çünkü bu o sorumluluğu uyandıran, doğru yola dair hisler olduğu için bunları söyleyenler aşağılanırlar. Bu kişiler kendilerini doğru ifade etmeye yanaşmaz. Çevresi tarafından dışlanmaktan korkar, fıtratından gelen sesleri, etrafındakilerle konuşamaz. Çok kanki olduğunu çok yakın olduğunu sandığı insanlarla en temel düşüncelerini paylaşamamak, aslında onlardan bir o kadar uzak olmak demektir. Zamanla kendisinden de uzaklaşır ve artık kendisini de duymamaya başlar. Bir insanın Allah'ı unutması, kendisini unutması süreciyle eşlenik olarak işler.

Cenâb-ı Hak dedi ki: “Allah'ı unutanlara Allah da kendilerini unutturdu.” (Haşr-19)


-Ahirette yaşama beklentisiyle sona emin adımlarla ilerlemek, akleden bir kimsenin vizyonu ki bu insandan başkasında yok; hayvanda yok.. Bu gerçekten sonsuz bir beklentiyi, Âlemlerin Rabb’i katında aramak, işte bu fıtratımızla başardığımız bir şey. 


-“Ya Rabbi, o günahkarları oradan geri döndürsen içlerinden yine de hiç adam çıkmaz mı?” Cenâb-ı Hak cevap verdi: “Biz bunların hepsini geri döndürürsek hepsi, istisnasız aynı sürece devam ederlerdi.” (Enam-28)

  O zaman ben de diyorum ki; ya Rabbi, Sana karşı bu kadar inatçı bu kadar ısrarcı, asla Seni tanımaya hiçbir zaman yanaşmayacak tiplere, hak ettikleri cezayı ne güzel veriyorsun!


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

https://www.youtube.com/live/KC0Pl_Ze-sg?si=LGCgClwEMOXGdHHQ

Hiç yorum yok: