KONU: AİLE
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 19.Haziran.2020 tarihli söyleşiden kesitler)
-“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır.” (Rum-21)
Size kendi canlarınızdan eşler yaratan Allah azze ve celle. Ve aranızda meveddet oluşturdu. Ve rahmeti var etti. Dolayısıyla sadece birbirine çekim duyan değil, yanısıra birbirini esirgeyen,kollayan bir duygusal zemin var taraflar arasında. Eğer tefekkür edecek olursanız burada ayetler var, diyor Cenâb-ı Hâk. Dolayısıyla ayetler bizi köşebaşı hayatın her durağında bekliyor. Cenâb-ı Hâkk’ın sunduğu bu yolculuk başından sonuna kadar hep ayetler ile dolu.
-Hayatın Sahib’ini tanımayanların hayatın kullarıyla doğru ilişkiler kurabilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak “al gülüm ver gülüm” misali belli çıkar ilişkileri kurulabilir. Bu denge bozulduğu anda da karşı taraftakini aşağılamaya, küçümsemeye başlayıp ve ondan kurtulmaya bakan vahşi tipler oluşur ki günümüzdeki dünyanın kalabalığını bu insanlar oluşturuyor.
-“Sizi birbirinize karşı fitne var ettik.” (Furkan-20) “Eşlerinizden ve çocuklarınızdan da size düşman olanlar vardır” (Teğabun-14)
Her an adavete dönüşmesi muhtemel bir potansiyelle yaşıyoruz. Çok iyi kardeş ama amansız iki düşmana ansızın dönüşebilirler. Çünkü hayatın sisteminde sınav esası söz konusu. Kalıcı ve rahat etsinler yesinler içsinler keyfine baksınlar diye yaratılmış bir ortam değil.
-Allah azze ve celle her birimizi farklı farklı meziyetlerle bu hayat yolculuğunda sınadığı ve sonra da hepsini geri aldığı bu sınırlı aralıkta yaşadığımız gerçeğini göz ardı eder isek hayat olağanüstü kavgaya müsait! Her adımda birileriyle kavgaya tutuşacağımız, farklılıklarımızın bizi rahatsız ve gıcık ettiği ortama dönüşecektir. Dolayısıyla potansiyel olarak var olan bu düğmanlığı aklederek Cenâb-ı Hâkk’ın yarattığı açıdan bakarak aşmamız gerek. Kısa/uzun boyluysak bununla barışık, zayıf/şişmansak bununla barışık, zengin/fakir aileden gelmişsek bununla barışık.. Hepsini Allah’ın kudreti bilmek.. Ne kadar imkan verilirse o kadarla sınanacağız. “Keşke kadın/erkek olsaydım, keşke zengin olsaydım, keşke falanca coğrafyada falanca zamanda doğsaydım. Keşke sesim böyle olsaydı saçım böyle olsaydı. Allah bana az vermiş.” Gibi yaklaşımların tamamı yanlıştır.
-Allah azze ve celle bana ne kadar ne nasip ettiyse o kadarıyla sınayacak; ben yapmam gerekeni yaptığım zaman tam puan alacağım. Akibet/sonuç ötede yaşanacak! İşte bu bilinç ile geçici bir hayatta olduğu düşüncesi insanları birbirine karşı tahammüllü, haddini hududunu bilen ve hayatta hem kendisiyle hem de çevresiyle barışık, mutmain kimselere dönüştürür. Yoksa hiç bir aile dikiş tutmaz, hiç bir kardeş barışık kalmaz. Hiç bir dostluk ilerlemez.
-“Allah’a itaatsizlikten sakınanlar dışında, dostlar bile o gün birbirinin düşmanıdır.”(Zuhruf-67)
Dünyada vaktiyle gördüğünüz yakın dostlukların hepsi ahirette kaybolur gider. Sadece müttakîlerinki ahirete uzar yani Allah’ı tanıyan ve O’na karşı saygıyı birlikte yaşayan kimselerin dostlukları.. (Bunlar karı-koca olabilir, dost olabilir, komşu,iş arkadaşı vs olabilir.)
-Eşler olarak rollerimize sahip çıkarak ve karşı tarafın rolüne de saygı göstererek, bunu Cenâb-ı Hâkk’ın bizlere emanet ettiği bilinci ile yürür isek o zaman sonucu elde edebiliriz. Çünkü role saygı göstermek Cenâb-ı Hâkk’a saygı göstermek ile eşdeğerdir.
-Biz sınanıyoruz da başkaları sınanmıyor değil. Hayatın sınav karakterini göz ardı edersek, isyan hayatımıza bütün rengini verir.
-Evlilik/Aile kurmak hayatın en güçlü sınav çekim alanlarından bir tanesidir. Allah azze ve celle bu süreçte bizlerin ayağımızı kaydırmasın. Kişinin karşı cinsle olan imtihanı, hayatında güçlü şekilde ona tazyik edecek, onu yoklayacak bir sıkıntı oluşturabilir.
-İffet kavramı aile kavramı ile neredeyse iç içe konu edilen bir konudur. Çünkü kişi iffetini koruyabilmek için biyolojik olarak baskısı altında kaldığı duyguları, hormonları zapt edebilmesi lazım.
-Evlenilecek kişide “iman” diğer bütün üstünlükleri bastıracak kadar önemli bir meziyettir, ama bu Müminlerin tercihinde karşılık bulur.
-Her yanlış tercih bir başka yanlışa gebedir. Şeytan, her fethettiği kapıdan girer, etkinleşir, aleyhimizde güçlenir ve daha farklı yanlış kapılara yönelir. Bunun bir zaman sonra kişiyi geri dönülmez bir şekilde delalete sürükleme ihtimali var. Şeytanın İslam toplumlarında insanları olabildiğince bekar bırakma yönündeki üst proje olarak tatbik ettiği süreç de belli bir sonuca kavuşmuş gözüküyor. Şuanda idealize edilip durulan evlilik tasarımları, aslında ucunda bir evliliği değil; evliliği ortadan kaldıran kalıcı bir bekarlığı vaad ediyor. Şeytan evliliği toz kondurmaz bir şekilde idealize etmek istiyor ki asla erişilmesin. Eşitlik adı altında karşı cinse düşmanlığa kışkırtan anlayış aile dediğimiz kavramla hiç barışık değil.
-Şeytan bizi dizileriyle, sosyal medyasıyla her algıyı aile karşısında konumlandırıyor!
-Bugün batı dediğimiz dev düşmanımız, bizim gibi toplumlar üzerinde var gücüyle hem iktisadımızı bozmaya, hem ailemizi neslimizi bozmaya bütün eforuyla çalışıyor. Çünkü bu ikisini bozduğu zaman bu toplumu ele geçirmiş, kendisine benzetmiş olacak. Dolayısıyla esas kale dediğimiz aile yapısı ve düzeni ve buna bağlı olarak sağlıklı bir iktisat korunabildiği sürece doğu toplumları batının şikârı (avı) olmayacaktır. O yüzden yönetimlerini değiştirmekle, başlarına kuklalar atamakla sonuç alamadılar. Baktılar ki hiç bir şey değişmiyor; üst tarafta bizim adamlarımız ama sokakta yaşanan hayat hala Allah’ın istediği bir hayat. Sokakta hala ezan okunuyor, hala gençler mabede gidiyor, hala genç kızlar başını örtüp öyle okumak istiyor. O zaman bunun kırılacağı esas koruma nerede, öğüdü nerede alıyor bunlar? Diye araştırdıklarında YUVAYI GÖRDÜLER. Şimdi anneyi yuvadan çıkarıp, toplumu bütünüyle dağıtmak istiyorlar. Ne zaman anneler yuvadan çıkar da aile sıcaklığı soğur ise işte o zaman ocak düşer. O son ocak düştüğünde de vatan düşer. Eğer Rabbimizi tanımaktan vazgeçersek gün gelir aileyi de kaybederiz.
-Erkeği kadına, kadını erkeğe benzetmeye çalışarak eşitlik hülyası görmek hamakatten öte başka bir şey değildir. Erkek erkektir, kadın kadındır. Her ikisi özgün yaratılışıyla kabul edildiği zaman saygın ve muteber olur. Veya Cenâb-ı Hâkk’ın verdiği cinsiyeti komple reddetmek, bu bizim rüzgara karşı vereceğimiz bir savaş olur ve bu bizi asla mutlu etmeyecektir.
-“Varlıklı olan varlığından harcasın, rızkı daralmış bulunan da Allah’ın kendisine verdiği kadarından harcasın. Allah kimseyi kendi verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır.” (Talak-7)
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/sOYMEt5cxtY?si=JMp7pB6dIu_K3hqi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder