21 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-79

KONU: SIĞINMA


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

19.Aralık.2021 tarihli söyleşiden kesitler)


-İstiâze dediğimiz sığınma, bir dua çeşididir. Cenâb-ı Hakk'a kulun; “Ben artık çok dara girdim, vaziyeti çok sıkışık buluyorum. Çok derdin veya baskının,zorun içerisine düştüm” demesi… Bu hayatta çeşit çeşit olabilir, ani gelişen bir düşman saldırısı olabilir. Yola çıkan, önümüze çıkan bir kötülük yapmak isteyen biri olabilir yahut duygularımızın bizi sıkıştırmasıyla zorlandığımızı hissettiğimiz anda yine alarmı çekebiliriz. Yahut en çok ve en sık karşılaşılan şeytanın bizi kıstırması, bizi kışkırtması, bizim için belli bir süreçte bizi manipüle etmeye çalışması. Bunların hepsinde Allah Azze ve Celle’ye, o alarm butonunu basmaya istiâzeye, ona sığınmaya çalışırız ve zaten bunu bize, Cenâb-ı Hak öğretmiştir.


-Kur’an-ı Kerîm istiâze,sığınma ile başlar ve istiâze ile biter. Bazı müfessirler “Yani en son kulağına küpe edeceğin, asla unutmayacağın; bunu çok sıkıştığında,çaresiz olduğunda hatta normal zamanında bile Bize sığınırsan Biz sana yardıma her zaman açığız diyen Allah Azze ve Celle böyle bir sûre ile bitiriyor.” Der. 


-“Meryem, “Beni senden koruması için çok esirgeyici olan Allah’a sığınıyorum!”(Meryem Sûresi-18)

 Hz. Meryem’ın kıssasında görüyoruz ki demek ki başa gelen bir sıkıntıda Allah Azze ve Celle’ye sığınır insan, Allah Azze ve Celle, kuluna yardım eder. Eceli gelmişse kul ölecekse ölür ama doğru olan, kulun Allah Azze ve Celleye sığınarak bu emanı araması. Eceli gelmemişse Cenâb-ı Hakk, onu bu eman ile oradan kurtarır.


-Kur’an-ı Kerîm’de insanı dıştan gelecek kötülüğe karşı Cenâb-ı Hakk'a sığındığını gördüğümüz gibi kulun içten olan sıkıntılarından da O’na sığındığını görüyoruz; kendi içinde olan duyguları.. Mesela öfkemize karşı Allah Azze ve Celleye sığınmak. Meslea bir haset seziyoruz içimizde, falancayı çekemiyoruz ve bu haset duygusu bizi sıkıştırıyor. Ona bir kötülük yapmaya, onunla ilgili kötü konuşmaya, onun hakkında konuşmaya,onun elindeki iyiliğin kaybolmasına yönelik; beğenmediğimiz, içten gelen bir şey bu, dıştan gelen değil. Ne yapacağız bununla? Allah Azze ve Celle bize, bu içten gelen duygularımıza karşı da Zâtına sığınmayı, ondan, bunun için bir çare aramayı söylüyor. 


“Ya Rabbi! Kederden sana sığınıyorum. Kaygıdan,hasetten, öfkeden, şehvetten,hırstan, cimrilikten sana sığınıyorum.”

Başımıza dert açan duygularımız bunlar. Hayatta yönetmemiz gereken, yönetmezsek bizi “kötü” kılan. Bu duygularla ne yapacağız? Biz bunlarla ilgili nice adımlar attık, nice kendimize kızdık ama ben inanıyorum ki; bunu nihai sonuç olarak başarabilenler, yine istiâze ile Allah'a sığınanlar olacak!

Cenâb-ı Hak o duyguları bize bu hayatta, sınanmak suretiyle yaşıyor.

“Benim de bir Rabb’im var, ben ondan isteyeceğim, bana özgüven verecek, bana kuvvet verecek.”


-Bizde var olan içten gelen düşmanı konuşuyoruz. Bizim duygusal örgümüz içerisinde, yaratılışımızda var olan ve etrafımızdaki insanlarda da rengârenk gördüğümüz ve onları, kötü düşünce, duygu ve nihayetinde davranışlara sevk eden. Bunları nasıl frenleriz, dizginleriz, yönetebiliriz? Cenâb-ı Hakk diyor ki: BANA SIĞININ BANA SIĞININ!

“Ya Rabbi! Bunu bende yaratan sensin, çaresinin de sende olduğunu biliyorum. Sana sığınıyorum!”


-Allah Azze ve Celle, kendisine sığınanı boşta bırakmaz. Sığınma kavramının güzelliği burada çünkü insanlar bile sığınılanı açıkta bırakmayı kendi karizmaları, karakterleri ve kişilikleri ile ilişkilendiriyorlar. Yani adam, biri ona sığınmış, kapıyı onun yüzüne kapatsa kendisini kötü hissediyor. “Yav ne adamsın? Adam mısın sen ya? Sana sığınağına kapını kapadın” diyorlar. 


-“Muttakiler var ya onlar şeytan onlara bulaştığında farkına varır ve Allah'a sığınırlar.”(Araf-23)

  “Sığınma”yı kullanabilme fırsatını, Allah Azze ve Celle, muttakilere nasip ediyor. Yani sığınma o kadar önemli o kadar güzel sonuç veren bir araç ama herkes bunu kullanamıyor maalesef. Çünkü buna fırsat, buna imkân bulmak da Cenâb-ı Hakk'ın bir lütfu. 

  “Takva” dediğimiz sakınma, Cenâb-ı Hakk'ı hayatta gözetme. O yüzden Cenâb-ı Hak  ayet-i kerimede “insanlar” demedi de onları “muttakiler” diye tarif etti. Dolayısıyla sığınma, üst bir imkân, onu kullanabilmeyi Cenâb-ı Hak, muttakilere nasip ediyor. Denemesi bedava eğer takvadan nasibi olmazsa bir kimsenin, hayatında Cenâb-ı Hakk’ı gözeten emirlerini, yasaklarını ve bu hususta gayreti olan bir kimse değilse; kritik anın en kritiğine düşer, Cenâb-ı Hakk'a sığınmak, aklına gelmez. O imkânı, o fırsatı bulamaz. Hâlbuki Hz. Meryem'in Hz. Yusuf’un kıssalarında görüyoruz, dakikasında Allah’a sığınıyorlar. Onlar öncesinde muttaki bir kimse oldukları için sıkıntı anında ağızlarından dökülen kelime meâzellâh (Allah'a sığınırım) oluyor. Hz. Yusuf geceleri Cenâb-ı Hakk'a sığınıyor; “Kadınların etkisini üzerimden kaldır, gerekirse hapse gireyim. Eğer bunu yapmazsan Ya Rabbi ben duygumu yönetemeyeceğim. Ve cahillerden olacağım.” Kul Rabb’inden imdat etmezse ona sığınmazsa, kendi duygularını yönetebilir mi? Bir peygamber bile yönetemeyeceğini söylüyor.


-“Şeytan, sana her kışkırtmada bulunduğunda; Allah’a sığın.” (Fussilet-36)

  Sığınmaya devam et et et ve göreceksin Allah Azze ve Celle, seni çaresiz bırakmayacak. Bir zaman sonra bakacaksın ki dün, etkisinden hiç çıkamadığın duyguların tesiriyle yaptığım işlerle, arana mesafeler girmiş. “Ya Rabbi! Şu sigaradan sana sığınıyorum.” O da bir alışkanlık, kişiyle ilişkiye girmiş, eline bulaşmış, davranışına bulaşmış, alışkanlığa dönüşmüş. “Ya Rabbi! Sana sığınıyorum, Sen bu alışkanlığımı çöz ve çıkar.”


-Ya Rabbi! Şeytanın geldiği zamanı bilebilsem, ben Sana sığınacağım da; ne zaman geliyor ayırt edemiyorum, diyorsak Cenâb-ı Hak dedi ki: “Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.” (Araf-201)

  Muttakiler, şeytanın gelişinin farkına varırlar. Dolayısıyla takva, istiâze öncesi bir alt yapıdır. Hayatta Cenâb-ı Hakk ile ilişki biçimleri, katman katman, istiâze üst bir ilişki biçimi. Bunu aklına gelip kullanabilmen için bile, Cenâb-ı Hakk'ın sana bu fırsatı açması için, altta ‘takva’ potansiyeli olması lazım. Yani sen Cenâb-ı Hakk'ı umursamıyor, emirlerini ciddiye almıyorsan istiâze ile aran çok açık olur. Muttaki kul ise Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine, yasaklarına dikkat ediyor dolayısıyla da istiâzede bulunabiliyor, şeytan gelince seziyor. Hemen farkında olur “Bizi şu an şeytan fena halde gıdıklıyor.” Diyebiliyorlar. Şeytan diyecek ki “Bu uyandı, bunun gözü artık keskin... Benim konuştuğumu ayırt ediyor, benim sesimi kendi iç sesinden ayırt ediyor.”

 Kişi işte bu sesi ayırt edince Allah'a sığınıyor. Cenâb-ı Hak da şeytanı kovuyor, sistem böyle işliyor. İster bedensel yanımızı ve bedene bağlı duygusal ve iç mekanizmamızı yönetmek iste, iradene kendin sahip çıkmak ve Yaradan’a saygılı bir hayat ortaya çıkarmak kararlılığında, azminde, isteğinde ol. İstersen vazgeç kendinden bırak, duygularının esiri ol. Gâh öfkenle insanları kır, gâh hasedinle insanları, dostlarını kaybet, gâh cimriliğinle kötü ol.


-Diyeceksiniz “Cenâb-ı Hakk'a olan bağlılığımız, iradesizleşme değil mi?”Hayır, o irade ile ancak başarılan bir şey çünkü Cenâb-ı Hakk diyor ki; Ben, iradesiz kendime bağlayacak olsaydım zaten hiç irade vermez, hepsini kendime bağlardım. Ben bunu istemediğim için sevgiyle, arzuyla, Benimle böyle bir sevgi ilişkisi kurmak isteyenlere ancak kapımı açtım. Zorla kendime getireceklerimi istemedim. Bu benim kibriyama yakışmaz. Biz bile kimseyi kendimize zorla sevdirmek istemiyoruz. Cebir, her şeyin anlamını ortadan kaldırır. Dolayısıyla Allah Azze ve Celle zaten bunu hiç istemedi


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/KJgcoiMamoY?si=TqDVNcWafHgIoxb6

Hiç yorum yok: