09 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-48


KONU: AYASOFYA


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 27.Ekim.2020 tarihli söyleşiden kesitler) 


-Mabed içine girip girip çıktığımız, burada aklanıp paklandığımız bir yer. Buradan dirlik buradan bilinç sağlıyoruz. Yeni tabirle refresh oluyoruz. Mabedler ikinci evlerimiz, hayatımızın bir parçası. Merkezinde Mescid-i Haram var. Orayı Cenâb-ı Hâk dirlik merkezi kıldı. Yaşadığımız hayatın her cami her mescid üzerinden ve hatta her namaz üzerinden istikamet alıp oraya uzandığı böylece birleştiği bir nokta. Dolayısıyla hepimiz ayrı ayrı ama aynı namazı kılıyoruz gibi istikamette ve kullukta bütünleşiyoruz. 


-Mabedler hayattan çekilirse, azalırsa hayatın çatısı çöker, bizim dirlik bağlantılarımız, inanç ve hayat damarlarımız kopar sokaktaki insanı tanıyamaz hale geliriz. İstanbul’un işgali döneminde Fransız askerlerinin Ayasofya’yı ele geçirme istekleri boşuna değil. Çünkü o adeta kilit taşı gibi. O çözüldüğü, düştüğü takdirde diğer camiler mabedler de düştüğü zaman sokak düşmüş olur. Sokaklardaki mabedlere girip girip çıkıp tazelenen insanların ilahi huzurda pirupak olması süreci kilitlenir. O zaman bir millet bir ümmet yozlaşır. Geçmişteki o ilayı kelimetullah uğruna can veren atalarıyla hiç tanınamaz hale gelir. 


-Mabede,ibadethaneye yönelen saldırı; orayı karikatüze eden, orayı basit ve anlamsız gösteren, oraya yaşlıların işsizlerin güçsüzlerin vakit geçirmek üzere gittikleri biçimde resmeden, imamıyla müezzini ile istihaza edip gülünç duruma sokmaya çalışan karikatüründen film senaryosuna kadar sistemli bir yaklaşım, ümmeti bu ikinci yuvasından uzaklaştırıp sonra yutmayı planlıyor! Çünkü bu yuvasına girip öğüdü alıp alıp çıktıkça onu iğfal edemeyeceğine artık adı gibi emin. Özellikle Anadolu coğrafyasında kilit taşı olan Ayasofya’yı doğrudan ele geçirmeye çalışan Fransız askerleri bunu başaramayınca, devam eden süreçlerde dış baskıyla buranın ibadethane hüviyeti uzun bir zaman engel gördü. Cenâb-ı Hâk bunu büyük zulüm olarak tarif ediyor: 

  “Allah'ın mescitlerini; içlerinde Allah'ın adının anılmasına engel olandan ve oraların harap olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir?” (Bakara-114)

  Ermeniler Karabağ’ı işgal edince ibadethaneleri domuz çiftliğine çevirmişler. Niçin? Çünkü bu toprağın kimliğini,karakterini değiştirmenin -tabiri caizse- en rövanş noktası bu; buradan geri aldığını düşünüyor. Ama buradan ezan sesi tekrar yükseldiği andan itibaren yeryüzünde ulaştığı her Mü’minin, her has imana namzet kimsenin yüreğinde heyecan ve esenlik ile karşılık buldu. Bu bizi ayara sokuyor, istikamete sokuyor, bu bize millet ve ümmet karakterimizi yaşatıyor ve bize bağımsızlığımızı sağlıyor. Eğer bundan vazgeçer, bunu aşağılar ve küçümsersek, varsın kapalı kalsın dersek, hatta başkaları da kapansın bu kadar lazım değil diyen söyleme boyun eğersek, o zaman kendi kökünden ve inancından ve Cenâb-ı Hâkk’ın garantisinden kopacağımızdan artık Hakk’a tapmayan bir milletin istiklal hakkı olmaz. 


-Mabedler sadece binalardan ibaret sanılırsa kapalı kalmasıyla açık kalması arasındaki fark da eşitlenmeye başlar. O yüzden bu mabedlerin yenilen,içilen, oturulan, kalkılan, etrafında bir hayat yaşanılan düzeyde şenlendirilmesi lazım. 

“Her mescide vardığınızda güzel kıyafetlerinizi giyin.” (Â’raf-31)


-İstanbul’un fethi sonrasında, Fatih’in ilk defa içine girmek suretiyle, mihrabına yönelip ilk ezanını kendisi okumak suretiyle, fethin nişanesi olarak azad ettiği bu Ayasofya’ya karşı duygularımız hiç bir zaman sönmedi. Beklentimiz hiç bir zaman bitmedi. Bu nesil bunu yaşmakla müşerref oldu. Şimdi beklentimiz; oranın imar edilmesi, oranın ekseninde diğer mabedlerin de özellikle gençler ile dolup taşması, hayat bulması. Bu yeni dönemin inşaAllah dünyada nasıl bir esenlik rüzgarı estirdiğine bütün dünya tanık olacaktır!


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/egNNtFd7DGg?si=-_r0-WYI9l47EPb2

Hiç yorum yok: