Sen ancak zikrin, anlamın peşine düşmüş, gerçeği öğrenmeyi amaçlamış bir kimseyi uyarabilirsin. Başka türlüsüne fayda etmez. Gerçeğin ne olduğu merakı içinde olmayan, bilmek istemeyen, kendi yaşam tarzı içinde kilitlenmiş, öğrenmek için fedakarlık göstermemiş olan bu kimseler, ortamın egemenliği altında ezilmiş kimselerdir. Çünkü bilirler ki ortamın dayattığı statükoya karşı farklı davranacak olsalar bunu çıkarları ile öderler. Halbuki Hâkk’ın peşine düşenler gerçek nedir bilmek istiyorum derler, niçin yaşıyorum, niçin var oldum, nereye gideceğim? Bunların cevabı Kur’an-ı Kerîm’dedir ve Kur’an-ı Kerîm bu soruların cevabını arayanlara, akledenlere verir. Yani bugünün tabiriyle adam seçer.
Kur’an-ı Kerîm insanlara indi. En büyük yanılgılarımızdan biri Kitab’ın hocaların okuması gereken bir ihtisas kitabı olarak görülmesi. Bu şeytani bir yanılgıdır. Din yaşam alanıdır. Hayat din için vardır. Dini herkes öğrenmek zorundadır. Anlama süreçlerini de yaratan Cenâb-ı Hâkk’tır. Ama dinimizde zorla bir şeyleri öğrenmek yoktur. Allah’ın Resûl’ünün (sav) eğitim sisteminde en vazgeçilmez unsur “gönüllülük”, kişinin kendisinin isteyerek bir şeyler yapması. Sadece öğrenmekle kalmayıp, bir başkasına da aktarmak. Böyle olunca kıyamete kadar giden saadet zinciri oluyor. Dünyada en çok okunan, en çok ezberlenen, insanların bir benzerini asla yapamayacaklarını bildikleri en doğru hakikate götüren yegane Kitap olarak Kur’an-ı Kerîm mümtaz yerini almış bulunuyor.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder