15 Ocak 2024

Filistin Dersleri 20 (3.1.2024)

Filistin Bizim Neyimiz Olur? | Dost Tv | 3.1.2024


Dersten Kısa Notlar:


-Filistin biz Müminler için neden önemlidir? Mescidi Aksa, Kudüs davası niçin bizim öz davamızdır? Oradaki hadiselerle niçin bu kadar ilgiliyiz? 

  Cenâb-ı Hakk’ın emri ile Beytül Makdis bizim ilk kıblemiz oldu. Daha hicret bile olmadan İslam ümmeti oraya dönük olarak namaz kılmaya başladı. O esnada Kur’an-ı Kerîm’de bununla ilgili bir ayet yok. Kıblenin Kabe’ye doğru değişimi ayeti daha sonra geldi. Ama ilk kıblenin tayini Kur’an-ı Kerîm ile değil gayri metluv vahiyle Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme geldi. Hicretten sonra Medine’deki dönemde de 15-16 ay Beytül Makdis’e doğru ibadet ettik. 

Dolayısıyla kıble olması bakımından dini hayatımızın merkezindeydi. Ayeti kerime ile kıblemizin değişmesiyle Beytül Makdis iptal olmadı yani değersizleşmedi, anlamsızlaşmadı. 


-Cenâb-ı Hak Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemi hicret öncesi Mekke’deyken iyice bunaldığı, sıkıntıları artık doruklarda yaşadığı bir anda gece yolculuğuna çıkardı. Bir bakıma ilahi bir teselli idi. Bu da Mescidi Aksa ile ikinci bağlantımız. 

  “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir.” (İsra-1)

  Dolayısıyla Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin daha İslam’ın başlarındaki Mekke döneminde Filistin’le, etrafı mübarek kılınan Kudüs ve civarıyla olan bu yolculuğu da İslam ümmetinin zihin kodlarını burayla ilişkili hale getirdi. 

 

-Beytül Makdis Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem ile Hz. İbrahim aleyhisselâmın buluşma noktası, kesişme yeri gibidir. 


-Filistin toprakları, Kur’an-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın isimlerini andığı, bize kıssalarını anlattığı peygamberlerin çoğunluğunun bir şekilde uğrak noktasıdır, doğum yeridir, yaşadıkları yerdir. Nostaljik bir hatırası var. Orada namaz kılmanın zevki, heyecanı var. 


-Batı’nın İslam ile ilgili göstermek istediği yanıltıcı tablo: “Müslümanlar belli coğrafyalara kilitlenmişler, coğrafya kapatmak derdindeler. Nüfus alanını genişletip yayılımcı bir politika içerisindeler. Vardıkları yerde sömürü düzeni kuruyorlar.”


-Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem 

şöyle buyurmuşlardır:

“Ancak üç mescidi ziyaret için yola çıkılır; Mescid-i Haram, Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Nebî!” (Buharî, Fadlus-Salâti fî Mescidi Mekke ve’l-Medîne, 6; Hac, 26; Savm, 67; Müslim, Hac, 288; Tirmizî, Salât, 243/326)


-Kutsal kelimesinden bazılarımız ne anlıyor emin olamıyorum. Gençlerimiz ne anlıyor? Kelime biraz ürpertiyor. Kutsal denilince uluhiyet katılıyor mu? Yoksa burada bir saygınlık amacı mı var? Örneğin Kâbe herhangi bir hayır sağlamaya ve herhangi bir zararı def etmeye malik değildir, böyle bir şey sözkonusu değildir. Hayır bütünüyle Allah azze ve cellenin elindedir. Dolayısıyla bir mekanın kutsallığı, mübarekliği izafidir. 


-Allah azze ve celle Kabe’yi tavaf için tahsis etmiş. Başka yerde aynı şekilde dönseniz tavaf ibadeti yapmış olmazsınız. İbadete özgülenmiş meşhur bir alan olması bakımından Kabe önemlidir. Dikkat edilir. Bu dikkatin ve özenin seviyesi ne kadar yüksek olursa, bu kalbin takvasıyla ilişkilendirilir. “Madem Allah azze ve celle burayı işaretlemiş, o zaman buraya dikkat etmeliyim” Böyle özenle dikkat kesilmemize rağmen hiç bir zaman batıl dinlerdeki gibi ne istikamete ne lokasyona uluhiyet asla yüklemiyoruz. Tanrısallık ile asla ilişkilendirmiyoruz. Konunun serinkanlı bir boyutu var. Coğrafi bir takıntı meselesi gibi bir şeye dönüşmesin. Ve bir milletle olan kin meselesine de dönüşmesin. İslam kalplere yönelmiştir. Bir kişinin bile hidayet olması çok değerlidir. 

-İslam davası hak bir davadır; toprak,petrol,gaz, egemenlik davası değildir. 


-“Burayı üç dinin merkezi haline getirelim” gibi bir anlayış bizim hak din anlayışımızı örseler. Bu batılı bir söylemdir. Geçmişimizde böyle bir şey yok. Şu var; bireyler hangi dinde intisap etmek istiyorsa ve o din üzere kendi tercihlerini yaşamak istiyorsa onlara bu imkanı Cenâb-ı Hakk’ın tanıdığına inanıyoruz. Hiç bir zaman onların dinlerini de muteber bir din saymıyoruz. “Bu üç dini barış ve kardeşlik içinde ve belki benzer mabetlerde omuz hizasında bir ilişkimiz olsun.” Şeklindeki bir anlayış İslam’ın hak din davasını yerle bir eder. Hristiyanlık’ta Allah’tan (cc) başkasına kulluğu görüyoruz. “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kafirdir.” Buyuruyor Cenâb-ı Hak. (Maide-17) Elbetteki ehli kitap olmaları yani ellerinde kitaplarının bulunması bir avantaj. Hedef kitlemiz içinde bize en yakın olanlar onlar. Ama asla onların da muteber bir dini var demiyoruz. Velev ki onlara dinlerini yaşama serbestliği verilmiş olsa bile.. İslam’la eşdeğer vehmini oluşturacak bir dile kaymamız, sonraki nesillere kötü bir miras gibi olur. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/tQ0pBL4bgcg?si=SRAm31dSBJvy7aet

Hiç yorum yok: