Rıhle 2024 | 2.Oturum | Konya | 30.08.2024
Dersten Kısa Notlar:
-Cenab'ı Hakk bizim başlangıcımızı annelerinizin karnından bir şey bilmez hâlde olduğunu söyleyerek:
"Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi." (Nahl Suresi) dedi.
İletişimimiz ses üzerinden olduğu gibi veri girişimizin olan kulaklarımız indirgenemez karmaşıklıktadır. Yaratıcı bütün sistemlerimizi indirgenemez karmaşıklıkta yaratmıştır. Kulak sistemi, göz sistemi ile beyne elektrik sinyalleri ile aktarıyor. Bu sistemin dışa bakan yüzüdür..
-Pek çok veri insanın içine girerken bunu ayırıp temyiz edecek bir organ olmalı? O da kalp. Kalp organımızla yanlış ile doğrudan ayırıyoruz. Nasıl Allah'ın kitabını insanların sözünden ayırıp ihtilaf olmadığını, batıl olmadığını biliyorsak aramızdan birini de elçi olarak gönderiyor. Veri girişimizin nerelerden olduğunu O biliyor. Yaratan bilmez mi? Dolayısıyla yaratan bizim nasıl biliyor olduğumuzu da biliyor. İşte kulağımıza Kur'an'ı, gözümüze de Rasulü'nü veri olarak göndermiş.
-Her dil bir kodlama biçimidir. İnsanlar eşyalara nasıl ki bir kodlama ile isim atadıysa olaylara da isimler atamışlardır.
-Cenab'ı Hakk ses dediğimiz vahyini indirmiş. Kulaklarımızla karşılıyoruz. Arapça kodlamasını seçmiştir. Rasulü'nün kalbine indirilerek. Birilerinin dediği gibi mana ile değil... İndiği şekliyle kelam olarak...
-Görüntü ile ses arasındaki ilişkiyi kurmak gerekiyor. Her dilde ses ile eşya arasında ilişki var. Matematiksel olarak her bir sesin tek bir karşılığı var gibi değil... Dolayısıyla sesten görüntüye giden yollarımız çatallabiliyor. Dinin çıktısının manasının ne olduğu insan üzerinden olsaydı kul dini belirlerdi. Hayat somuttur. Sesten ibaret değildir. Ve dinin hayata indirilmesi lazım. De ki siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Dini öğreten hayatın sahibi Allah(cc) olduğu için yapmamı istediği somut bir örneği senin benim gibi biri mi?
-Rasulullah (sav):
"Namazı beni nasıl görüyorsanız öylece kılın" dedi. "Nasıl" kelimesi ile "ruyet" arasında kuvvetli bir ilişki var. Sesi bile somutlaştırarak yapıyorsak görüntünün de somut olması lazım.
-Kulak ve gözler ile öğreniyor, kalbimizle değerlendiriyoruz. Cenab'ı Hak: "Onların kendilerinden bir peygamber gönderdik" dedi. İnsan anatomisine uygun olarak ses ile eylem arasındaki ilişkinin doğru kurulması ve bunun da Allah(cc)'ın muradına uygun olması lazım.
-Bizim yolumuz Kur'an ve Sünnettir.
Eğer buna ilave ederek bir şeyler getiriyorsak zaten onun kapsamında kalıyor. Ses olarak Allah(cc)'ın kelamı her yönden yeterlidir. İbrâhim (as)'ın "Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster" dediği gibi bizler kelamı ancak gördüğümüzde biliyoruz.
-Biz nasıl ki kelimelerin somut karşılığına bakıyorsak Allah'ın kelamı için de Rasulü'nü görüyoruz.
-Sesin uygulamaya geçilmesi her zaman alternatiflidir.
Bu yüzden insanı yaratan Allah (cc) öğrenmeyi sadece ses olarak dilemedi. Bilâkis somut karşılığı olarak ilmiyle seçtiği Rasulü'n'e ihtiyaç duyuyoruz.
-İnsan çok kıymetlidir.
Cenab'ı Hakk öğrendiğimizin sağlamca olması için aramızdan birini elçi göndermiş. Modern insan yani evrimini tamamlamış(!) insanların rahatsız oldukları dinin kendisidir; ki o bir beşerdi, Rasulullah(sav)di.
-Vakiadaki fiili uygulama sadece hadislerden değil bilâkis sahada uygulama olarak birilerinden öğrenildi.
Sahada uygulamalı iletişim söz konusudur. Kuşakların iç içe olduğu.. Dolayısıyla Allah'ın Rasulü'nün somut olarak düşürüldüğü uygulama, hayatın içinden cari olarak devam ediyor. Sünnet olarak dini Rasulullah (sav) üzerinden öğreniyoruz. Peki Rasulullah (sav) bu uygulamayı kendisi mi yaptı?
-Hepimiz öyle bir cevher taşıyoruz ki seçenekler arasında belirsizlik ve mağduriyetimize izin verilmiyor.
Gözümüz üzerinden öğrendiklerimizle öğreniyoruz. Peki Rasulullah (sav) bu kesinliği kimden öğrendi dersek, aidiyeti öbür taraftan aldığı bizim tarafımızda görünen bir görevlisinden öğrendi ki O Allah'ın elçisi, Cibril.
-Cibril (as) 'ı Cenab'ı Hakk'ın "Ben İbrahim'i dost edindim" dediği kişiye bile gönderip tam bir temessül ile öğrenmesini gerçekleştirdi.
Yine bir kadın olan Hz. Meryem'e de Cibril (as) 'ı tam bir erkek olarak göründü. Cenab'ı Hakk: "Düzgün bir beşer suretini aldı" dedi.
Hz. Meryem (as): "Ben senden Rahmân'a sığınıyorum. Sende Cenab'ı Hakk'tan sığınıyorsan bana ilişme" dedi.
Cibril (as) ise: "Ben ancak Cenab'ı Hakk'ın elçisiyim. Sana bir kelimeyi müjdelemek için geldim" dedi.
Hiçbir şey yokken yaratmayı yapanın tekrardan yaratması gayet normaldir.
Hz. Adem nasıl yaratıldıysa Hz. İsa da aynı şekilde yaratıldı.
Cenab'ı Hakk, Kitabı Ruhul Emin indirdi kalbine. Uyaranlardan olmasın diye Arapça lisan ile indirdi, dedi.
Cibril'e kim düşman ise bil ki, onu senin kalbine O indirdi.
-Hristiyan dünyasında Ruhul Kudüs Tanrı ile eşleşirken bizim dünyamızda Ruhul Kudüs Rasulullah (sav)'e getirdiği vahiy ve göründüğü temessülle muallimidir.
-Vahyin ses olanı, kitabın kendisi; elçi Cibril (as)'ın öğrettiği fiiliyatı, Rasulü'nün uygulamasıdır.
Musa (as) sihirbazların sihri karşısında yenik düşeceğim diye içine korku düşünce içinden:
Cenab'ı Hakk: "Biz dedik ki korkma, sen üstün olansın" dedi.
Yine başka bir ayette:
"Elçiler benim huzurumda korkmazlar" dedi.
Ya Rabbi, huzurunda Musa (as)'ın korkusunu alıp giderdiğin gibi bizim de korkularımızı gider.
-Nasıl ki Hz. Musa buradaki gibi anlık bir ses alıyorsa, Rasulullah (sav) da böyle bir vahiy alamaz mı? Elbette alır.
Rasulullah (sav) aynı Musa (as)'ın Rabbi'yle kırk gün sözleşmesinde bir engel üzerinden vahyin alması gibi rüya üzerinden vahiy aldı. Bunun örneği, rüya ile Mekke'ye gittiği Fetih Suresi'nde ayetler ile anlatıldı.
"Allah (cc) rüyayı hak ile gerçekleştirmiştir."
Demek ki Allah (cc)'ın bir beşer ile konuşması bir elçi üzerinden gerçekleşti.
Rasulullah (as) o arkadaşına o kadar aşinaydı ki soğan ve sarımsaktan uzak duruyordu. O kadar temessül ediyor ki algılamada rahatsızlık olmasın istedi.
-Peki Rasulullah (sav) kendisi hiç içtihat etmedi mi?
Bedir Savaşı'nda buna bir örnek oldu.
Rasulullah içtihadıyla yaptığı üzerinden bile vahyin takriri var.
Risaletin süreci tamamlandığında, Cenab'ı Hakk: "Bugün size Dininizi tamamladım" dedi.
Söz ve somut olarak görünümüyle de böyle.
Peki Rasulullah (sav)'in uygulamasının Allah (cc) tarafından beğenilmediği durum olmadı mı? Bilâkis Bedir esirlerinin durumu konusunda oldu.
Ve Allah (cc): "Dünyanın bazı emtiyalarını murad ettiğiniz öyle mi?" dedi.
-Allah (cc) uygulama doğru değilse müdahale etti.
Cenab'ı Hakk'ın vize vermediği, takrir etmediği Allah'a rağmen Rasulullah (sav)'in herhangi bir uygulaması yoktur.
-Allah'ım bizleri bu yaptığımız, bu amelimizden ötürü şeytanın etkisiyle niyetlerimizi saflaştırmanı diliyoruz.
Senin için değilse ameli kabul etmiyorsun.
Hz. İbrahim'in Kabeyi yaparken dediği: "Rabbena tekabbal minna" diyoruz.
Ya Rabbi, bu amelimizi öteye gönderilmiş amelimizden kılmanı diliyoruz.
Ölünceye kadar şeytanın bizim amellerimize yapacağı şeylerden muhafaza eyle.
Ve ayetlerini kalbimize ilhak eyle, amellerimiz boşa düşmesin.
Tıpkı Hz. Meryem'in annesi şeytandan sana sığınarak tevdi ettiyse zürriyetimizi de öyle tevdi et.
Diğer taraftan, çocuklarını senin uğruna feda eden kardeşlerimiz gibi aynı cesaret ile uğrunda ölebilen ümmetin parçasıyız.
Bir gün bizi öyle bir durumla karşılaştığımızda aynı şekilde eyle.
Her halükarda önceleyeceğimiz: Sen yap, Senden başkasından vazgeçmeyip uğrunda her şeyi vazgeçmeyi nasip et.
Hz. İbrahim ve Hz. Yakup (as)lar gibi..
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder