15 Eylül 2023

Rabbinize Yakararak Dua Edin

  Rabbimize yakarmamız, yalvarmamız, pişmanlığımız… Bu öyle bir düzeye kadar gelmeli ki... Hazreti Adem bunun ölçüsünü kendi dönüşünde ifade ediyor diyor ki;

—Ben yanlışı kendim yaptım, biz yanlış yaptık, ondan sonra şöyle söylüyor, eğer bağışlamazsan...

 Lütfen buna çok dikkat edin! Hazreti Adem'i Adem yapan, Cenab-ı Hak katında tövbekar yapan budur.

(A’râf /23)  Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!”

  Bu nasıl bir yakarma? Manası şu;

Sen bizi bağışlamazsan gidecek başka kapımız yok. Bu kayıpla kalırız. Bu kaybettiklerimizle böyle ziyan içerisinde kalırız. Eğer Sen bağışlamazsan bir B planımız yok! Dolayısıyla A planı, tek plan, yegane plan ve yegane çare ALLAH'tır! Tövbenin psikolojisi bu olmalıdır. Gerçekte budur. Kul bu gerçeği gördüğü ve yaşadığı zaman tövbekar olur.

 “Ben yaptım. Kesinlikle ben yaptım, yani affetmezsen hakkın var ama affetmezsen benim başka şansım yok. Sen haklısın, ben yanlış yaptım. Bana hatırlattın, uyardın, içimden bu bilinci düşünceyi hepsini verdin. O suçlarımı işlediğim yılları biliyorum. Şimdi içimden konuşmalar geçiyor, duygularımın hepsi geçiyor, ben yanlış yaptım.” Kul yanlışını,günahını böyle ikrar etmeli.

  (A’râf /23) “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!”

Bunu Hazreti Adem ve eşi birlikte seslendiriyor.

  Aslında günahlar da bizim bu kendimizi bir şey zannetmemizi yer yer düzelten bir etkiye sahip. Bu yönüyle güzel, normalde günah güzel olan bir şey değildir, istenerek de yapılmaz bilerek de olmaz. Ama bir güzel tarafı varsa oradan dönüşü. Bazılarınız bunu yaptıkça azaltmayı ve kendini kontrol etmeyi ve iyileşmeyi sağlayarak ilerliyor, bazıları da batıyor iyice çoğaltıyor, iyice çoğaltıyor.

—Kurtulabilirsin hadi vazgeç diyenlere...

—Ya ben böyle gitmek istiyorum diyor... Ben bir buyruk sahibini takmak istemiyorum diyor. Bu sefer istikbara, büyüklenmeye mevzuyu günah fiilinden Allah azze ve celleye diklenmeye daha şuur düzeyinde bir olaya, büyüklenmeye taşıyor ve insanların çoğu maalesef böyle yapıyor. 

(A’râf /55 Alıntı) “Rabbinize dua edin yakarın, yakararak ve korkarak...”

 Allah azze ve celleyi sevdiğimiz ve kaybetmeyi göze alamadığımız için bir de Cenab-ı Hak'tan çekindiğimiz ve korktuğumuz için bu ikisini de içimizde uyandırabilmeliyiz. 

Bu ikisi olmaz ise Allah azze ve celleden bağışlanma dilemeye O'na yalvarmaya ve yakarmaya kendimizi yöneltemeyiz. Kendimizi yönetemeyiz. Cenab-ı Hak'tan korkmuyorsak neden korkmamız gerektiğine dair düşünsel bir yolculuk yapmalıyız.

  Allah azze ve cellenin makamına karşı korku hissine sahip olmak... Bugün yarın bana yahut sevdiklerime bir sıkıntı gelebilir. Allah'la ilişkimi iyi tutmaz isem daha bu dünyada iken başıma çok sıkıntılar gelebilir. O yüzden ben böyle vurdumduymaz yaşayamam ben nasıl Cenab-ı Hakk’a böyle meydan okurum, bu çok büyük bir tehlikeyi göze almak olur akleden kimse bu düşüncelere başvurur. Cenab-ı Hak ona yardımcı olur. Bu düşünceleri özellikle uyandıramıyorsa bile doğal olarak uyandırmasını sağlar.

  Ne olur? Kaza geçirir…

 Ne olur? Bir deprem ortamında kalır içinde o korkular oluşur...

  Hayatın çok kırılgan olduğunu görebilmek iyi bir şey. Kulda korkuyu yaratan O, kulda sevgiyi yaratan O, ve bu iki coşkun ve çok temel duyguyu sanmayın ki uluorta yaşayalım diye verdi! Bunları Cenab-ı Hakk’a karşı kendi kulluğumuzu ve hatta varlığımızı bu yolculuğumuzu yönetebilmek için bize nasip etti. Bunları nimet saymalıyız. Elbette hayat çok kırılgan, bu doğru ve elbette her an ölebiliriz.

  Her ölenin bir bahanesi var ama işin ilginç tarafı hepimiz ölüyoruz. Dolayısıyla korkuyu makul şekilde canlandırabilmek ve hayatı yöneten Cenab-ı Hakk’a karşı sorumluluğa dönüştürebilmek bizim ödevimiz. 

Bunun diğer istikametini de yapabiliriz korkuyu ciddiye almayabiliriz, umursamayabiliriz, arkaya atabiliriz.

Makul ve sahici olduğu halde gerçekçi göründüğü halde önemsemeyebiliriz.

  Bakmışsın, seksene, doksana gelmiş hala ileri doğru bakıyor. Ona çaktırmadan ''Amca hani ölürsen…'' falan desen

—Benim babam yüz otuzda ölmüştü, diyor. Korkusunun hakkından gelmeyi başarmış.

  Biz ise; ‘’korkumuzu da sevgimizi de canlı tutmalıyız”

 Cenab-ı Hakk’a karşı sevgimizi, O'nun küskünlüğünü göze alamayacak şekilde… O’nsuz kendimizi yalnız hissedecek düzeyde canlı tutmalıyız. 

Yalvararak yakararak yanlış yaptıkça sevgisini kaybetmekten korkarak.. 

  Cenab-ı Hak müminleri Allah'ın azabına karşı ürperti ile yaklaşan kimseler olarak tarif ediyor. 

(Me’âric /27) Yani bana her an azab edebilir korkusuyla kendisini kontrol ediyor. Bunun daha ileri durumlarında sevgi öne geçer. Cenab-ı Hak ile iyi ilişkide, Allah azze ve cellenin sevgisini kazanmanın ve O'nu sevmenin heyecanı, bu kez O'nu kaybetmeme itinasına dönüşür, özenli davranmaya başlar. Beşeri ilişkilerde de böyledir, çok severse artık ona karşı özen hassasiyetini yükseltir. Onu rahatsız edecek şeylerden uzak durmaya başlar. ''Böyle yaparsam o hoşlanmıyor bundan, o yüzden evi de şöyle yaptım, o yüzden şurayı da şöyle düzenledim. Çünkü o bunlara dikkat eder; bana karşı olan sevgisi saygısı ilgisi azalmasın diye.


Gençlerle Söyleşi-18’den Kesitler

KONU: YAKARIŞ

Bursa/28.Şubat.2020

https://www.youtube.com/live/YOA5KIJzoiY?feature=share

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

Hiç yorum yok: