Cenâb-ı Hâkk’ı tanıma imkanına herkes ulaşıyor mu? Bu, fırsat eşitliği açısından sorulan zor sorulardan bir tanesi..
Yüce Yaradan bizi VAR ETTİ. BİZİ BİLİYOR. YERİMİZİ BİLİYOR. Bizi yedirip, içiriyor, vücudumuzu çalıştırıyor. O bizden habersiz gibi bir düşüncenin içine girmeyin. Balta girmemiş ormandaki insanı da biliyor, Çin’deki çocuğu da. Ve Allah azze ve celle bilginin herkese ulaştırılması hususunda bize şu güvenceyi veriyor:
“Biz ayetlerimizi onlara göstereceğiz; hem dış dünyada hem de kendi içlerinde.” (Fussilet Sûresi-53)
Cenâb-ı Hâk bize bildireceğini garanti ediyor. Çünkü ahiretteki fırsat eşitliği sürecine girmek için önce YARATICIYI FARK EDİP BİLMEK LAZIM. Fark ettikten sonra Yaratıcı’ya karşı SORUMLULUKLARI ÖĞRENEBİLMEK LAZIM.
Yüce Yaratıcı şöyle demiyor; kendi arayıp bulsun, Anadolu’ya seyahat etsin, Müslümanların olduğu yere gitsin öğrensin.. demiyor. Bilgiyi Kendisinin ulaştırmasından söz ediyor. Ayetlere dikkat edin;
“Ayetlerim gelmişti, sen onları yalanladın.” (Zümer-59)
“Rabbinizden size basiretler gelmiştir. Kim o basiretlere gözünü açar bakarsa, o kendi lehine bir şey yapmış olur. Kim de görmezden gelirse, aleyhinedir.” (En’am-104)
TAM BİR FIRSAT EŞİTLİĞİ!
Bakın AYETLER KİŞİYE gitti.
Ve bu Kur’an-ı Kerîm’de baştan sona hep böyledir. Kişi kendi kendisine “ben görmezden gelmek istiyorum” diyerek sırtını dönüyorsa kendi bileceği şey, kendisine kötülük ediyor, yapacak bir şey yok. Ona kötülüğü Allah yapmıyor, buna FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ DİYEMEYİZ.
-Fırsatta eşitiz!
-Gençler soruyorlar;
“Amcamın kızı veya halamın oğlu var hocam, onların hiç bir şeyden haberleri yok, şimdi onlar cehenneme mi girecek? Ateist oldu biri. Bilmediğinden oldu…” vs
Sanıyoruz ki onlar Allah’ın kulu değil ve Allah onlarla iletişim kuramıyor. Dolayısıyla da onlar arada heder edilecekler, unutulacaklar.
HAYIR! Bu konu Yüce Yaratan’ın garantisi altında. Allah bunu savunuyor.
Benzer bir soruyu Hz Musa’ya Firavun sordu; Peki dedi, önceki asırlardakilerin durumları ne olacak?
Aynı bizim sorduğumuz soru!
Coğrafya üzerinden de sorabilirsiniz, zaman üzerinden de.
“Peki yüz yıl önceki şurada yaşamış kimselerin veya dedelerimizin durumu ne olacak?”
Hz Musa dedi ki: “Onun bilgisi Rabbimin katında” (Tâ-Hâ Sûresi-52)
Demek ki bilgilerin kişilere nasıl ulaştığını bilmek zorunda değiliz, bilemeyebiliriz.
“Onların kendilerine bilgi ulaştırılmadan heder edildiklerini, kâfir olarak öldürülüp böylece cehennemlik kılındıklarını, dolayısıyla onlara zulüm edildiğini, bu zulüm eden de Allah oluyor” deyip Cenâb-ı Hâkk’a zulüm isnat etmek yerine; şöyle demeliymişiz:
“Onun ilmi Rabbimin katında. Rabbim yanlış yapmaz. Rabbim kimseyi unutmaz.”
Bu bizim Cenâb-ı Hâk hakkında doğru zannımız. Gökleri ve yeri yaratan, anneden doğuran, yediren, içiren; gerçeğin bilgisini de kişiye illa ki ulaştırır. Ben senaryonun nasıl gerçekleştiğini bilmeyebilirim. Bilginin o çağlarda onlara nerelerden geldiğini bilmeyebilirim.
Ateşe veya taşa tapılan bir ortamda doğsan, annen baban mecusi de olsa, sen akledip içinden gelen düşüncelere kulak verirsen (mesela “Bu bir taş, işe yaramaz, buna tapmamız hiç makul değil. Ateşe niye tapalım ki”)
O zaman bir sonraki sahneleri Cenâb-ı Hâk senin önüne açıyor. Adım adım sana yollar açıyor. Dolayısıyla özenle seni bu yolculukta ilerleten Yüce Kudret’ten söz ediyoruz.
Ve Allah azze ve celle senin önüne çok defa hak ile batıl ayrımında tercihler sunuyor. Ne zamana kadar, kaç kere? diye soracaksanız; şu zamana kadar ya da şu kadar kez diye bir şey yok. Hakkı tercih etme ihtimalin olduğu sürece bunu hep önüne açıyor Cenâb-ı Hâk.
Ama bu ihtimal kalmadığında, kişinin batıldan yana tercihi katılaştığında, artık sabit olduğunda, artık onun önüne bir tercih açmanın anlamı kalmıyor, sınav bitiyor.
Merakı da şüpheyi de Allah fıtratımızda var etmiş, bu donanımla hayata geliyoruz. “Birileri avantajlı ortamda dünyaya gelmiş ama diğerleri dezavantajlı ortamda yaşamış” gibi şeyler düşünmek yerine; Cenâb-ı Hâkk’ın herkese hakkı hak olarak gösterdiği bir ortamda, bu hakka riayet eden ve vefa gösterenlerin SONUCA ULAŞABİLECEKLERİNİN GARANTİ EDİLMESİNDEN emin olmak istiyoruz.
Cenâb-ı Hâk diyor ki; “Kişi yüzünü Allah’a dönerse, onun içtenlikli samimi düzgün davranışlarının karşılığı Rabbinin katında hazırdır.” (Bakara Sûresi-112)
“Allah iyi kimselerin karşılığını zayi etmez.” (Hûd Sûresi-115)
Cenâb-ı Hâk hiç kimseyi, hiç bir yerde unutmaz! Bu hüsn-ü zanna sahip olmalıyız.
Sonuç olarak;
*Cenâb-ı Hâk mesajlarını herkese kesinlikle iletiyor.
*Herkesin içinde hakkı belli ediyor.
*Ve herkese belli ettiği hak kadar sorumluk yüklüyor.
*Kim akledip sahip çıkarsa, onu kendisinden memnun olduğu kul olarak cennetine alıyor.
*Cennetlik ve cehennemlikler arasındaki fark zamandan ve coğrafyadan oluşmuyor. Fark kişinin akledip akletmemesinden oluşuyor.
Kişi doğduğu ortamın ve doğduğu asrın mahkumu değildir.
“Kişi kazandığının rehinesidir.”
"İman eden, soylarından gelenlerin de aynı iman ile kendilerini izledikleri kimselerin yanlarına bu zürriyetlerini katacağız; bununla birlikte kendi amellerinden de bir şey eksiltmeyeceğiz. Herkes kendi yapıp ettiğinin hesabından kendisi sorumlu olacaktır."(Tur Sûresi-21) BU AYETİ NE OLUR HİÇ UNUTMAYIN!
Sen hakka itibar etmeyen bir nankörsen Kabe’nin dibinde de olsan, Hz Nuh’un Hz Lut’un hanımı da olsan hiç fark etmez cennetten nasibini alamazsın.
Gençlerle Söyleşi-16’dan Kesitler
KONU: FIRSAT EŞİTLİĞİ
Bursa/7.Şubat.2020
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder