08 Mayıs 2023

Kısa Notlar 42

İHLAS VE SAMİMİYET 

(Sakarya Müftülüğü- 25.Şubat.2020)


-“İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.

Allah da buyurdu ki: “İşte bana varan doğru yol budur (hâlis kulların yolu).”

Hicr-39,40,41. 

-Müfessirlerimiz diyorlar ki sıratı müstakimde kalabilmenin tek bir ölçüsü var; İHLAS. Diğerleri ihlasın peşinde geliyor. 

-İhlas kişiyi korur. Hani Kâbe’ye sarılanlar var ya, aynı o şekilde kalbimize sarılsak Allah azze ve celle bizi korur. İhlas kişinin kalbiyle araya mesafe koymaması, kalbine vefa göstermesi, Cenâb-ı Hâkk’’ın onu koruyacağı en önemli güvencesidir. Kalp sıratı müstakim üzerinedir. Cenâb-ı Hâkk öyle bir kalp vermiş ki kişi kalbiyle ilişkisini korursa şeytan ona hiç bir şey yapamıyor. Kalbi doğruyu söylediği halde kişi kendi heba ve hevesinden dolayı başka yere yönelmeyi göze alırsa kalbiyle arası açılır. Bu kalbe karşı vefasızlık. 

-İhlas taklit edilebilir bir şey değildir. 

-Kişi dışa bakan yüzüyle amel salih olabilir, kuralına uygun ibadet ediyor olabilir ama arka planda kalp yoksa ihlas yok demektir hiç bir işe yaramaz. Bazıları da çok saçmasapan bir şey söylüyor diyorlar ki; arka planda kalp var ama amel yok. Bu nasıl bir şey? Kalp mi kılıyor o namazı? Kalp bunun en fazla niyetini edebilir, azanın bunu gerçekleştirmesi lazım. “Yok yok bende amel görmüyorsun ben yapmıyorum ama içerisi sağlam” diyor. Bu hamakatten başka bir şey değil, bu kendini kandırmak. 

-Geçenlerde muhtedîlerin bir toplantısındaydım. (Muhtedî: Dinsiz iken İslâm’a girme anlamında bir terim) Bir davetçi bir muhtedîye sordu, bu kadar zorluğa nasıl katlanıyorsun? Yani ailen terk etti, toplumun dışladı, o kadar itibarını kaybettin, böyle sefalettesin yani. Muhtedî diyor ki, şöyle düşün, eskiden ben baş bir yerdeydi, kalbim başka bir yerdeydi, ruhum başka bir yerdeydi. Şimdi ilk defa bir araya geldik. İlk defa kendimi hissediyorum. Küfür halindeyken dağınıktım, diyor. (Ben bu sözle öyle çarpıldım ki) Sen bu parçalanmışlık nedir bilir misin? İlk defa bu üç noktanın üçü de üst üste geldi. Ben artık kendimi azaları tastamam, sağsalim hissediyorum. Ben ilk defa kendimi dinleyebiliyorum. Ben nasıl bundan vazgeçerim? Biz buna matematikte orijne oturtmak diyoruz. İşte bu ihlas. Kişinin kalbiyle hareket etmesi. 

-Ameller yanlış söylerse zamanla kalp da yanlış söylemeye başlar. 

“Onlar eğriltince Allah azze ve celle kalplerini eğriltti.” Ve şimdi artık kalp de yanlış söylüyor. Amel yanlış kalp de yanlış. İşte bu kimseler diyorlar ki kuş gibi hafifledim. Benim de eskiden dinle ilişkim vardı merakım vardı. O zamanlar biraz dert ederdim. Ama sonra çok okudum tabi. Karl Marx okumuş ellerinden düşürmedikleri. Sonra öyle bir derdim yok artık, Allah yok, din yalan, evrimle ortaya çıkmışız.  İşte böyle kişilerde anlayın ki içeriden gelen ses artık mühürlenmiş, çıkmaz sokağa girmiş. 

-Ya Rabbi sen ancak muhafaza edersen, kollarsan ben bir istikamet yaşayabilirim. Ama sen korumasan yapamam ki beceremem ki. Bu denli kendimize karşı güvensiz, Cenâb-ı Hâkk’a karşı da olağanüstü ümitle bağlı. İşte Resulullah’ın (sav) bize öğrettiği psikoloji bu. “Mü’minler Cenâb-ı Hâkk’ın azabından ürperti halindedirler.” Günahlarını gündeminde tutarlar. Resulullah (sav) nerede otursa kalksa en çok istiğfar edendi. Biz burada otururken kaçar defa istiğfar ettik? Böyle bir alışkanlığımız yok. Hatırlamışken; 

Estağfirullahe'l-azim ve etübü ileyh


-Şeytan büyüklendi,  öyle balçıktan yarattığın bir beşere mi ben secde edeceğim dedi. Tabi şeytan o zamanlar henüz bilmiyordu Allah’ın insanı balçıktan değil de maymundan yarattığını :) Bunu şeytan sonra öğrendi :) Çünkü bilseydi daha iyi aşağılayabilmek için maymunun yavruladığı bir şey derdi, bir de kalkıp ona secde mi edeceğim derdi. Ama biliyor ki Adem’i balçıktan yarattı, en azından aklına daha büyük şeytanlık gelmemişti. 

Hiç yorum yok: