KONU: EBRAR
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi
26.Mayıs.2023 tarihli söyleşiden kesitler)
-Ebrar iyiler demek, tekili berr veya barr.
Allah azze ve celle el-Berr’dir.
Allah (cc) mutlak iyi, biz de iyi olmak istiyoruz. Birisi haricen Cenâb-ı Hakk’ı engellediği için O’na (cc) iyiliği zorunlu kıldığı için iyiliğe mahkûm değil. Cenâb-ı Hakk, Zatı itibariyle iyi, kendisi isteyeceği her şeyi yapabildiği hâlde kötülüğü yapmayan iyi. İstese her türlü kıyımı zulmü,neyi murat etse yapabilecekken, Kendisine zulmü haram kılmış, Kendisine yanlışı, kötülüğü, hikmetsizliği, abes işleri, kötüyü yapacak her türlü şeyi Allah (cc) yapmaz. Çünkü Allah (cc) iyi olandır. Şimdi biz de bir irade sergiliyoruz dünyada ve iyi olmak istiyoruz. Kötü olabilmenin de süreci biz de açık. Cenâb-ı Hakk bizi yaratırken, kötülüğü de bir alternatif olarak içimizde var etti. Dolayısıyla istersek onun peşine de düşebiliyoruz, onun da tadının farkındayız.
-Hayat bizim için iyi olmakla kötü olmak arasında, ne olmak istediğimize kendimiz karar verdiğimiz bir yolculuk.
Dolayısıyla eğer iyi olmak istiyor isek iyi olmanın hem yaratılışımızda bir navigasyonunu bulacağız. Yani ne iyidir ne kötüdür buna dair bize bir yargı sunan, şu iyidir bu kötüdür, diyen bir muhakeme. Eğer bunları da dışarıdan dikte edileceksek o zaman irademiz de kalmayabilir, dışa mahkûmuz. Bir de dışarıda çok opsiyonlar var, çok çeşitli, şuna iyi buna kötü diyen o kadar çok var ki... Biz iyi diyenin peşine düşsek de kötü çıksa bu yanıltıcı olur. Dolayısıyla irademizi kullanabilmemiz, sorumluluğumuzu tam olarak yüklenebilmemiz için değerlendirme süreci de içimize yerleştirilmiş. Dolayısıyla eninde sonunda bir an gelip “bunun iyisi bu, bunun doğrusu bu. Yaradanı bu rahatsız eder” diye içimizde belirginleşiyor.
-Kişiye kötü ve iyi olma yeteneklerini yerleştiren Allah azze ve celledir. (Şems-8)
“Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir.”(Şems-9,10)
Cenâb-ı Hak kişiye takvasını da ilham etti; taşkınlığını da. Her iki yolda önümüze açılıyor. İster şükredenlerden olur,bu iyilerin yolu. İster nankörlük edenlerden, bu da kötülerin yolu, Biz yolu onu açtık, diyen Cenâb-ı Hakk. dolayısıyla iyilerden olmayı ve kötülerden olmayı kendimiz, kendimiz adına karar verdiğimiz bir hayat yolculuğundayız. Peki iyiliği sağlayan ölçütler neler? Biz Cenâb-ı Hakk'ın tanımlamasıyla, iyiliği sağlayan ölçütleri bilmek istiyoruz. Cenâb-ı Hakk'ın söylediğine göre fıtratımız Allah'ın (cc) dediklerini özümseyecek, Allah'ın (cc) dediklerini seçecek. Allah'ın (cc) dediklerine “İşte gerçek iyilik yolu budur.” diye karşılık verecek ki biz de yani Cenâb-ı Hakk'ın dediklerini içimizde anlamış içselleştirmiş, kavramış olarak mutmain, tatmin olmuş olarak iyiliğin peşine düşelim. Sorumluluğumuza sahip çıkalım. Cenâb-ı Hakk'ın iyilik tanımı ölçütü ne? Cenâb-ı Hakk dedi ki: “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır.” (Bakara-177)
İyiliğin başı Allah'ı (cc) tanımak, iyiliğin başı Mevla’yı,Sahibi tanımak. Çünkü kötülük nankörlükle gidiyor. Bu hayatın bir süreliğine yaşandığı ve Yaratana bu yarattığı şekliyle yeniden dönüleceği bilincine kavuşması bir kimsenin iyiliğinin ölçüsüdür. Eğer hayatı Yaratan Kudret’in eseri olarak, bir süre yaşadığımız ve yine Kendisine döneceğimiz bir bilince kavuşmamış bir kimseden iyi çıkmaz. Bu hakikaten biraz düşünürseniz, ahiret inancı olmayan bir kimse eşittir vahşileşmeye aday bir kimsedir. Çünkü adamın ufku tamamen artık dünya ile kapalı kaldı çünkü adam Yaratıcısını tanımıyor. Yaratıcısının onu bir süreliğine yaratıp sonra da huzuruna çıkaracağı bir ahiret inancı da yok. Bunun bakış açısında varsa yoksa Dünya. Eğer bir kimsenin her şeyi buradan ibaret ise ondan çok korkulur. Çünkü o bütün hırsını, beklentisini buradan çıkaracak bir kimsedir, o ihtirasıdır, o önüne çıkanı ezip geçecek demektir. O elde etmek istediği her şeyi ancak yegâne alan olarak orayı görüyor, ahiret beklentisi ve sevdası, ümidi olmayan, Cenâb-ı Hakk’ı Yaratanı tanımamış, O’nun (cc) ahiret vaadine tutunmamış bir kimseden iyi çıkmaz. Bir süreliğine iyi gibi gözüküyordur, şimdilik iyi gibidir ama özde iyi değildir, o kuvveti ve fırsatı ele geçirdiğinde kötülüğünü gösterecektir. Hayatımız bundan örnekleriyle doludur. Allah'ın meleklerine, Allah'ın kitabına ve peygamberlere iman eder, buralardan kendisine ulaşan hakkı inkâr etmez. Gerçeğe gerçek der yanlışlamaz, gerçek olduğunu göz göre göre Cenâb-ı Hakk’ın vahyi mesajı kendisine ulaştığı hâlde, bunu ele alıp incelediğinde bu beşerin yapamayacağı, insanın üretemeyeceği hakiki manada gerçek ve doğrulardan ibaret. Ben bunu inkâr edemem, der. Çünkü doğruya doğru demek iyinin ölçüsüdür. Doğruyu yanlışlamak, göz göre göre doğruya yanlış demek kötülerin işidir. O bakımdan gerçekte iyi olan bir kimse, Cenâb-ı Hakk diyor ki: “Benim gönderdiğim doğruları ikrar eder.”
-“Mûcizeleri açık ve kesin olarak görüp idrak ettikleri halde zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler.” (Neml-14)
İçten içe onun gerçekliğini gördükleri, bildikleri hâlde, dıştan dışa dilleriyle onu yalanladılar. Evet, bu kişi kötüdür. Bir şeyin doğru olduğunu anladığın da hâlâ ısrar edip yanlış diyorsan kötüsün demektir. Allah (cc) diyor ki: Ben doğruyu söyledim ve doğruya ilettim ve sizi de bunu anlayabilecek şekilde yarattım.
Dolayısıyla iyileriniz, Benim sözlerimin doğru olduğunu görüp
el-Hak diye doğrulayanlar, ikrar edenler. Kötüleriniz de yine Benim sözlerimin gerçek olduğunu görüp bile bile yalanlayanlar, kötü bunlar.
-Allah azze ve celleye göre iyi olmanın bir başka ölçütü; namaz kılmak. Yaradanın kendisine peygamberler üzerinden ulaştırdığı ve emrettiği, “Benimle kontakta kal ve sana Benimle kontakta kalman için belli randevular ayarladım.” Dediği namaz. Sabahında, öğlesinde, ikindisinde, akşamında, yatsısında. Namazın özel bir formalitesi var, belli bir temizlik hazırlığı var, belli bir bedensel hareketi var, belli bir yönü var özel yani özel bir baloncuğun içerisine girer gibi Allah (cc) ile niyazda bulunabilmek. “Aslında Ben sana bunu lütfettim, Benimle konuşasın, Benimle oturasın, Benimle buluşasın diye.”
Yani bu bir lütuf, Cenâb-ı Hakk hak sahibi, Yaratan O (cc). Kulunu çağırıyor ve kul bunun evet Cenâb-ı Hakk'ın çağrısı olduğunu farkında ama gelmiyor!.. Yani ana babası bile çağırdığında gitmiyorsa kötü diyoruz, ana babasını bile Yaratıp ona sağlayan her türlü nimetin Sahibi, Mevla’sı çağırdığında gitmiyorsa daha çok kötüdür.
O yüzden Cenâb-ı Hakk iyiyi “Ben çağırdığımda gelen” diyor. Benimle bu buluşmayı, bu özel vakitlerde gerçekleştiren, huzuruma çıkan, hamd eden, hayat nimetinden ötürü Bana teşekkür de bulunan, bunlar iyidir, diyor. Sabah kahvaltısında yedikleri, öğlen yedikleri bunları sağlıyor ise kalbinin her an atmasını sağlıyor, dolaşımını çeviriyor, bütün hücrelerini yaşatıyor ve bunların hepsini an ben ona sağlıyor ise ‘’gel deyince de gelecek, git deyince de gidecek’’ hakkı O’nun (cc). Bunu makul gördüğümüz yerde, yapmayanları kötü olarak anlayabiliriz, Allah (cc) kötü, diyor. Ben çağırırım gelmez, Ben (cc) buluşmak isterim Bana (cc) kulluk etmesini hamd etmesini beklerim, Bana (cc) saygılı olmasını isterim, emirlerime yasaklarıma dikkat etmesini isterim, Benim (cc) açımdan iyiliğin ölçüsü bu diyor Cenâb-ı Hakk.
-Ben (cc) size hepsini sağladım ve size kitabımı gönderdim. Onun Benden geldiğini de anlamanızı sağladım. Siz itaatsizlik ederek bile bile Bana itaatsizlik ederek yaşadınız ve bunu Ben (cc) size kendi içinizden delillerle karşınıza çıkaracağım. Kendi içinizi konuşturacak, derilerinizi konuşturacak, sizin bunu bile bile yaptığınızı size ispat edeceğim. Sonunda, evet, biz kötüydük, diye siz kendiniz söyleyeceksiniz.
“Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak! Oraya her bir grup atıldıkça, muhafızları onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
Şöyle cevap verirler: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı (peygamber) gelmişti; fakat biz onu yalancılıkla itham etmiş ve ‘Allah hiçbir şey göndermemiştir; siz gerçekten büyük bir sapkınlık içindesiniz!’ demiştik.”
“Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” diye de ilâve ederler.
Böylece günahlarını itiraf etmiş olurlar. O alevli ateşin mahkûmları artık rahmetten mahrumdurlar.” (Mülk, 8-11)
-Kötü dediğiniz şey nedir ki? Cenâb-ı Hakk’ı, sistemin bütün düşünce denklemlerimizden çıkardığımız zaman ki bugünkü seküler bilim çıkarmış durumda ve onlar diyorlar ki kötü diye bir şey kalmıyor geriye. Batıda böyle programlar var, orada böyle kalabalık seyirciler. Oradakilere soruyorlar, diyorlar ki yani mesela şu kötü değil mi, diye? Diyelim ensest ilişkiden bahsediyor, bu kötü değil mi mesela buna ne dersiniz, diyor? Adam diyor ki: Neye dayanarak ona kötü diyeceksiniz ki hangi referansa dayanarak ona kötü diyeceğiz? Tek bir referans vardı:
“Allah hakkın ta kendisidir, O’nun dışında yalvarıp taptıkları ise bâtılın ta kendisidir.” (Hac-62)
Yegâne referans, Sahip O (cc), Mevla. Hudutları çizen, doğru yanlış diyen.
-Cenâb-ı Hakk'ı denklemin dışına çıkardığınız zaman, evladına karşı bile iyi olamayan bir toplum ile karşı karşıya gelirsiniz. Bugünkü batılı toplumun bizden neredeyse bir elli yüz yıl farkıyla daha ileride vahşileşmiş görünümü bunun karşılığıdır. Çünkü seküler bakıyor. Niçin vaktimi harcayayım, niçin emeğimi harcayayım? Niçin? Hatta bırakın yabancıya vakit harcamayı doğacak çocuğundan esirgiyor zamanını, doğacak çocuğundan zamanını esirgiyor, onun yerine köpek bakarım, diyor. Daha kârlı oluyor, diyor. Yani harcadıklarımla bana geri döndürdüğü ünsiyet, birilerinin ünsiyet ihtiyacı varmış, onu köpekle sağladığında daha kestirmeden oluyor, çocuğun çok yükümlülüğü var, diyor. ‘’Onu büyütmem lazım, daha fazla masraf, zaman ve emek gerektiriyor.’’ diyor. O kadarını vermeye daha doğmamış çocuğuyla iyilik etmekten imtina eden bireysel, vahşi bir figürden söz ediyoruz ve buna “Sen kötüsün ya, bir insan bu kadar kötü olabilir mi? Doğmamış yavrusuna iyilik etmekten kendisi bu kadar uzak durabilir mi? Nasıl böyle düşünebilirsin?..” diyemiyorsunuz. Çünkü denklemden Cenâb-ı Hakk'ı çıkardığı günden beridir Allah (cc) ona kendisini bile unutturacak kadar kendi kendisine karşı kötü kıldı onu.
Allah'ı unutanlara Allah (cc) kendilerini de unutturur. (Haşr-19)
O yüzden Allah'tan (cc) korkmayandan korkacaksın, bir kimsenin Allah (cc) korkusu yoksa ondan her türlü kötülük gelir. Ondan her türlü kötülük beklenir. Kul Yaratıcısını tanıdığında iyileşmeye başlar. İyi bir kimse olmaya başlar, kendisini zapt etmeye, içindeki o vahşi tutkuları, vahşi duyguları yönetebilmeye başlar. Yoksa ondan iyi bir kimse çıkmaz.
-Cenâb-ı Hakk’ın namazdan oruca, zekata, hacca, yoksula yardım etmeye, akraba ile ilgilenmeye Allah'ın (cc) meleklerini, kitabını tanımaya, buna dair bahsettiği bütün gerekler var ve bir de hepsinden önemlisi bunları yerine getiren kimsenin içtenlikle bunu yapması. Çünkü bunların hepsi göstermelik de yapılabiliyor… Dolayısıyla görünürde bu saydığımız ölçütleri sağladığı hâlde hâlâ o kişiden çok kötü biri çıkabilir. Çünkü bunların hepsini sözde yapıyor olabilir. Neden? Çünkü toplum bunlara henüz kıymet veriyor. Yani toplum henüz iyi olmaya, hacı olmaya, namazlı olmaya, işte dindar göründü olmaya hâlâ kredi açtığı için birileri bunu hâlâ sözde sahipleniyor olabilir. Kalkıp da bunların sözde sahiplenenleri üzerinden ölçütlerin tamamını kötü saymak, dini ve Allah’ı (cc) tanımayı kötülüğün kaynağıymış gibi yansıtmak, bu da herhâlde kötülüğün karesi olsa gerek. Çünkü her türlü iyilik ölçütü kötüye kullanıma müsaittir, insanlar riyakâr olabilirler o zaman iyiliğin özü, ölçütleri sağladığı kadar bunu içten sadece ve sadece Allah (cc) için yapanlarda karşılık bulur sonuçlanır.
“Hiç şüphesiz Ebrar (çokça iyilik yapanlar), nimetler içerisindelerdir. Facirlerse elbette cehennemdelerdir.”(İnfitâr-13,14)
Facirler; azgınlar, taşkınlar, hudut tanımayanlar, büyüklenen, üstünlük taslayan, etrafını yıkıp döken, Rabbini tanımadığı gibi insanları da tanımayan tipler..
“İyiler (ebrar) elbette nimet içindedirler. Koltuklar üzerinde oturup seyrederler. İlâhî lutufların sevincini yüzlerinden okursun. Onlara mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki sunulur. Yarışanlar, işte bunlar için yarışsınlar.” (Mutaffifin, 22-25)
İşte rekabet edecekseniz, yarışacaksanız böyle bir iyilik, böyle bir sonuç için yarışın buyuruyor Allah azze ve celle!
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/-c9vI-L75QQ?si=o_D3ex8dlQMkZt-N
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder