KONU: TOLERANS
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi
24.Şubat.2023 tarihli söyleşiden kesitler)
-Tolerans.. Eskilerin ‘’müsamaha’’ dedikleri. Yanlışın belli bir yere kadar müsamaha ile karşılandığı, sarf-ı nazar edildiği yani görmezden gelindiği bir aralık.
-Bilinçsizce yapılan,ardında gerçek bir irade saklı bulunmayan davranışlarda müsamaha gösterilir.
-Allah azze ve celle gelişi güzel istem dışı çıkan yeminlerimizden ötürü bizi sorumlu tutmaz; bu tolerans. Ama Allah (cc) bizim kalplerimizin kazandığından ötürü bizi sorumlu tutar. Kalbin kazancı nedir? Niyet, irade, bilerek isteyerek yapmak. İrade saklı değilse maksatlı, kasıtlı değilse toleransa uğruyor.
-Cenâb-ı Hak: “Kalplerinizdekini biliyorum’’ dedi. (Ahzab-51)
Cenâb-ı Hak kendisine karşı sizi uyarıyor. Başkasına yutturduğunuz gibi Cenâb-ı Hakk’a kandırmaca yapamazsınız.
“Akıllarınca Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya kalkışıyorlar; hâlbuki onlar farkında olmadan yalnızca kendilerini aldatmış oluyorlar.” (Bakara-9)
Parazit duygularımızın etkisiyle işlediklerimizi Allah (cc) biliyor. Bunun için Cenâb-ı Hakk’tan mağfiret umabiliriz ama Cenâb-ı Hakk'a kasıtlı yaparak, sonra da Cenâb-ı Hakk'a ‘’ya parazit duyguların etkisiyle yaptım’’ diye, Cenâb-ı Hakk’ı kandıramayız.
Eğer bunu duyguların etkisiyle yaptıysan gerçekten, o zaman hadi olay bitti, öfke gitti, şehvet dindi, şimdi hemen pişmanlık üzerine çökmeli hemen bundan vazgeçmelisin. Yakından dönenlere tövbe var. Ama maksatlı yapan adam?.. Ona ne o düzeyde bir pişmanlık çöker, ne de hemen akabinde tövbeye yönelir. Daha çok yapacağız, diye düşünüyor. Genciz daha, diyor. Maksatlı, bilerek isteyerek yapıyor, ısrar ediyor, devam edecek daha... Halbuki Cenâb-ı Hak dedi ki: “Onlar çirkin bir iş yaptıkları veya günah işleyerek kendi öz canlarına zulmettikleri zaman, hemen Allah'ı hatırlayarak O'ndan günahlarının affını isterler. Hem onlar, işledikleri günah ve hatalarda bile bile ısrar da etmezler.” (Ali İmran-135)
Bile bile ısrar etmezler yaptıklarında... Bakın toleransın aralığı bu. Dolayısıyla insanlar bir günahı işlediler diye olay bitmez, köprüler yıkılmaz, her şeyin sonu gelmez. Allah azze ve celle
Kur’an-ı Kerîm’de Zatını (cc) en çok andığı sıfatlarından biri de “Halim” sıfatı. Halim ivedi cezalandırmaz demek ,yani tolerans sahibidir. Zaman tanır. Bu o kadardır ki bizim sabır taşımız çatlar, Allah’ın (cc) Hilmi yani toleransı halâ devam eder. Cenâb-ı Hakk bırakın cehaletle yanlışlıkla işlemeyi bile isteye işleyenleri bile özellikle dorukları zorlayanları bile
Kur’an-ı Kerîm’de “Benden ümit kesmeyin” diye toleransın aralığını ta uca kadar götürmüş.
“Ey kendilerine yazık etmede ziyan etmiş kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları affeder.” (Zümer-53)
Allah (cc) kalpleri biliyor. Gerçek bir dönüşüme dair vazgeçişi, gerçek bir pişmanlığı ve gerçek dönme kararını Cenâb-ı Hak biliyor. Biz bilmiyoruz. Biz kullar açısından tolerans dipsiz bir kuyu ve bir çaresizliktir. Çünkü biz gaybı bilmiyoruz, biz adamın kalbini bilmiyoruz, çocuğun kalbini bilmiyoruz, her defasındaki yeminlerine, her defasındaki acındırmalarına, inandırmalarına teorik bakarsak halâ kanabiliriz. Çünkü “bir ihtimal daha var” diyebiliriz. Cenâb-ı Hak açısından ise o kulun durumunun artık sonsuza değin netleştiği fotoğrafı çıkarır. Yani kul, bir yapar, iki yapar, üç yapar, dört yapar, beş yapar, kaç yaparsa Cenâb-ı Hakk artık hep yapacağını bildiğinde, işte bilemediğimiz bizim bu.
Cenâb-ı Hakk'ın ilminde, kula koşullarını değiştirerek yeni yeni imkanlar vererek kulun bir sefer, iki sefer, üç sefer… Ve hatta daha dünyadan başlayan bazı ufak tefek onu cezalandırmalar verir… Çünkü koşulların değişiminin bir parçası. Huzuruna çıkıp: ‘’Ya Rabbi beni bir tokatlasaydın da belki kendime gelirdim’’ mazeretine girmesin diye. Kula dair bütün değişkenleri Cenâb-ı Hakk değiştirir ve bir yerden sonra Allah'ın (cc) ilminde o kulun, asla Cenâb-ı Hakk'a karşı saygılı bir boyuta geçmeyeceğinin, zaman değişkeninden bağımsız bir biçimde, hep sabit kaldığı ortaya çıktığında sınırlı bir hayat olmasına rağmen, sonsuza bakan bir netice ortaya çıkabilir. İşte cehennem gibi sonsuz bir azab o zaman böyle bir cürümle denkleşiyor. Kulun, Allah'a (cc) hep saygısız olacağının belli olduğu bir ilmi var. Bu ilim bizde yok.
Bir baba evladını yüz kere de affedebilir, yüz birinciye cürüm işlediğinde gelip yine yalvardığında: ‘’yok oğlum senden adam olmaz’’ diyemez çünkü 101’nci de belki adam olabilecektir bilemez, kalbi bilmez, o kişinin sistemini bilmiyor. Allah (cc) insan dediğimiz bu varlığın yani bizlerin sistemimizi de biliyor. Dolayısıyla bu değişkenler içerisinde bize hayat boyu öğüt alacak bir biçimde ömürlendiriyor. Öğüt alanlarımız öğüt alıyor, öğüt almayanlarınız öğüt almıyor. Hayat öğüt alacak her kişinin, öğüt aldığı bir hayat. Dolayısıyla öğüt almayanlar hiç öğüt almayacakları belli olanlar olarak bu hayattan çıkıyorlar. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk'ın huzurunda: Ya Rabbi bizi geri gönder, diyenler olacak hatta hepsi!.. Yani mücrimlerin, hayatı kötü sonuçlananların hepsi: “Ya Rabbi bizi dünyaya geri döndür’’ diyecekler. Bir tolerans arayışı: “Bizi geri gönder!..”
“‘Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım’ diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Şimdi tadın bakalım! Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur!” (Fâtır-37)
Toleransın bittiği çizgi, bizim irademizin asla düzelmeyeceğinin belli olduğu yerdir. Cenâb-ı Hak “Öğüt alacak bir kişinin, öğüt alacağı bir ömür Biz size yaşatmadık mı?” diyor. İşte toleransın bittiği yer bu ifadede saklı!
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/live/OywO2lGkSQs?si=U65a-VJkz4lgupTK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder