01 Kasım 2023

Gençlerle Söyleşi-102

KONU: ZAN


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

3.Şubat.2023 tarihli söyleşiden kesitler)


-Bilgi ile zan arasında bir ilişki var. Bilgi, bizi gerçeğe daha fazla yaklaştırırken, daha az bilgi bizi zanna mahkum etmeye başlar. Az bilgi, sığ bilgiyle biz, zannın türevlerine mahkum kalabiliriz.


-Zan! İhtimalin konuşulduğu her yerde, zandan söz ediyoruz demektir.


-“Onların çoğu sadece zanna uyuyor. Oysa zan hiçbir şekilde gerçek ve kesin bilginin yerini tutamaz.” (Yunus-36)


-Sözgelimi bilimde belli önermeler ortaya koyuyoruz, bunlar zanni. Bulgularla bu zanni önermeleri destekleyip, teorilere gitmek istiyoruz. Oradan daha kesinleştirebilir bir kanun halinde sonuca gitmek istiyoruz.

Demek ki bilimde de gerçeğe doğru yol alırken zannı kullanıyoruz. Zan büsbütün kötü, anlamsız, değersiz, hiçbir şey ifade etmeyen bir şey değil. Neden bizim hayatımızda ‘’zan’’ çokça yer tutuyor? Çünkü biz her şeye her yerde tanık değiliz, her şeye her yerde tanık olan Allah (cc). Cenâb-ı Hak zannetmez, Cenabı Hak bilir. “O, Âlîm olandır.” (Enfal-43)

  Biz, zannetmeye çok muhtaç kalırız çünkü her şeye her zaman her yerde tanık değiliz. Her olayla ilgili, o olayı aslında ne olduğu bilecek kadar tanıklık bilgimiz yoktur dolayısıyla da başkaları üzerinden veri, bilgi alırız. Aldığımız bilgi kadarıyla, kanaat oluştururuz. 

  Veri-Bilgi zannı ortadan kaldırır. Bazen de tam da zannettiğiniz gibi çıkar yani gelen veri zan ile örtüşür.

    Zanna o kadar alışkınız ki ve o kadar aşinayız ki. Çünkü hayatta bilgimiz sınırlı olan hususlarla ilgili orta yerde bir şey gördüğümüzde, hızlıca zan üretiyoruz ve sonra zanlardan bir tanesi gerçek çıkıyor bilgiye kavuştuğumuzda. Bilgiye kavuşmadığımızda ne oluyor? Zan, zan olarak kalıyor ve zan her zaman alternatiflidir. Kişilerle ilgili zan da olumlu alternatiflerde olabilir olumsuz alternatifler de olabilir. Yani biri bir yere gitti: ‘’Yani iyilik yapmaya gitmiştir, orada şöyle bir ihtiyaçtı kimseler vardır. Onlara iyilik yapmaya gitmiştir.’’ İyi bir zanda bulunduk. ‘’Kötülük yapmaya gitmiştir, orada bazı kimseler var. Onlara zulmetmeye gitmiştir.’’ Kötü zan. Yani gördüğümüz bir olguyla ilgili veya duyduğumuz bir olgu ile ilgili, o kişinin, onu neden niçin nasıl yaptığı veya ne yaptığı. Yani gitti de ne için gitti? Ne yaptı? Bir yerde görüldü, orada görüldü ama oraya niçin gitmişti? Yani elektrik tesisatını yapmak için mi gitmişti, yoksa orada bir kötü fiil işlemek için mi gitmişti? Bilmiyoruz ama hazır, kötü zan devreye sokarsak, böylece alternatiflerden kötü olanını öncelersek; o kişinin hakkına girmiş oluruz. Bunu önlemek için daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarız ki onun hakkında kötü bir zanda bulunmayalım. Cenab-ı Hak (cc) dedi ki: “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, fâsık biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurat-6)

  Araştırın! Araştırarak ne yapacağız? Zannımızı ya gerçeğe dönüştüreceğiz, gelen haberi doğrulayacağız ya da gelen haberi yanlışlayacağız. Bunu yegâne yolu bilgi. Bilgi ile zandan uzaklaşır, bilgiye gerçeğe yakınlaşırız ve bu hayatta hep yaşadığımız bir şey. Bu şablonu düşünürseniz, günde bunu kaç kere yaşadığınızı yakalamaya başlarsınız. Yani işimizde, evimizde, herhangi bir olayla ilgili, hemen ilk etapta zan üretiriz. Sonra bilgilerle o meseleyi netleştiririz, zandan uzaklaşıp gerçeğe yakınlaşırız. Bu haliyle zan işe yarar gözüküyor, sonuca gitmek için.


-Kanaatlerimiz hayatta hep çevreyle etkileşim, insanlarla etkileşim halinde bizde bir yargıya dönüşüyor. Bu sadece insanlarla ilişkili de değil, yaşadığımız olaylarla ilişkide içimizde zan oluşuyor. Mesela çalışıyoruz, çalışıyoruz, bakıyoruz iş fazla. Diyoruz ki bu iş bugün bitmez, bu bir zan. Veya yapıyoruz yapıyoruz, başaramıyoruz ‘’ben bunu yapamam’’ diyoruz, bu da bir zan. Dağa çıkıyoruz çıkıyoruz, yoruluyoruz, dağa bakıyoruz, çok yukarıda gözüküyor. Bu dağa çıkılmaz, diyoruz. Kimse de çıkmamıştır, diyebiliyoruz. Bu da bir zan. 


-“Gemide bulunduğunuzda, güzel bir rüzgârla gemiler onları kaydırıp götürdüğü ve bu yüzden sevinç içinde oldukları sırada onları bir fırtına yakalar, üzerlerine her taraftan dev dalgalar gelmeye başlar, kuşatıldıklarını zannederler, (işte bu durumda) “Eğer bizi bu felâketten kurtarırsan vallahi sana şükredenlerden olacağız” diye - din ve ibadeti yalnız O’na özgü kılarak- Allah’a dua ederler.” (Yunus-22)

  Artık zan ettiler ki biz ihata edildik, kuşatıldık.Yani buradan çıkış yok, biz bu gemi alabora olacak ve biz suda boğulacağız. Bittik mahvolduk. Bunların hepsi zan!


-Resûlullah (sav) diyor ki; “Eğer gaybı bilseydim elbette çok hayır toplardım, başıma kötülük de gelmezdi.” (Araf-188)

  Ben gaybı bilseydim çok hayır toplardım. Yani malın hepsi benim elime geçerdi, hepsini ben toplardım. Zanna dair bilgi senin kontrol edemediğin bir bilgi. Ama gaybı bilsen her gün malı mülkü serveti hep sen toplarsın. Ve bir de bana hiç kötülük değmezdi. Tehlikeler varsa şurada, hastalık varsa, oraya gitmezdim. Şurada bina yıkılacak, oradan uzak dururdum. Şurada şöyle bir kötülük olacak, ben biliyorum gaybı bildiğim için bana kötülük ve musibet de gelmez. Çünkü önden biliyorum neyin nerede nasıl olacağını, tehlikeden uzak duruyorum. Demek ki gayb kesin bilgi böylesi kesin sonuçları sağlar kişiye.


-Sermayesini bile zanni bir süreçte düşük ihtimalli bir anlayış üzere riske atmayan insanların; hayatını neye dayalı olarak yaşadığı konusunda büyük riskler alması, hurafelerle dolu batıl inançları gerçekmiş gibi hayatına doldurması ve hayatını bunlara adaması dramatik bir cehalettir, korkunç.

  Oysa ki bir haber bir bilgi geldiğinde onu “Araştırın!” Diyor Cenâb-ı Hak. Onu netleştirin durum gerçekten öyle mi, değil mi? Başkasının hakkına girmemek için bile bilgiyi netleştiren bizler, koca hayatımızı neye dayalı olarak yaşadığımızı löp diye ben hiç araştırmam, diyor. Şüphesi olan araştırsın, diyor. Vay be, çok klas bir söz ve kendisine dair konuya dair sorular sorunca hepsi zanni, hiçbir şeyin gerçeğini bilmiyor. Ben ‘’amenna’’ deyip geçiyorum, diyor. Çok kestirmece... Bu bütünüyle zan üzere koca bir hayat riskini almak söz konusu olabilir mi? Allah (cc) bizi bundan men etti, çok mantıklı. Yaratan’ın hayat yolculuğunda herhangi bir sürecin peşine öyle biri dedi diye biri söyledi diye ki bunlar zanni şeyler biz tekrar çek edip gözden geçirip meseleyi ele alıp biz kanıtlarını ne olduğunu bilgilenmek suretiyle olayın esasını kendimiz görerek tanık olarak sonuçlandırmıyorsak zanni bir şekilde başkasının peşine takılıyoruz demektir. Cenâb-ı Hak yasakladı: “İlim sahibi olmadığın hiçbir şeyin ardına veya hiçbir kimsenin ardına düşme.” (İsra-36)

  Kendin bilgi sahibi ol, bilgi ile zannı ortadan kaldır ve ondan sonra doğruca bildiğin, keskince bildiğin şeyi gerçekleştirir. Bu herhangi bir işlemde bile böyle iken üzerine hayatımızı kurduğumuz bir şeyi düşünün hayatımızı buna göre yaşayacağız. 

  Zan üzere inanç kurulamaz.

Akide… Hayat sermayemizi bu işe koyacağız, ölene kadar o esas üzere yol alacağız. Ama bu “kesin” olmalı, ben çünkü hayatımı koyuyorum bu işe. O yüzden akide, zan üzere bina edilmez. O yüzden Cenab-ı Hak Kuran’ı Kerim'de dedi ki: “Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar zandan başka bir şeye tâbi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.” (Enam-116)

  Mesele din olunca, mesele inanç-akide olunca… Niçin varız, sorusunun cevabını arıyorken zanni bir cevaba yapışıp; ‘‘Aa buldum ben onu, bunun için yaşıyormuşum ben’’ diye kendimize ahmakça bir biçimde yol seçemeyiz. Bu büyük bir hamakat olur, sağlam bir kulpa tutunmak zorundayız. Sapasağlam olmalı, içinde asla şüpheye yer olmamalı. 


  “Bütün bunlar gösteriyor ki, Allah hakkın ta kendisidir; hiç şüphesiz ölüleri O diriltecektir ve O her şeye hakkiyle güç yetirendir.” (Hac-6) 



Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/CjsiraTigx4?si= 

Hiç yorum yok: