31 Ocak 2024

Zulüm (5.11.2023)

Zulüm | 5.11.2023 | İstanbul


Dersten Kısa Notlar:


-Allah azze ve cellenin “Yiyin için ama bu ağaca yaklaşmayın!” dediği haramlara yaklaşırsak ne olur?


“O zaman zulüm olur…”

“O zaman zalimlerden olursun!..”


-Dikeyde Allah, yatayda birbirimiz üzerinden sınanıyoruz. Yataydaki zulüm, dikeydeki zulmün kümü olarak içinde kalır. Nasıl? Hakka girmeyi, birine zulmetmeyi bana yasaklayan Cenabı Hakk olduğu halde, emrine itaatsizlik ederek O’nun hakkına girmiş oluyoruz


-Ahiretin olduğunun en büyük kanıtı bu dünyadaki zulmün yaşanmasıdır.


-Mazlumun duasından sakının! Cenab'ı Hak ile mazlumun arasında bir şey yoktur.


-Mazlum duaya girişti mi Allah Azze ve Celle “Kesinlikle sana yardım edeceğim, velev ki bir süre sonra olsa bile” der ve zalimlerin zulmetmesine imkan verir. “Yapmadığımız bir şeyden dolayı mı bunlar başımıza geldi?” dedirtmez, zalime zalimi musallat eder.


-Görünür görünmez başa gelen kötü durumlar ceza değil, uyarıdır. Bulunduğumuz konum, hâl ve rotamızı yeniden gözden geçirip planlayabilmemiz için.


-Zulüm, Hakk’ın ölçeği ile ölçülür.

Kul, Cenab-ı Hakk’ın hakkını gözetmemeye girişti mi veya dünyalık başka şeylere pay etti mi; en büyük haksızlığı yapmış, en büyük zulmü işlemiş olur.


-Kul Cenabı Hakk'ın hakkına girerse en büyük zulmü işlemiş olur.


-İyi bir kul, bir şeyleri yanlış yapmaya (dünyayı murad etmeye) başlayınca Cenab-ı Hak da onun hakkındaki kararları değiştirir, zillet yaşatır. “Allah’ın sopası devreye girer.” ki yanlışından/gittiği yoldan dönsün diye…


-Allah azze ve celle zulme izin veriyorsa kullar yaptıkları eylemleri düşünmelidir.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://www.youtube.com/live/aeaIy-cnGcU?si=uv3xfnXO_fmQ6txM

29 Ocak 2024

Katar Türk Okulu’nda Söyleşi

Filistin Meselesi Gazze | 

Katar Türk Okulu | Katar | 13.1.2024


Dersten Kısa Notlar:


-İnsan hangi değerleri esas alıyorsa o değerlere göre hareket ediyor. 


-Yaşayacağı bazı olumsuzluklar pahasına iyiliği sürdürmeyi göze alan kişinin başka bir beklentisi var. O beklenti ona böyle davranmayı sağlıyor. Bizi bu kadar insancıl yapan değerimiz ne?

  Bizler hayatı sadece pozitivist bir algıyla yani görünürü itibariyle değil; Var Eden’i bir Yaratıcı’sı olduğu haliyle tanıyoruz. 

  “Bana bu hayatı kim sundu?”

Bizi yaratan kimse biz O’na kulluk ediyoruz, O’na tapıyoruz. Hz.Adem’den, Hz.Nuh’tan Hz.Muhammed Mustafa sallâllâhu aleyhi ve selleme kadar bizim Yaratıcı’yı tanıma sürecimiz son derece makul,mantıklı bir akletmeye dayanıyor. 

  Alternatif düşünce ise şunu diyor; varlık hep vardı. Kazara, rastlantısal oluştu, çarpışarak birbirine değe değe oluştu. Yani denk geldi demek istiyor. Bizi denk gelerek sistemin oluştuğuna inandırmak istiyor. Bu mu mantıklı? Küfür bir yaratıcı yok dediğinde, kazara oluyoruz ve kazara ölüp karbon oluyoruz dediğinde; madem öyle o zaman yaşayabildiğim kadar tat alarak yaşayayım demek istiyor. Her şeyi burada yaşayayım diyor. 


-Kişi Var Eden Kudret yok dediği anda vahşileşir. O’dan gelmedik,O’na dönmeyeceğiz dediği anda vahşileşir. 


-Cenâb-ı Hak dedi ki: “Onlar göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler.” (Ali İmran-191)

  Bize bahşedilen akletmekten nasıl vazgeçebiliriz… İnsan evladı olarak bize bu akletme kapasitesini veren bize ne yapmak istiyor? Gücünü, ilmini bizde hayranlık uyandırsın diye tanıtmak istiyor olmasın? 

  “Yeryüzündeki bütün ağaçlar (birer) kalem, denizler de (mürekkep olsa), sonra (bunlara) yedi (kat daha) deniz (mürekkep olarak) eklense (bunlar yazmakla tükenir ama) Allah'ın (ilmini, kudretini, nimetlerini, merhametini, yazgılarını ifade eden) kelimeleri (yazmakla) tükenmez.” (Lokman-27)


-Niçin adaletten, mazlumlardan, doğrudan, güzellikten yanayız? Çünkü zulmün çirkin, adaletin iyi olduğunu bizim yaradılışımıza vermiş Allah azze ve celle. İyiyi kötüyü birbirinden ayırt edebiliyoruz. Bizden de iyi olmamızı istiyor. Fıtratımızın hakkını vermemiz gerekiyor. 


-Peyderpey hayattan ayrılıyoruz. Buradan gelip geçer gibi hayatı yaşıyoruz. 


-Allah muhsinleri yani güzel davrananları sever. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/676wfMSW-lU?si=aUTd9D8we7IgASAd

27 Ocak 2024

Filistin Dersleri 23 (27.1.2024)

Direnişten Dirilişe GAZZE | 

27.1.2024 | Medeniyet Vakfı İstanbul 


Dersten Kısa Notlar: 


-Yeryüzündeki kavganın Cenâb-ı Hakk’ı sevenler ve sayanlar ile diğer tarafta Cenâb-ı Hakk’a sırtını dönüp O’nu görmezden gelen, yok sayan dev bir topluluk arasında geçiyor. 

  Allah azze ve celle diyor ki; Biz her peygamberin karşısına düşmanlar koyduk. İstiyorlar ki bu peygamberlerin mesajı onlara ulaşmasın, onların Allah’a çağrısını durduralım. Hem insanlar grubundan hem cinler grubundan bütün şeytanların ortaklaşa planladıkları esas kötülüğün yeryüzündeki odak noktası burası. Bunların piyonları var, askerleri var ve hepsini kendi emelleri doğrultusunda kullanırlar. Ama asıl gaye o peygamberin mesajının yayılmasını ve yaşanmasını önlemek, söndürmeye çalışmak. 

 “Biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık.” (Enam-112)

  Bu bakış açısıyla okunmayan her hadise ister küresel olsun ister bölgesel olsun, yanlış parametrelerle okunuyor demektir. Yeryüzünün bütün hadiseleri esasında bu temel üzere okunur. İnsanlar yeryüzüne indirilmiştir, Cenâb-ı Hakk’tan gelen hidayete birileri tâbi olur. Sırtını dönenler tâbi olanlara gıcık kaparlar, onları ortadan kaldırmaya çalışırlar. 


-Siyonizm, Cenâb-ı Hakk’a baş kaldırının, ilahlaşmanın, kendilerini ayrıcalıklı ve özel sayıp Allah azze ve celleyi tanıyan sağlam tek bir Mü’mine tahammül etmeyenlerin ta kendileridir. Ve onlar devamlı savaş çıkarmaya çalışırlar. Çünkü peygamberin mesajının önünü en rahat savaşta kestiklerini düşünüyorlar. Öyle bir kasvet oluşturalım ki, öyle bir nefret havası oluşturalım ki insanları vahye kulak vermekten, eline Kur’an-ı Kerîm alıp bakmaktan önyargılı hale getirelim. Öyle zannediyorum ki Gazze olaylarından önce de sürekli Kur’an-ı Kerîm yakma teşebbüsleriyle İslam aleminde öfkeyi başlatmak istediler. 


-Aksa Tufanı direnişin haklı bir karşı hamlesi olarak geldi. Öyle dizayn ettiler ki ilk günlerde kendileri de kendilerini öldürürcesine dünyaya “Bakın bunlar saldırgan. İslam budur.” Demek istediler. Fakat ellerinde patladı ve Allah azze ve celle istediklerini onlara vermedi. 


-Cenâb-ı Hak surenin başında haber verdi ki İsrailoğulları yeryüzünde iki kez büyük fesat çıkaracaklar, büyük taşkınlık yapacaklar: 

  Siz (İsrailoğulları) yeryüzünde iki kez bozgunculuk çıkaracak ve gerçekten büyük bir taşkınlıkla büyüklenip azacaksınız. İlk bozgunculuk ve büyüklenmenizin karşılığını görme vakti geldiğinde, çok güçlü, savaşçı, acımasız kullarımızı üzerinize musallat ettik. Onlar da sizi yakalayıp öldürebilmek için evlerinizin içine varıncaya kadar her tarafı didik didik aradılar. Bu, kesinlikle yerine getirilmesi gereken bir sözdü.” (İsra-4,5) Ve bu vaat gerçekleşmiş. Müfessirlerimiz bu ayetteki vaadi bazı olaylarla ilişkilendiriyorlar. Gelelim ikinciye, diğer vaade:

 “Bir zaman sonra onlara karşı size tekrar üstünlük verdik, servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; adamlarınızın sayısını daha da çoğalttık.” (İsra-6) Biz size bu imkanları verdik ve siz çok kalabalık oldunuz.


-Her taraftan geldiler ve Filistin toprakları üzerinde gecekondu bir devlet kurdular, terörist bir yapı! Bizler, bir taraftan olayları sahada yaşıyoruz, görüyoruz. Bir taraftan da Kur’an-ı Kerîm’de okuyoruz. Böyle bir Kitabımız var. 


-“Eğer iyilik ederseniz kendiniz için iyilik etmiş olursunuz; kötülük ederseniz yine kendinize edersiniz. Nihayet ikinci cezalandırma vakti gelince, düşmanlarınız onurunuzu çiğnesinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yakıp yıksınlar istedik. 

  Umulur ki rabbiniz size rahmet eder. Ama eğer yine fesatçılığa dönerseniz biz de cezayı tekrarlarız.” (İsra-7,8)

  Bizi bu andan sonra Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden gayrısı kurtarmaz. Allah azze ve cellenin rahmeti gelir de yeniden uyanırsak hayatımızda Cenâb-ı Hakk’ın dinini yaşamaya yeniden yöneliriz. Gözümüz açılır “Koca Avrupa beni bekliyor, koca Avusturalya beni bekliyor, Latin Amerika beni bekliyor” deriz. Burada İslam’ı anlatacağımız insanlar bizi bekliyor. Çünkü şeytanların bütün gayesi peygamberin mesajının önünü kesmekse; iyilerin de bütün gayesi peygamberin mesajını yaşamak ve yaymaya çalışmak olmalıdır. Avrupa Müslümanlaşıyor diye çıldırıyor adamlar. Dertleri Gazze gibi küçük bir toprak değil; dertleri İslam mesajının yeniden alev alması, yeniden toparlanması. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://www.youtube.com/live/Le4GjP3TRF0?si=IBfh_gboPfPUcn2H

16 Ocak 2024

Filistin Dersleri 22 (12.1.2024)

Mekke’den Miraç’a, 

Miraç’tan Ümmete Açılan Kapı | Rahmet Kapısı | Mescidi Aksa | Kudüs | 12.1.2024


Dersten Kısa Notlar:


-Miraç yolculuğunun Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem açısından gerçekleştiği ortam tam da sıkıntılı Mekke yıllarının zirve yaptığı bir yerdir. Bu yolculuk Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme ilahi bir teselli gibi olmuştur. Allah azze ve celle Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemi önce Mescidi Aksa’ya, oradan sonra da Sidretül Münteha’ya yükseltti. “Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.” (Necm-15)

 Gökler kapı kapıdır. O gece Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme özel açıldı. Allah’ın Resulü Cenâb-ı Hakk’ın büyük ayetleri ile buluştu. Ve Cenâb-ı Hak ile karşılıklı buluşmayı gerçekleştirdi. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Allah azze ve celleye tahiyyatını yani saygısını,hürmetini dile getirdi: “Ettehiyyâtu lillâhi ve's-salevâtu ve't-tayyibâtu” (Bütün tâzimler, övgüler, mülkler, kavlî, bedenî ve malî ibadetler Allah'a mahsustur.) 

  Cenâb-ı Hak karşılık verdi: “Esselâmu 'aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berakâtuhû” (Ey Peygamber! Sana selâm olsun, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.)

  Allah’ın Resulü Cenâb-ı Hakk’ın selamını hemen aldı: “Esselâmu 'aleynâ ve 'alâ 'ıbâdillâhi's-salihîn.” (Selâm bize ve Allah'ın sâlih kullarına olsun.) 

 Bir her namazımızda Allah azze ve cellenin huzurunda bu miracın hatırasını yaşıyoruz. Bunu tekrar canlandırıyoruz, bu bilinçle ibadetimizi yapıyoruz. Bu bilinç ihsan makamıdır. (İhsan: Allah azze ve celleyi görüyormuş gibi kulluk etmek) Biz O’nu görmesek de O bizi görüyor. Allah azze ve celle bizimle her an beraber. 


-Miraç dönüşünde Cenâb-ı Hak Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme yeni bir kapı açtı. Cenâb-ı Hakk’ın sünneti böyle; kulunun takatinin zorlandığı yere kadar yokluyor, kulun pes etmediği ve etmeyeceği Allah azze ve cellenin ilminde anlaşıldığında Cenâb-ı Hak o sayfayı kapatıyor. 


-Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin hayatında Miraç karanlık Mekke dönemiyle aydınlık Medine dönemi arasındaki tam orta yerdedir. İsra ile Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin hayatının rengi değişti, karanlıktan aydınlığa geçen bir resim oldu. 


-“İbrahim’i de Lût’u da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık.” (Enbiya-71)

  Benzer bir sahneyi Hz.İbrahim ve Hz.Lût aleyhisselâm da orada yaşadı. Bunalımlarının, sıkıntılarının artık doruğa çıktığı bir zamanda Cenâb-ı Hak onları tereyağdan çeker gibi alıp bu mübarek topraklara getirdi. Dolayısıyla atası İbrahim aleyhisselâmın adımlarıyla, torunu Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin adımları bu orta noktada buluşmuş oldu. Hem Kâbe hem Beytül Maktis onların oluşturduğu ve kıyamete kadar da devam edecek olan merkezi noktalardır. 

 

Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/9JB1R6MXuJ0?si=uIaO-B7urSNlubtK

15 Ocak 2024

Filistin Dersleri 21 (11.1.2024)

Kıble’nin Beytül Makdis’ten Kâbe’ye Tahvili | Kudüs | 11.1.2024


Dersten Kısa Notlar:


-Bu yerlerde gerçekleşen kulluğun anlamını kovalıyor burayı ziyarete gelen insanlar. Yoksa ne toprakla,ne taşla ilgiliyiz, ne mekanı ne de zamanı kutsuyoruz. 


-Allah Hz. Muhammed sav i gönderdiğinde o günkü Mekke oligarşisinde, Kabe'nin kendisi kutsaldı, içindeki putların kendisi kutsaldı ve adeta tüm yarımadada Kabe onların maskotu gibiydi. Veya bir figür, totem, kutsal, adına ne derseniz deyin.. Biz hiç bir zaman mekanı kutsayan olmadık. Onlardan bir hayır,bir şer ummuyoruz. 

  Cenabı Hak bu Araplara gönderdiği peygamberine istikamet olarak Kabe'yi değil de bambaşka bir yeri, Beytül Maktis'i gösterdi. Bu, müşriklerin iman etmesini daha da zorlaştırdı. 


-Kim Resul'e tâbi olacak, kim hevasına arzusuna tâbi olacak belli olsun..


-Hiç bir şey ezeli,kadim, ebedi bir kutsallığa, ehemmiyete haiz değil. Onun değerini özelliğini yaratan Cenabı Hak onu isterse nesheder. 


-"Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir; nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin. Kuşku yok ki kendilerine kitap verilenler bunun rablerinden gelmiş bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir." (Bakara-144)

  Demek ki Resulullah'ın gönlü de Kabe'den yana. Ama peşine düştüğü şey sadece Allah azze ve celleye kulluktu. O'nun emri neyse istikameti de oydu. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/OB8iOARBk9w?si=7m3yQfcWf7p0v9xS

Filistin Dersleri 20 (3.1.2024)

Filistin Bizim Neyimiz Olur? | Dost Tv | 3.1.2024


Dersten Kısa Notlar:


-Filistin biz Müminler için neden önemlidir? Mescidi Aksa, Kudüs davası niçin bizim öz davamızdır? Oradaki hadiselerle niçin bu kadar ilgiliyiz? 

  Cenâb-ı Hakk’ın emri ile Beytül Makdis bizim ilk kıblemiz oldu. Daha hicret bile olmadan İslam ümmeti oraya dönük olarak namaz kılmaya başladı. O esnada Kur’an-ı Kerîm’de bununla ilgili bir ayet yok. Kıblenin Kabe’ye doğru değişimi ayeti daha sonra geldi. Ama ilk kıblenin tayini Kur’an-ı Kerîm ile değil gayri metluv vahiyle Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve selleme geldi. Hicretten sonra Medine’deki dönemde de 15-16 ay Beytül Makdis’e doğru ibadet ettik. 

Dolayısıyla kıble olması bakımından dini hayatımızın merkezindeydi. Ayeti kerime ile kıblemizin değişmesiyle Beytül Makdis iptal olmadı yani değersizleşmedi, anlamsızlaşmadı. 


-Cenâb-ı Hak Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemi hicret öncesi Mekke’deyken iyice bunaldığı, sıkıntıları artık doruklarda yaşadığı bir anda gece yolculuğuna çıkardı. Bir bakıma ilahi bir teselli idi. Bu da Mescidi Aksa ile ikinci bağlantımız. 

  “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir.” (İsra-1)

  Dolayısıyla Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin daha İslam’ın başlarındaki Mekke döneminde Filistin’le, etrafı mübarek kılınan Kudüs ve civarıyla olan bu yolculuğu da İslam ümmetinin zihin kodlarını burayla ilişkili hale getirdi. 

 

-Beytül Makdis Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem ile Hz. İbrahim aleyhisselâmın buluşma noktası, kesişme yeri gibidir. 


-Filistin toprakları, Kur’an-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın isimlerini andığı, bize kıssalarını anlattığı peygamberlerin çoğunluğunun bir şekilde uğrak noktasıdır, doğum yeridir, yaşadıkları yerdir. Nostaljik bir hatırası var. Orada namaz kılmanın zevki, heyecanı var. 


-Batı’nın İslam ile ilgili göstermek istediği yanıltıcı tablo: “Müslümanlar belli coğrafyalara kilitlenmişler, coğrafya kapatmak derdindeler. Nüfus alanını genişletip yayılımcı bir politika içerisindeler. Vardıkları yerde sömürü düzeni kuruyorlar.”


-Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem 

şöyle buyurmuşlardır:

“Ancak üç mescidi ziyaret için yola çıkılır; Mescid-i Haram, Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Nebî!” (Buharî, Fadlus-Salâti fî Mescidi Mekke ve’l-Medîne, 6; Hac, 26; Savm, 67; Müslim, Hac, 288; Tirmizî, Salât, 243/326)


-Kutsal kelimesinden bazılarımız ne anlıyor emin olamıyorum. Gençlerimiz ne anlıyor? Kelime biraz ürpertiyor. Kutsal denilince uluhiyet katılıyor mu? Yoksa burada bir saygınlık amacı mı var? Örneğin Kâbe herhangi bir hayır sağlamaya ve herhangi bir zararı def etmeye malik değildir, böyle bir şey sözkonusu değildir. Hayır bütünüyle Allah azze ve cellenin elindedir. Dolayısıyla bir mekanın kutsallığı, mübarekliği izafidir. 


-Allah azze ve celle Kabe’yi tavaf için tahsis etmiş. Başka yerde aynı şekilde dönseniz tavaf ibadeti yapmış olmazsınız. İbadete özgülenmiş meşhur bir alan olması bakımından Kabe önemlidir. Dikkat edilir. Bu dikkatin ve özenin seviyesi ne kadar yüksek olursa, bu kalbin takvasıyla ilişkilendirilir. “Madem Allah azze ve celle burayı işaretlemiş, o zaman buraya dikkat etmeliyim” Böyle özenle dikkat kesilmemize rağmen hiç bir zaman batıl dinlerdeki gibi ne istikamete ne lokasyona uluhiyet asla yüklemiyoruz. Tanrısallık ile asla ilişkilendirmiyoruz. Konunun serinkanlı bir boyutu var. Coğrafi bir takıntı meselesi gibi bir şeye dönüşmesin. Ve bir milletle olan kin meselesine de dönüşmesin. İslam kalplere yönelmiştir. Bir kişinin bile hidayet olması çok değerlidir. 

-İslam davası hak bir davadır; toprak,petrol,gaz, egemenlik davası değildir. 


-“Burayı üç dinin merkezi haline getirelim” gibi bir anlayış bizim hak din anlayışımızı örseler. Bu batılı bir söylemdir. Geçmişimizde böyle bir şey yok. Şu var; bireyler hangi dinde intisap etmek istiyorsa ve o din üzere kendi tercihlerini yaşamak istiyorsa onlara bu imkanı Cenâb-ı Hakk’ın tanıdığına inanıyoruz. Hiç bir zaman onların dinlerini de muteber bir din saymıyoruz. “Bu üç dini barış ve kardeşlik içinde ve belki benzer mabetlerde omuz hizasında bir ilişkimiz olsun.” Şeklindeki bir anlayış İslam’ın hak din davasını yerle bir eder. Hristiyanlık’ta Allah’tan (cc) başkasına kulluğu görüyoruz. “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kafirdir.” Buyuruyor Cenâb-ı Hak. (Maide-17) Elbetteki ehli kitap olmaları yani ellerinde kitaplarının bulunması bir avantaj. Hedef kitlemiz içinde bize en yakın olanlar onlar. Ama asla onların da muteber bir dini var demiyoruz. Velev ki onlara dinlerini yaşama serbestliği verilmiş olsa bile.. İslam’la eşdeğer vehmini oluşturacak bir dile kaymamız, sonraki nesillere kötü bir miras gibi olur. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/tQ0pBL4bgcg?si=SRAm31dSBJvy7aet