06 Ağustos 2023

Şûrâ Sûresi - 38

 “Rablerinin çağrısına icabet ederler, namazı ikame ederler.”

(Şûrâ Sûresi - 38)


  Cenab-ı Hakk’ı hatırlatan her türlü çağrıdan, çağrışımdan uzak duran kimseler vardır. 

  Rablerine icabet etmediği suçluluğu yaşamamak için, buna dair hatırlatıcı unsurlardan uzak duran kimseler. 


“Eyvah, camiye yakın yerde ev tutmuşuz. Ben burada nasıl yaşayacağım. Her gün ezan sesi beni rahatsız ediyor.” 


  Bu çağrı, bu mesaj onu rahatsız ettiği için camiye uzak muhitleri tercih ediyor. Biri etrafta ölümü hatırlatacak olsa “içimizi kararttın bunalttın” diye onu susturanlar, suçluluklarını derinden hissederler ki, bundan kaçmak için bir ömür farenin kediden kaçtığı gibi Allah’ın ayetlerinden ve Allah’ı işaret eden her türlü şeyden uzak kalarak güya kendilerince rahatlamaya çalışırlar. 

  Böyle kimselere Cenab-ı Hakk’ı hatırlattığımızda yaydan çıkmış ok gibi ani tepkiler vermelerine şaşırmamak lazım. 

  O tepkileri bize değil. O tepkileri, içlerinde var olan sıkışmış, hazır tepkilerdir. 

 Kendi içlerinde çözememişlerdir, bizden duyduklarında bize patlarlar. Mesaiyi dünyaya harcayıp, Cenab-ı Hakk’ın çağrısına icabet etmeyenler ağır bir sorumluluğu yaşarlar. 

  Rablerine icabet edenlerin hayatlarındaki en belirgin unsur namazdır. Resulullah (sav) Mü’min olanla olmayan arasındaki en temel fark namazdır, buyurmuştur. Onlar ki namazların muhafızlarıdır, namaz da onların muhafızlarıdır, bekçileridir. Karşılıklı birbirini koruyan, bekleyen mıknatısın iki kutbu gibi. 


“Onlar işlerini kendi aralarında şûrâ ile hallederler.”


  İstişare ile birbirlerine danışarak hallederler. Mü’minler öyle kimselerdir. Mü’minler istişare ederken hangi referansları kullanacaklar? Elbetteki ayeti kerimelere ve peygamber efendimizin (sav) uygulamalarına dayanarak görüşme yapacaklar: 

  Bu konuda Rabbimizin bir sözü bir yönlendirmesi var mı?Peygamberimizin uygulamaları nasıldı?


Şûrâ 38 : “…Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.”

  İnfak, toplumun iktisadi temelini oluşturmaktadır. Nasıl Mü’min olmayan toplumlarda faiz yönetimin çok esaslı bir yanını teşkil ediyorsa, Mü’min toplumlarda da (insanlar bilseler) infak iktisadın çok önemli bir yanını teşkil eder. 
“Allah faizi çürütür, yok eder. Sadakaları ise bollaştırıp genişletir.”  (Bakara-276) 

  Zenginlerin parayı sıkıp ellerinde tuttukları, fakirlerin de parasızlıktan iş göremez hale geldikleri yerde, üretim durur ve bunun sonucundaki kıtlık da zenginleri de etkiler. Dolayısıyla infak sadece dini bir vecibe değil, iktisadi somut bir sonucu olan bir şeydir. İnfak ekonomiye katkı sağlar. Bugüne kadar insanlığın bir çok deneyimlerle başarısız kaldığı, çeşitli olumsuz sonuçlara yol açan bir sürü teorilerin eksik-yanlış yanlarını bu ayet-i kerime temelden düzeltiyor; yönetimde istişare esası, iktisatta ise infak. İnfak ederken ne müsrif ol, ne cimri ol, mutedil bir yol tut. Mü’minler zekat dışında, mallarının bir kısmını (örneğin yüzde 10’unu-20’sini) harcamaya kendisini alıştırırlar. 

(Bazı insanlar yüzde 90’ları-95’leri zorluyorsa bu da onların takvalarının eseri, bu da onların Cenab-ı Hakk’a duydukları yakınlığın sonucu olur elbette ki) 

  Malları büsbütün ellerinde tutmak caiz değildir. Altını ve gümüşü bir yerde kenz olarak (hazine, gömü) bir yerde tutuyorsan, bunu infak etmeni Cenab-ı Hak emrediyor. Madem buna ihtiyacın yok, iktisadın da dışına çıkarıp bunu halktan mahrum etme. 

  Harcadıklarını Allah azze ve celleye bir yakınlaşma vesilesi, bir kurban, Cenab-ı Hakk’ın hoşnutluğu için bir araç olarak gör. 
Allah azze celleye yakın olma arzusuyla infakı gönül hoşnutluğu ile yap. İnfakta başarılı olan kimseler kendileri açısından fevkalade ümitli olabilirler. İşte böyle kimseler Allah azze ve cellenin rahmetini umabilirler. 


Prof. Dr. Halis AYDEMİR

Hiç yorum yok: