Ümmetin Gönül Coğrafyası | Diyanet Tv | 20.10.2023
Dersten Kısa Notlar:
-Ümmet kavramı içine Cenâb-ı Hakk’a iman edenler giriyor. Her ümmetin bir Rasûlü var. Hz Mesih’ten sonra Rasûlullah’ın gelmesiyle birlikte artık insanların muhatap olduğu Cenâb-ı Hakk’ın hitabı ve sorumlu olduğu Cenâb-ı Hakk’ın dini.. Bunun kapsamı içine giren herkes ümmetin bir parçası. Ama icabet edenler ayrı… Diğerleri de namzet olanlar, aday olanlar. Yani onlar da davet ettiğimiz katılımlarını beklediklerimiz. Dolaysıyla ümmet, Müslümanların ortak bir paydada buluştukları inanç birliği. Aralarında ırk birliği olmak zorunda değil.
“Müminlerin gönüllerini birleştiren de O’dur. Dünyanın bütün servetini harcasaydın onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını düzeltti.” (Enfal-63)
Yani bu öyle kolay, parayla alınacak bir şey değil.
Müslümanların karşısındaki cepheye bakacak olursak, onların arasında bir birlik gözüküyorsa bile bu ümmetteki birlik gibi değil; orada bir çıkar birliği var. Çıkar uğruna bir araya gelmişlerin birlikleri de satın alınabilir. Onlarda geçer akçe “çıkar”dır.
-Ümmet bilincinin kalpten bir temeli var. Eğer ayrışmışlar, birbirlerine düşmüşler, birbirleri uğrunda fedakarlık yapmıyorlar, birinin başına gelen diğerinin hiç umrunda değil ise o zaman dönüp o temel mi yok bizde? Çünkü bu temel iman üzerine kuruldu ve iman edince insanlar böylesi birbirlerini sevmeye başladılar.
-Dünyada nice ırklar var ve bazıları da İslam aleyhinde çok tavır alabiliyorlar. Ve biz bazen nefretimizi o ırklarla da eşleştirebiliyoruz. Halbuki zalimden gayrısına bizim bir adavetimiz, nefretimiz yok. Ümmet bilincimiz de ne Türklük temelli, ne Araplık ne Acemlik temelli ne de başka bir ırk veya coğrafya temeli var. Demek ki ortak paydamız Cenâb-ı Hakk’a kulluğumuz.
“İşte bu sizin ümmetiniz var ya tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” (Enbiya-92)
Biz bu ayeti kerimede ümmetin çerçevesini de, temelini de, hangi kaynaktan beslendiğini de, motivasyonunu da, ortak paydasını da görebiliyoruz.
-Kelime-i Tevhid sadece Allah’ı birlemez; Kelime-i Tevhid Allah’tan gayrı herkesi de eşitler. Ancak Allah’a kulluk edenler kendilerini hep eşit görenlerdir. İşte ümmet bu omuz hizasındaki eşitliktedir.
-Hz. Ebu Zerr’in Hz. Bilal’e karşı “Siyah kadının oğlu” dediğini biliyoruz.
Bu sözden alınan Hz. Bilal, bunu Rasûlullah’a haber verdi ve “Müslüman olduktan sonra hala daha ırkımızdan dolayı suçlanacak mıyız ya Rasûlullah?” Deyince Hz. Peygamber
Ebu Zerr’e “Senden hala cahiliye kokusu geliyor.” Dedi. Yani bu bir cahiliye anlayışı; rengini, zenginliğini üstünlük vesilesi sayan..
Selman el-Fârisi’ye de “sen kimlerdensin” diye bir soru soruluyor. Maksat onun o toplumda temelsiz, köksüz olduğuna dair bir şey ortaya çıkarmak. Hz. Selman da “Ben İslam’ın oğlu Selman’ım” demiş, ben İslam ile doğdum der gibi. “Ben basit bir köle idim, Cenab-ı Hak beni Hz.Muhammed (sav) ile özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu,sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben de İslâm oğlu Selman’ım.” dedi.
Hz. Ömer uzaktan bu sözleri duydu. Onlara dedi ki, “Benim de soyumu sopumu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de İslâm oğlu Ömer, İslâm oğlu Selman’ın kardeşiyim.” dedi.
-Kendini üstün görmeyi benimserseniz bunun sonu yok, bu sadece ırklarda yok, kardeşler arasında da var kuzenler arasında da var. Bu sadece insanın kendisi öne çıkaracağı ve başka herkesi geride bırakacağı bir mantalite; vahşi insan üretir.
Hz.Adem’in iki çocuğu arasındaki kavganın temeli de bu.
-Eşitlemediğinizde sevgiyi oluşturamazsınız. Sevgi öyle bir duygu ki otoriter tarafı sevmiyor.
-Ümmet bilincinde olmayanların buluşması bugün varsa yarın yoktur.
-Dünyada ırkını en çok çıkaran İsrailoğulları’dır. Irk temelli en çok yaklaşan onlardır.
“Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. (Maide-18)
“Siz onları toplu sanırsınız halbuki kalpleri ayrı ayrıdır.” (Haşr-14)
-Ümmetin birbirine olan sevgisi o kadar diğergamlı ve fedakarlık getirirken; diğerlerindeki sevgi ise kaçak görüşmeyi getirir. Irkçı baktıkları için bencil olurlar, kalpleri parça parçadır,katıdır. Zoru görünce hemen dağılırlar. Cenâb-ı Hak dedi ki
kalabalıklarına aldanma, sizin karşınıza geçip savaşamazlar. Çünkü aralarında öyle bir birlik ruhu yok. Herkes başkasını kurban vermek ister. Kendisini değerli bildiği için kendisi geri kalmaya çalışır. Menfaatten dolayı bir araya gelenler birbirlerini satarlar.
-İslam’da herkes bu dünyayı geçici bir süreç olarak görüyor. Bilinç ahirete intikal bilinci. Gittiğim yer kaldığım yerden daha değerli. İlahi vaade tutunmuşlar dolayısyla çok güçlüler yol alıyorlar. Fedakarlık var paylaşımcılık var. Çünkü Yaradan’ın hepsini gördüğünü, hiç bir yaptıklarının boşa gitmeyeceğini, hepsinin ödüllendirileceğini bilirler; bu ümmet bilincinin mayası!
-Kimse etnik kökenini inkar etsin demiyoruz bu Allah’ın bir emaneti; iftiharla taşıyoruz. Ama bunu dini kimliğimizin önüne geçirip başkalarına üstün bellersek ırkçıya dönüşüyoruz. Yoksa insanlar elbette ki milliyetperverdirler. Ve her milliyet Allah’ın (cc) ayetlerinden bir ayettir, saygındır. Fakat batıl cephede gördüğümüz hadise bu değil. Onlar kendilerini nitelikli, ayrıcalıklı görüyolar. Dolayısıyla kendilerinden olmayanlardan 100 tane ölse umrunda olmuyor; kendilerinden 3 tane ölse hemen uçağa atlayıp geliyorlar. Onlar da aslında çok ırk temelli bakmıyorlar. Çünkü çok çeşitli ırklardan olan Müslümanlar öldüğünde bir şey demiyorlar. Ama kafir olduktan sonra hangi ırktan olursa olsun orada bir hassasiyet var onlar için.
-Dünya sevgisine meyledince ümmet bağlarımız çözülüyor. Diğergamlık ve fedakarlık azalıyor. Herkes kendi planını öne çıkarıyor ve düşmanımıza benzemeye başlıyoruz. Onlar da bu yüzden kaybediyorlar, birlik beraberlik içinde olamıyorlar.
-Müminler ahiret motivasyonu ile yaşıyorlar. Kazanırken daha fazla infak edebilmek için, sağlığına kavuştuğunda daha iyi bir Mümin olabilmek için, ailesine topluma Müslümanlara yararlı işler yapabilmek için…
Benmerkezci tiplere dönüşmeye başladığımızda artık ölüm korkusu da ekleniyor. Bunlardan bir Çanakkale çıkmayabiliyor. Böylesi bir yorgunluğumuz var. Nereden diriliriz diye herkes kendini sorgulamalı. Vatan ve ezanlar tehlikeye girdiğinde artık evden çıkarken “bir daha geri dönmemeyi” göze alabilen o ruh, birlik beraberliği sağlıyor. İşte orada ümmet var.
-Zalimden başkasına düşmanlıktan beriyiz. Ne boyu posu, ne kimliği, ne aidiyeti dolayısıyla kimseye düşmanlık etmeyiz. Zalimleri de kazanmaya çalışırız, ancak hadlerini bildirdiğimiz bir itidalli müstakim yol üzere yürüyoruz. Bunu tarihimizde ecdadımız uzun yıllar, çok geniş bir coğrafyada icra edebilmişken, bu ruhu biz de genç nesile aktarmalıyız. Genç demeli ki “evet ya bu uğurda ölünür.”
-Vicdan sahibi, akleden insan, gerçeğin arayışı içinde olan insan demeli ki “Ben bu değerleri içselleştirmek, benimsemek istiyorum. Bu uğurda hakikaten insanlık ailesi içerisinde barış eri olmak istiyorum. Yeryüzünde bırakın Müslümanların eziyete uğradığı yeri; herhangi gayrimüslimin bile eziyete uğradığı yerde varıp zalime haddini bildirmek istiyorum. Bu kıvancı ve zevki yaşamak istiyorum. Bununla da alemlerin Rabbi Allah azze ve celleye ‘Rabbim sen ki zalimden başkasına düşmanlık yoktur’ dedin, ben de burada bunun bayraktarlığını yapmak üzere malımla canımla bu uğurda çaba sergiliyorum ve bu uğurda da ölmek istiyorum.” BU BİR TUTKU, BU BİR ÜLKÜ!
-Niye Müslümanlardan haz etmiyorlar? Çünkü arada bir doku uyuşmazlığı var. Cenâb-ı Hak ayeti kerimede buyuruyor ki: “Onlar ivedi olarak gelip geçeni seviyorlar.” (İnsan-27) Dolayısıyla bu ivedi olanın tutkusu vahşileştiriyor. “Hep ben,hep ben” diyenlerin adil davranmasını bekleyemezsiniz. Bu bakış açısı oraya buraya saldıran, insandan bir canavar üretiyor.
-Eğer bugün Filistin’de zulme uğrayanlara yardım etmezsek, orayı tamamen ele geçiren bu kez etrafa saldırmaya başlayacak, durmayacak. “Nehirden Denize” diye bir söylem var. Müslümanların yaşadıkları bütün coğrafyaları tamamen kendi yönetimlerine almayı ve bizi de en fazla çalıştıracakları ve yer yer istedikleri gibi zulmedecekleri kişiler olarak görüyorlar. Biz bu bakış açısına düşmanız. Onları yeniden insanlık ailesine davet etmek bizim borcumuz. Buna yanaşmaz ise haddini bildirmek bizim de sorumluluğumuz. Nasıl hadlerini bildireceğiz? Cenâb-ı Hak dedi ki siz elinizden geldiğince güç hazırlamak zorundasınız. Onlar istikbar ediyorlar, öylelerinden korkulur, onlar her şeyi katleder. Onların böyle vahşi olduğu bir alemde siz adeleti temsilen, dengeleyecek ve karşı tarafı caydıracak güce sahip olmalısınız. Kur’an-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın gücünüz yettiğince dediği iki tane emir var. Biri takva. Diğeri ise kuvvet hazırlama.
“Korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın.”
(Enfal-60)
-Öyle gençler yetiştirmeliyiz ki bilimde teknolojide özellikle askeri silah sanayisinde, ne kadar adım atabilirlerse ne kadar ufuk geliştirebilirlerse, bunu cephedeymiş gibi değerli olduğu bilinciyle yapacaklar.
-İnsanlar “Ben aldığım maaşa bakarım,ben işime bakarım banane Filistin’den” diyebiliyor; hele hele “Banane Araplardan” diyerek ötekileştiriyor, bu tür söylemler bizde yoktu. Filistin’de birileri arazilerini satmışsa, benim bildiğim Osmanlı’nın çekildiği 1918’de %2,5 kadar satılmış bir arsa vardı. 1947’lere gelinceye kadar bile bu %4’ü geçmedi. BM’nin başlattığı başka bir politika ile zulmen bu insanlardan bu yerler alındı. Filistinliler kendi topraklarında yaşamak istiyorlar. Bize yardım edin diye inim inim inlerken insanlar, biz duyarsız olabilir miyiz? Damarlarındaki asil kanı hissedip aynı duyarlılığı hissedeceğimizin ümidindeyim.
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin getirdiği bu risaleti Türkler beğendiler, yani Türkler gönüllü olarak Müslüman oldular. Eskiden onların bir dinleri vardı ama vazgeçtiler. Hakkı görünce batıldan uzaklaştılar. Uğrunda tarih boyunca can verdiler. Biz bugün küçücük bir coğrafyada sıkışmış bu insanlara ayette geçtiği şekliyle en çok da bizim duyarlı olmamız gerekiyor. Önce mallarımızla, ne kadar yardım yapabiliyorsak, onlara ne kadar imkan gönderebiliyorsak.. Mallarla cihad, aynı zamanda karşı tarafa ekonomik destek olmamaktır. Biliyorum çok kimse bunu düşündüğünde şeytan ona gelip diyecek ki “yahu senin göndereceğin 10 liradan ne çıkar?” Yahut “senin o 10 lirayı karşı tarafa kaptırmaktan geri durmandan ne çıkar?” Yarın Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıktığımda “Ya Rabbi ben bana düşeni yaptım” diyebileceğiz. Kişi kendine düşeni yapınca, herkes yapmışcasına olan sonuca kendisinin en azından kavuştuğunu, bunun onun amel defterine yazıldığını düşünürse bu motivasyon getirir.
Ya Rabbi kalplerimizi barıştır. Aynı kıbleye dönen aynı Rabbe kulluk eden kimse hangi ırktan olursa olsun biz onu kardeş biliriz, onu sakınır ona destek oluruz.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”
Bir adam: “Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz: “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir”buyurdu.(Buhârî, Mezâlim 4)
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
👇🏻👇🏻👇🏻
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder