01 Ocak 2024

Filistin Dersleri 1 (18.10.2023)

İsrail’in Filistinli Kardeşlerimize Uyguladığı Soykırım | 18.10.2023 | Dost Tv


Dersten Kısa Notlar:


-Hz. Adem aleyhisselâmdan bu yana hak-batıl mücadelesinde, küfürün hakka karşı tahammülsüzlüğü sözkonusu. Dünyayı yegane mutluluk kaynağı olarak görüyor, dolayısıyla da bu mutluluğuna gölge düşüren Mü’minlerin varlığından rahatsız. Çünkü Mü’minlerin gelip geçici olarak gördükleri, basıp geçtikleri, gözlerinde büyük bir değer vermedikleri bir yere onlar tapıyor. Onlar dünyaya razı olmuş bir kesim. Ve bunu en güzel biçimde yaşamak istiyorlar. Daha fazlasına sahip olabilmek uğruna insanları köleleştirmeyi, imha etmeyi, katletmeyi normal görüyorlar. 


“Elbette sen onları (Yahudileri) insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Hatta onlardaki hırs müşriklerde bile yoktur. Her biri bin yıl yaşamak ister.” (Bakara-96)


“Eğer âhiret yurdunun saâdeti, başkalarına değil de Allah yanında sadece size ait ise ve siz de bu inancınızda da samimi iseniz, öyleyse ölümü temenni edin.” (Bakara-94)

 Ama ölümü temenni etmezler, dünyaya olan tutkularından dolayı…


-Filistin halkını kolay bir lokma olarak yutamadılar. Ümmetin gündemi olarak neredeyse bir yüzyıldır bu devam ediyor. Kur’an-ı Kerîm’in bize haber verdiği düşmanlar içerisinde Yahudiler ilk sırada ve en şiddetli olanları. 

  “İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” (Maide-82)


-Yahudilerin Müslümanlara karşı şiddetli düşmanlığının arka planında ne olabilir? 

  Birinci sebep mıradları arasındaki farklılık. Birinci grup ahireti, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını murad ediyor, öyle yaşamak istiyor. İkinci grup ise dünyayı murad ediyor. Doku uyuşmazlığı var. Irk meselesi de değil bu. Kendi peygamberlerine yine aynı sebeple düşmanlık ediyorlardı. Son peygamberin sallâllâhu aleyhi ve sellem, Araplardan gelmiş olması da sadece bir ayrıntı; Hz. Mesih onlardandı, onu da reddettiler, katletmek için peşine düştüler. Dünyayı yaşamak istedikleri için önüne çıkan her engeli aşmak ve yıkmak istiyorlar. Bu tarihte olduğu gibi bugün de merkezi bir rol üstlemiş hem dünya siyasetinde hem dünya iktisadında.. Ve kendisine de yeni bir yurt inşa etmek istiyor, toprağa kavuşmak istiyor. 


-Menfaatçi tipler sevilmezler. Yahudiler de hep menfaati esas alıp, hem kendi ekonomilerini düşündüklerinden toplumda hep böyle biliniyor ve Avrupa’da onları doğru düzgün seven bulamazsınız. Bu denli menfaat ve hırs tutkunu olunca kendi aralarında da geçinmeyi beceremiyorlar, bütünlük oluşturmazlar. Çünkü bu ihtiras bencilliği körükler. 


-“Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar; ancak korunaklı kaleler içinde veya duvarların arkasından korka korka savaşırlar. Kendi aralarındaki çatışmaları ise çok şiddetlidir. Sen onları dışarıdan birlik içinde sanırsın; halbuki kalpleri darmadağınıktır. Çünkü onlar, akıllarını kullanamayan bir gürûhtur.” (Haşr-14)

  Herkes kendi çıkaranı gözetir. Savaşma noktasında da geçmişten beri aynı ürkeklik içerisindeler. 


İsrâiloğulları, “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!” dediler.” (Maide-24)


-Bugün de bizatihi kendi yaptıkları dev duvarların arkasına saklanmak suretiyle oradan içeriye bombalar atıyorlar. Gelip kendileri birebir savaşmaya cesaret edemiyorlar. Kalpleri de paramparça. Dolayısıyla bu ürkeklikle de dünyaya bu tutkuyla bağlılıkla da bu davayı sürdüremezler. Tek ümitleri şu olabilir; Müslümanlar da artık kendi yaklaşımlarından çıkar da dünyayı merkeze alan ve dünyayı murad eden bir yaklaşıma dönüşürlerse av haline gelirler, müslümanlar mağlup olur. 


-Şehadete dair beklenti insana cesaret veriyor ve düşmanından güçlü hale geliyor.  


-Ümmet olarak bir yozlaşma içerisindeyiz. Zamanın hiç de lehimize işlediğini söylemek mümkün değil. Helali haramı önemsemeyen, ahiret düşüncesinden git gide uzaklaşan halimiz ilerledikçe düşmanımıza benzer oluyoruz. Benzer olanlardan benzer sözleri duyabiliyoruz. 

  Bir bakmışsın insan düne nispetle İsrail’e daha sempatiyle bakıyor. Ya olayların geçmişini bilemiyorlar, ya da bugün yerleşimci politikayla sürekli araziyi gasp eden insanlara daha bir toleransla bakıyorlar. 


-Bizim Kurtuluş Savaşı’nda işgalci devletlere karşı verdiğimiz mücadeleden farklı bir mücadele değil Filistin halkının vermiş olduğu mücadele. 


-Allah azze ve cellenin planı bambaşka olabilir. Cenâb-ı Hak bizim şer gördüğümüz bir şeyde, tam da felaket oldu dediğimiz yerde vicdanları, bilinçaltını uyandırabilir. Dünden bugüne bir çok zihin birdenbire şok dalgası geçirdi. Bir hastaneyi ne olursa olsun hastaları ve çalışanlarıyla bir çırpıda alev topuna döndüren bu anlayışı sorgulamaya başladı. 

  Modern dünya hangi modern dünya? Merhum Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi batı hiç bir zaman medeni olamamıştır. İnsanların bunu görebilmesine belki bir vesile olmuştur. Bel bağladığı ve insan zannettiği hümanist duygularla değerlerini benimsemeye çalıştığı batının aslında korkunç bir vahşet üzere kurulduğunu ve kaynakları artık tükenmeye yüz tuttuğundan yeni kaynakları sömürmek, bir vampir gibi beslenmek için arayışta olduğunu görmesine, meselelere bir de bu açıdan bakmasına vesile olmuştur. Belki Cenâb-ı Hakk’ın ibretin sayfasını ümmetin yüzüne döndürmek istediği bir biçimde gelişebilir. Gençlerin batı hevesini özentisini kırabilir. Oradaki vahşetin perdesini kaldırabilir ve gösterebilir. 


-Hakkı batıldan ayırmak isteyen kimseler açısından tüm bu yaşanılanlar uyandırıcı olur. Allah azze ve celle uyanmak isteyenin uyanabileceği koşulları hep ortaya çıkarır ki kimse ahirette “Ya Rabbi ben çok anlayamamıştım, ben fark edememiştim” demesin. 


-Elinizde kuvvet yoksa düşman geliyor her yeri dümdüz ediyor. O yüzden bugün bilimde ve teknikte, askeri kapasitede, yanısıra iktisadi güçten yana olan zaafiyetimizle şuan bu çaresizliği yaşıyoruz. Yoksa benzer bir uçak gemisini siz onların burnunun dibine götürüp konumlandıracak kadar gücünüz olsa, Akdeniz’de bu türden uçak gemilerinizle onların girişini caydıracak kadar kapasiteniz olsa, uydu destekli askeri kapasiteniz olsa, belli bir hava sahasını kapatabilecek gücünüz olsa, Filistin’e desteğinizi sahada işletebilecek olsanız… Bu tabi ümmetin birliğine bakıyor. Yoksa sadece kınamakla yetinmek zorunda kalıyorsunuz. 


-İlimde,fende, savunma sanayisinde gelişsek Siyonizme karşı mücadele edebilecek miyiz? Bunların dışında başka faktörler yok mudur?

  Siyonizm iktisadı kullanıyor, dolayısıyla onların iktisat kıskacından kurtulabilmiş olmanız gerekir. Çünkü savaş için hamle yaptığınızda arkanızın sağlam olması lazım. Tüm bunlar yeterli olur mu? Bir de dünyaya nasıl baktığınız önemli. Eğer ahireti murad eder bir tarzda hayata bakıyorsanız o zaman neticeyi elde edersiniz. Cenâb-ı Hakk’ın bize vaadini gerçekleştirmesi için, bize yardımını yaşatması için O’nun bütün emirlerine sarılmak gerekiyor; imana,takvaya ihtiyacımız var. Bu emirlere sarıldığımızda biz izzetimizi koruyabiliriz. 


-Onlar başka bir coğrafyada başka bir Müslüman topluluğa bunu yaparken, burada ibret alıp hem kendi uyanışımıza hem de gelecek nesillere bu şuuru doğru aktaracak bir perspektif oluşturmaz isek eğer bu kırılma ve yozlaşma tersine işlemeye devam ederse zalimden yana olanların yarınlarda aynı zalimin avı olacağı gayet açık gözüküyor. 


-Müslümanların zulme karşı durmak ve güçleriyle zulmü engellemek sorumlulukları var. Bu yaşananlar gönül coğrafyamız Filistin’de yaşanıyor. Ama eğer elinizde doğrudan müdahale edebilecek gücünüz yok ise, arkanız sağlam değil, ekonominiz sağlam değil, teknolojik üstünlük yarışında henüz geri plandasınız… Böyle bir durumda da hamasî söylemler ile Müslüman bir yurdu riske,tehlikeye atacak gibi bir davranış sergileyemezsiniz. Resûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem böylesi bir şey yapmadı. Yani gücünüzün düşman güçleriyle orantısız kaldığı yerde bu kez bekleyeduruyorsunuz.. Belli bir strateji gerekir. Yoksa bütün varlığını riske eden bir yaklaşım ne kadar hamasî gözükse de bir defa Cenâb-ı Hakk’ın rızasına uygun düşmez. Çünkü O “tedbirinizi alın” emrinde bulundu. Makul bir dengeli durum yoksa harekete geçemezsiniz; geçmişte Mekke’de harekete geçemeyenlerin kaldığı durumdaki gibi velev ki gözlerinin önünde Müslüman kardeşleri işkencelerle katlediliyorlardı.  O günkü toplumda Resûlullah (sav) da vardı ve sahabiler katlediliyrolardı. Savaşmak da istemişlerdi peygamberimiz müsaade etmedi sallâllâhu aleyhi ve sellem. Düşmanı caydıracak kadar belli bir duruma gelinceye kadar Cenâb-ı Hak kuvvet hazırlanmasını emretti.  Oradaki ölçütü de düşmanın cayacak kadar olması. Biz caydıramaz isek, biz sözümüzü sahaya indiremez isek, kimin askeri kapasitesi daha önde ise o daha baskın olacaktır. Halbuki Allah azze ve celle bize tersini emrediyor. Bu hazırlığı en üst düzeyde yapmak ve sonra da elde ettiğimiz gücü ve imkanı hak lehine adalet lehine kullanabilmek; sadece Müslümanlar için değil gayrimüslimler için de kullanabilmek. Geçmişte ecdadımızın yaptığı gibi. İslam medeniyetinin ırk temelli bir geçmişi yok siyonizmde olduğu gibi. İslam medeniyeti Allah’ın bütün kullarına Allah’ın mesajını ulaştırmayı hedefler. 


-Ümmet dün birken,beraberken bu kadar geniş coğrafyada ortak siyasi birliği varken ve çok güçlüyken; bugün parça parça olmuş ve zaafiyet içerisine düşmüşse tabandaki asıl sebep kalplerin Cenâb-ı Hakk’tan çözülmesidir. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/a-GPOqTLoaM?si=CYQeCk7IVweXRx0s

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder