01 Ocak 2024

Filistin Dersleri 5 (1.11.2023)

Allah’ın (cc) Yahudilere “Zillet ve Meskenet Damgası” Vurması Ne Demektir? | 1.11.2023 | Dost Tv 


Dersten Kısa Notlar:


-Zillet: Alçaklık

-Meskenet: Yoksulluk


-Cenâb-ı Hak bu topluluktan bahsederken biz onları farklı farklı topluluklar halinde dağıttık, diyor. Bu durum onları çekişmeli hale getiriyor, kendi birlik beraberlikleri parçalı. Farklı coğrafyalara dağılmış durumları zillet ve zavallılık. Son 1000 yıldaki tarihçelerinde bile sürgün edilmelerini görüyoruz. 


-Filistin’e tarihte ilk gelen gemilerin üzerinde açtıkları o büyük yazıda “Gidecek yerimiz yok, bizi misafir edin” ifadeleri vardı. Çoluk çocuk, kadın, erkek, yaşlı, çaresiz bir millet.. Bu son yüzyılda oluyor düşünün. Zillet ve meskenet çok bariz bir şekilde onların üzerlerinde gözüküyor… Bir istiklalleri yok, bu zillet. Bir yerlerde yaşayabilmek için birilerine boyun eğiyorlar. ABD bile kurulduğunda onlara dair ayrımcı bir yasayı barındırıyordu, bunlar görev ve sorumluluk alamazlar diye. 


-Allah azze ve celle bu zillet ve meskeneti bunlara durduk yere mi damgaladı? Ve bu kesintisiz bir zillet ve meskenet midir? 

  Hz.Musa aleyhisselâma eşlik edip belli bir iyilik hali ile Cenâb-ı Hak onları Mısır’dan kurtardı; sabredince, belli bir kararlılık sergileyince… İşte orada bir reçete var; namaza sarılın, mabetler edinin, kıbleler edinin diye. Onlar bunları yerine getirince uzun bir zamandan sonra kurtuldular. Ve artık Allah’ın peygamberinin ardından Cenâb-ı Hakk’a teslimiyet sergileyecekleri bir yolculuktalar. Fakat her sıkıntı yaşadıkça bu teslimiyetten caydılar. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: “Yahudiler her ne zaman bir ahitte bulundularsa (kiminle anlaşma yaptılarsa), içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Doğrusu, onların çoğu iman etmez.” (Bakara-100)

  Onlardan bazıları ahdi atarlar, sorumluluklarını yerine getirmezler cayarlar. Nitekim serüvenleri hep böyledir. İçlerinde sözünde durmaya çalışan birileri illa ki oluyor. 


-“Hani bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.' dediniz. O da size 'O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın, o vakit istediğiniz elbette olacaktır.' dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar. Evet, öyle oldu, çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı." (Bakara-61)

  Tek tip yemekten bizim canımız sıkıldı daha fazlasını istiyoruz dediler. 

  

-Gerek Hırıstiyanların gerek Yahudilerin ellerinde muharref bir şeylerin olması onları aklamaz. Gözden geçirmeleri akletmeleri icap eder. Allah azze ve celle mazlum suçsuz insanları katletmeyi hiç emreder mi, kullarından böyle bir yanlışı ister mi? Kul demeli ki “Benim Rabbim dosdoğru bir istikamet üzeredir. Adildir.”


-Hakka değil de yalana kulak veren, rüşveti faizi yiyen bir yaklaşım sergiliyorlar. Allah azze ve celleye asi olup durdukları için Allah azze ve cellenin de onlar hakkındaki laneti, zilleti devam ediyor. 


-Bu soy kesintisiz lanetle damgalanmış gibi Kur’an-ı Kerîm’de bir ayet yok. Dolayısıyla bu ırk meskenetten hiç çıkmayacak gibi bir durum söz konusu değil. Cenâb-ı Hak kötü zamanlar da iyi zamanlar da yaşatarak onları ibtila edip duruyor ki vazgeçip dönsünler. İyi zamanlarında taşkınlık yaptıklarını eziyetler ettiklerini görüyoruz. Azgın isyanlarını sürdürüyorlar. Akıllarını kullanmadıkları sürece doğru yolu da bulmaları gözükmüyor. 


-“Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlığı ve kini saldık.” (Maide-64)

  Onlar bu şekilde kaldığı sürece, iman edip Müslüman olmadığı sürece 

-durumları ekonomik ve siyasi anlamda iyileşse bile- kıyamete kadar aralarında bir çekememezlik, bir sevgisizlik düşmanlık hep olagelecek. 


-“Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!” (Bakara-122)

 Cenâb-ı Hak fert düzeyinde herkese aynı nimeti vermediği gibi; millet düzeyinde de her millete aynı nimeti vermemiş. Ama asıl sorun şu; bu nimetler avantajken dezavantaja dönüşüyor mu? Hayır, o orantılı sistem çalışıyor; ne kadar nimet varsa o kadar sorumluluk yükleniyor. Cenâb-ı Hak onlara bu kadar nimet vermişken nankörlük etmeleri ile Cenâb-ı Hakk’ın ayıplayıp lanetine mazhar oluyorlar. 

  “Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size vaad ettiklerimi vereyim. Asıl bana itaatsizlikten sakının.” (Bakara-40)


-Bir nimet iyi kimseyi Allah azze ve celleye karşı daha çok medyun hissettirir, kişi utanır mahcup olur. Ben neyim ne yapıyorum ki Rabbim bana bunu veriyor, diye şükretmeye yer arar. Hz.Davud’da böyleydi. Cenâb-ı Hak ona kitabı, hikmeti verdi. O ise nasıl şükredeyim diye şaşırdı kaldı. Allah azze ve celle Hz.Davud’tan övgüyle bahsediyor. 

  Ama kötü kimsede nimet şımarıklık getirir. Kendini “bir şey” zanneder. Bunu kendi üstünlüğünden sayar. Allah bunu bana ben özel olduğumdan veriyor. Yahudi mantalitesinde bu çok. Cenâb-ı Hak oysa ki lütfundan veriyor benlik bir şey yok. Hatta ben şükrümü eda edemiyorum. İşte bu mütevazi,makul, aklı başında insan tavrı. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

👇🏻👇🏻👇🏻

https://youtu.be/5xfia_Klm_M?si=q8RUYiSjkxqwMrHV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder