17 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-70

KONU: SÜNNETULLAH


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

10.Eylül.2021 tarihli söyleşiden kesitler)


-Başta Cenâb-ı Hakk'ın insanları yaratırken doğum dediğimiz hadise, ilahi bir sünnet olarak üzerimizde tatbik ediliyor.


-Hayat izole bir ortamda, kişinin iradesi ile sınandığı bir durum. Dolayısıyla sünnetullah, Allah'ın sünneti, kişinin iradesini tam bir serbestlikle ortaya çıkaracağı bir ortamı ona hazırlamış. Herhangi bir baskıyı ortamda bırakmamış.


-Allah Azze ve Celle’nin zâtına karşı sorumluluk duymaya davet ediliyoruz. Yeni bir İlahi sünnet, kuluna bu ortamda, aralarından birini göndermek suretiyle vahy ediyor. Bu Allah Azze ve Celle’nin sünneti. 


-“Şüphesiz biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi.” (Ahzab-72)

Gökler, yer ve dağlar bu sorumluluğu yüklenmekten, emaneti almaktan kaçındılar. Demek ki mecburi değillerdi. Zaten arz etti Cenâb-ı Hak. Varlık âleminde kalıcı olabilmek, Allah Azze ve Celle’nin yok etmeyeceğine dair bir emâna kavuşmak üzere yani sonsuzluğu arayan bir süreçte, bu arz edilen emaneti kabul eden, yüklenen varlık İNSAN oldu. 

  Demek ki Cenâb-ı Hak, sünnetini tatbik etmiş, bizi cebri bir uygulamaya tabi etmemiş. Bize teklif ettiği şeyi kabul edip hayata gelmişiz ve Cenâb-ı Hak, zulmetmeyen, zulme miskal-i zerre bile bulaşmayan sünnetini tatbik etmeye devam ediyor. Ve bunun bir gereği olarak aramızdan elçiler gönderiyor ve tarih boyunca Cenâb-ı Hakk'ın bu sünnetinin sahada tatbikatını görüyoruz. Dolayısıyla bu, yadırganacak bir şey değil, tam tersi eğer olmasaydı; “Allah Azze ve Celle niçin bize bu ortamda seslenip sürece dair hatırlatmada bulunmadı, uyarıda bulunmadı, ikaz etmedi.” Diye Allah Azze ve Celle’nin bu sünnetini bekler bir durumda kalırdık. Dolayısıyla tam da olması gerektiği gibi Allah Azze ve Celle, bütün geçmişteki topluluklara da lokal bazda ve son olarak Allah'ın Elçisi ile genel bazda bütün insanları kıyamete kadar içine alacak bir şekilde uyarıda,hatırlatmada bulundu. Ve sürecin akışının sonunun kıyametle sonlanacağını haber verdi. Ve sonrasında huzurda, bütün insanların toplanacağını ve iyiliğin karşılığının ancak iyilik olacağını. Ve Cenâb-ı Hakk'a karşı saygısızlığın, kötülüğün, O’nu ciddiye almayan umursamayan ve saygısızlıkta bulunanların da bunun cezasına müstehak olacağına dair vahiy ile bildirimde bulundu. Bu Allah Azze ve Celle’nin sünnetinin gereği olarak yaşanıyor. Bu aynı zamanda demek olur ki madem elçi göndermeden toplumlar üzerinden Cenâb-ı Hak bunu ifade ediyor, o zaman bunun bireylere ulaşması da Cenâb-ı Hakk'ın bu sünnetinin gereği olarak garanti altındadır. Allah Azze ve Celle bireyi bilgilendirir, bireye her nerede olursa olsun bilginin ulaşmasını sağlar. En temel bilgi olarak konuştuğumuz Cenâb-ı Hakk'ın zâtının, her şeyi yaratan yegâne kudret olduğu bilgisi ve buna dair ayetlerin ister kevnî ayetler olsun, ister vahiy ile ulaşacak ayetler olsun kişiye ulaşıp onu Allah Azze ve Celle’den gayrı bir ilah tanımayacak bir iman düzlemine kavuşturması… Biz kime, nerede, nasıl sağladığının tafsilatını bilmesek de Cenâb-ı Hakk'ın sünnetinin gereği olarak gerçekleştirdiğinden adımız gibi eminiz.

  Firavun benzeri bir soruyu Hz. Musa Aleyhisselâm'a: “Şimdi sen geldin, bize bunları anlatıyorsun ama peki önceki asırlardaki yaşamış kimselerin durumu ne olacak? Onların vebali nedir, onların akıbeti, onların durumu nedir?” sordu. Hz.Musa Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk'ın sünnetine olan tam bir güvenle şu cevabı verdi: “O’nun ilmi, Rabb'imin katındadır.” (Taha-51,52) 

Yani ben bütün önceki asırlardakilere bilgi nasıl ulaştırılmıştır, onlar nasıl uyarılmışlardır, kime, hangi yöreye Peygamber gelmiş, o yöreden bilgi diğer taraflara nüfuz etmiş ve ulaşmış. Bunların hepsini, tafsilatı ile bilemem ama Allah Azze ve Celle’nin ilminin katında bunun karşılığı olduğunu biliyorum. Ben sana şunu söyleyebilirim; Rabb'im doğrudan şaşmaz. Olması gerekenden, adil olandan bir milim bile Allah Azze ve Celle yanlışa sapmaz. Birilerini de bir yerde unutmaz hani onlara da göndermekten gafil kalmaz. “Onları da unuttuk orada, habersiz, öylece helak oldular!” gibi bir duruma Allah Azze ve Celle düşmez. Ne bilerek yanlış yapıp mağdur eder, onları uyarmaksızın, bilgilendirmeksizin, durumdan, süreçten haberdar etmeksizin, öylece hayatlarını sonlandırır; ne de gafletine gelip unutmaz. 


-“Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa-124)

İşte Cenâb-ı Hâkk’ın bir sünneti daha geldi..

Erkek olsun kadın olsun, kim iman edip salih amel işlerse kesinlikle ona hoş bir hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.”

(Nahl-97)

Allah azze ve celle sünnetini nasıl uygulayacağını anlatıyor; iman edip salih amel işleyenlere “hoş bir hayat” ile mutlu edeceğini bize bildiriyor. 

Sünnetullahta bunun tam tersi de sözkonusu: “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” (Taha-124)


Kim de rabbini anmaktan yüz çevirirse Allah onu gitgide artan bir azaba uğratır.” (Cin-17)

Gitgide sıkıntısı büyür. Mutluluktan, hazdan, zevkten yana sürekli azalır azalır azalır ve bu onun açısından hayatı, imkânları bol olsa da çok olsa da tatsız, tuzsuz, huzursuz, zevksiz kılar. Böylesi bir azaptan farksız olur.

Nicesinin bu tatsızlıktan ve tükenmişlikten ötürü bitap düştüğünü, hatta hayatını kendi eliyle sonlandırdığını görebilirsiniz. Yüce Yaradanla temastan kaçınan, O’na kulluğunu yaşamaktan imtina edenlere Allah Azze ve Celle’nin uygulayageldiği bir sünnetidir bu.


-“Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!” (Yasin-68)

Bu ilahi bir sünnettir ve hâlihazırda hepimizde işliyor.


-“Her can ölümü tadacaktır.” (Ali İmran-185) Her kişi, bu ölümü tatmak suretiyle yaşar. Ölmek de İlahi sünnetin herkesi kapsayanlarından bir tanesi. Asla hiç kimse açısından aşılamaz ve delinemez.

  Sen öleceksin de onlar, geride sonsuz mu kalacaklar, onları da öldüreceğiz.” (Enbiya-34) İlahi sünnet istisnasız geride hiç kimseyi bırakmayacak şekilde, herkesi bu sürecin içerisine alır. 


-“Kim bu geçici dünyayı isterse burada istediğimiz kimseye dilediğimiz şeyleri veririz; sonra da onu cehenneme göndeririz; oraya kınanmış ve kovulmuş olarak girer. Kim de âhireti ister ve bir mümin olarak âhiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa işte böylelerinin çabaları karşılık görecektir.” (İsra-18,19)

Allah Azze ve Celle şekûrdur. Kulunun iyiliğine karşı abartılı, anormal, onunla orantılı olmayan bir karşılık verir. Cenâb-ı Hakk'ın kuluna karşılık vermesi yani O’nun şekûr tarafı, biz kullarınki gibi, anlaşılabilir, orantılı şeyler değildir. İyiliğin karşılığı ancak iyilikten başka nedir ki buyurmuş ve kulun iyi davranmasını, ihsanını Allah Azze ve Celle’ye sevgi ve saygı dolu hayatını, olağanüstü bir karşılık ile sonsuz bir gelecek ve mutluluk ile vaat etmiş ve bunu onlara, vefatları sonrası huzuruna alıp hükmedecek ve yaşatacak.


-İlahi sünnetin çerçevesini koyduğu bir hayatımız var. Bunun dışına çıkamıyoruz. Buradan bir delik bulup kendimize, sonsuz başka bir mecraya ilerleyip, ölüm dediğimiz bu sarmalı delip kurtulamıyoruz. Buna dair hiç bir imkanımız yok. Bırakın ölüm gibi temel bir sarmalı delmeyi, Cenâb-ı Hakk'ın hayat içerisinde bizim için sağladığı gündüzü, geceyi, uykuyu bile delemiyoruz. Geceleri uyuyoruz, istirahata mecburuz, yaratılışımızdan gelen Cenâb-ı Hakk'ın hükümleri bunlar. Gündüzü, maîşet için sağlamış.


-“Bu, Allah’ın daha önce gelip geçenler hakkında koyduğu kanundur; Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamayacaksın.” (Ahzab-62)

Yoksa onlar öncekilere uygulanan yasalardan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın yasalarında asla bir değişme bulamazsın; Allah’ın yasalarında asla bir sapma da bulamazsın.” (Fatır-43)

Sen Allah'ın sünnetinde, herhangi bir değişiklik göremezsin. farklılaşma da göremezsin. İlahi sünnet, ilk baştan beri nasıl tatbik ede durduysa aynı şekilde şimdi de tatbik ede durmaktadır. Bizler de aynı sünnetin yani doğumla başlayan, hayatla devam eden ve ölümle sonlanan şablonu genel manada üzerimizde işliyor.

  Nasıl Allah Azze ve Celle’ye karşı sorumluluğu reddedip hatta baştan O’nu tanımaktan uzak durup hayatı, kendi başlarına buyruk ve güya özgür olarak yaşamak isteyen bildiğiniz seküler bir biçimde yaşamak isteyen toplumların; nasıl akıbetinin aynı şekilde son bulduğunu, onların Allah Azze ve Celle’ye dönmekten, huzuruna çıkmaktan Cenâb-ı Hakk'a varmaktan nasıl kaçınamadıklarını, sürecin onları da nasıl bizden önce tükettiğini görmek üzere, Allah Azze ve Celle, sünnetini daha önceki toplumlar üzerinden bize okutur. Ayet ayet, tek tek!..


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/6KnzpVi2atw?si=9CtiKvWCps-GMOND

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder