*Halis Aydemir*
Sâffât Sûresi Tefsir Derslerinden Alıntıdır.
-Hz İbrahim’in kıssası için
Sâffât Sûresi Tefsiri 83-111’deki videoları dinleyebilirsin.
-Hz Mûsâ’nın kıssası için
Sâffât Sûresi Tefsiri 112-122
-Hz İlyas kıssası için
Sâffât Sûresi Tefsiri 123-132
-Hz Lût kıssası için
Sâffât Sûresi Tefsiri 133-138
-Hz Yûnus kıssası için
Sâffât Sûresi Tefsiri 139-148
-Sâffât 182: “Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.”
Hamde Cenabı Hakk’tan gayrısı layık değildir. Yerlerin ve göklerin tüm anahtarları O’nun elinde. Minnetimiz sadece O’nadır. Neticede gelecek olanı Cenabı Haktan bilip müsterih olmak lazım. Bütün nimetleri Allah’tan bilmek aynı zamanda bunları başkalarından bilmemekle de eş anlamlıdır. Aracılar bu hususta yüzde 1 bile katkı sağlamaz. Onlar da bizler gibi yaratıklardır. Biz biliyoruz ki Cenabı Hakk’ın sünnetinde Cenabı Hak araya göstermelik başka kimseler koyuyor. Mesela çocuğu olmuyordur. O doktor bu doktor dolaşırken bir dönem geliyor bu doktorun tedavisiyle Cenabı Hak çocuk ihsan ediyor. O kimseyi konuşurken duyuyorsunuz ; falanca doktor olmasaydı çocuğum olmazdı filanca doktor bunu böyle yaptı vs. Yani Cenabı Allah gönderirken bir kimse üzerinden bunu sağlıyor. Kul halbuki Cenabı Hakk’tan istemişti. Sonra kulun denklemi değişiyor. Ben Allahtan istedim Allah da bana verdi demeyi unutuyor, falanca doktora denk geldik de o bize bu işi sağladı diyor. Cenabı Hakk’ın araya koyduğu küçük bir ayrıntıyla küçük bir çelme ile kul hemen yere çakılıyor. Hz İbrahim’in denklemini düşünün. “Ben Allah’tan istedim O da verdi dolayısıyla O’na hamd ediyorum” diyor. Hz İbrahim çoook uzun yıllar dua etmiştir. 130’lu yaşlarda İsmail oğlu olmuştur. Neredeyse 100 yıl
“ya Rabbi bana bir oğul” diye dua etmiş. “Rabbim duaları işitendir.”
Rabbimiz her an bizi sınıyor. O’nu hatırlayıp O’na mı teşekkür edeceğim hamd edeceğim; yoksa O’nu unutup aradaki kimselere mi teşekkür edeceğim onlara mı minnet duyacağım?
Hamd ile dua arasında da yakın bir ilgi var. Hamd edip bütün içtenliğimizle O’ndan isteriz.
Rabbimiz bizi sınamak ister şükür mü edeceğiz,küfür mü edeceğiz? Küfür Arapça’da nankörlük demek, üstünü örtmek demek. Asıl nimeti vereni gözardı edip kendini öne çıkarmak veya bir başkasını öne çıkarmak demek. Allahtan olduğunu kaybetmek demek.
-Sâffât 175: “Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler.”
Basiret her zaman çabayla elde edilir. Bir ameliyeyle, bir girişimle elde edilir. Eğer insan basirete ulaşmak istemezse, bulunduğu noktada her şeyin basit bir yorumu veya nedeni, gerekçesi var gibi gözükebilir. Cenab-ı Hak en değerli olan bilgiyi hakikati, talipleri için,araştıranlar için, onun peşinde koşanlar için takdir etmiş. Bu ilahi sünnet en başından beri böyle cereyan etmiş.
-Sâffât 150: “Biz melekleri dişi yaratmışız da onlar da bunu görmüşler mi?” Ben onlara yerlerin ve göklerin yaratılışını bile göstermedim, kendi yaratılışlarını bile görmediler, hangi meleğin erkekliğinden dişiliğinden bahsediyorlar? Kendi yaratılışını görmemiş olan meleklerin yaratılışını nasıl görecek? Dolayısıyla meleklere iftira atıyorlar, yalancılar.
“Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adlar takarlar” Necm-27.
İster meleklere dişi adlar taksınlar, ister meleklerin adlarını dişiler için kullansınlar bu aynı şey. Eğer bu insanlar kızların adına melek diyorlar da erkeklere demiyorlarsa, demek ki dişi varlığı meleklere daha yakın,daha uyumlu görüyorlar. Eğer zihinde melek tasavvurunda bir kadın figürü var ise bu da yine köklerinde böyle sapkın bir inancın yattığını gösterir. Ne yazık ki toplumumuzda meleklerin dişi varlıklar olduğu hususunda doğrudan bir inanç yoksa da bunu besleyen şuur altı bir yaklaşım var. Bu son derece kötü bir durum, itikat noktasında problemli bir durum. Bunun üstüne varmak lazım. Meleklerin cinsi yoktur, Allah’ın tesbih eden, ibadet eden,saygın, mübarek kullarıdır. Asi olmazlar ne emrolunursa onu yaparlar.
Melek ismini kızlarımıza koyabiliyoruz. Veya bir kızı tarif ederken “melek gibi” diyebiliyoruz. Hiç ben bir erkeği melek diye tarif edebildiğimizi görmedim. Hatta bir adama “melek gibisin” dersek belki alınabilir çok mu kadınsı görünüyorum diye, kınayabilir. Bu konu aslında öncelikli bir problemimiz, itikadi bir konudur ve kişiyi dinden çıkarma noktasına götürür. Hele hele bazı meleklerin iyilik-kötülük sağlıyor gibi fonksiyonları olduğu düşünülüyor ise bu neredeyse müşrik Kureyş inancıyla örtüşür. İslam inancı varsa da yoksa da bunun manası olmaz. Çünkü yanısıra Allah inancı Kureyş’te zaten vardı. Onlar zaten “elbetteki bunlar Allah’ın mülkü” diyorlardı. Ama böyle demeleri onların inancını masum ve mazur hale getirmedi.
-Hz Yûnus kavminin tepkilerinden eziyetlerinden sebeple muhiti terk ediyor. Kavim yoğun direnç,aşağılama, istihza içindeydi. Yûnus aleyhisselâm dayanamayıp, dolu gemiye doğru kaçıp gitti. Geminin alabora olmak üzere olması dolayısıyla gemidekiler aramızda bir kaçak var kur’a çekelim onu denize atalım, böylece alabora olmaktan kurtuluruz diye düşünmüşler. Ve kur’a çekildi Yunus çıktı yine çekildi yine Yunus çıktı. Gemidekiler yollarına devam edebilmek için onu denize attılar. Cenab-ı Hak koşulları böyle ayarladı. “Göklerin ve yerlerin orduları Allah’ın elindedir.”
Yûnus denizde kendisini kınamaya kendisine kızmaya başlamış. Ve büyük balık onu yutuverdi. Çiğnemeden ısırmadan yuttu. Yûnus’un pişmanlığı daha balığın karnına düşmeden başladı. Balığın karnında o tesbihatını yaptı.
Sâffât 143-144: “Şayet o tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.” Demekki tesbihat, zikir, demek ki Cenab-ı Hakk’a dönme, yalvarma kişiyi kurtarır. Yunus’un zikri onun vahim akibetini değiştirebiliyor, tekrardan onu selamete kavuşturabiliyor ise Cenab-ı Hakk’ı anmanın,yâdetmenin musibetleri tersine çevirmede ne denli değerli ve önemli olduğunu gösteren son derece önemli bir ayeti kerime.
Tesbih edenlerden olmasaydı balığın karnında mahpus hali sürüp gidecekti. Tıpkı şeytanınki gibi.
“Ve biz onu hasta olarak kıyıya attık.”
“Onun üzerine, geniş yapraklı ve kabak türünden bir bitki bitirdik.” Bu bitki ona gölge oldu. Yunus aleyhisselâm ilahi bir bakım ile iyileştirildi. Muhtemelen yapraklardan akan bir takım sıvılarla tedavi edildi ya da yaprakların kendisiyle. Sürecin her halkası son derece kontrollü bir el tarafından kontrol ediliyor. Ve Yûnus aleyhisselâm kaçtığı yere geri döndürülüyor. “Onu yüz bin kişiyi aşan yere gönderdik.” Cenab-ı Hak onu iyileştirdi ve tekrar elçi olarak gönderdi.
-Hz Lût’un kavmi kadar pis, çirkin, çirkef, çarpık bir topluluk yok.
“Yaşlı kadın” Lût’a iman etmeyen eşidir.
-İlyas peygamberin bu sûre dışında kıssası geçmiyor. Kavmi hk bilgi yoktur. O da resullerdendi. O da kavmine sakınmaz mısınız dedi.
“Allah’ı bırakıp Baal’i mi çağırıyorsunuz?” dedi. Baal put.
-Dua eşittir ibadet. Dua ibadetin ta kendisidir. (Hadisi Şerif)
-Kişi imandan feragat edemez. Belli bir şeyler karşısında feragat edebileceği bir şeyse o iman, Cenab-ı Hak onu getirir ve imandan feragat etmesini sağlar. Çünkü böyle bir imanı Cenab-ı Allah kabul etmiyor, değerli saymıyor. Her şey yıkılacak iman yıkılmayacak.
-“Babanız İbrahim’in milletinize uyun.” Hac-78
Cenab-ı Hak İbrahim i bize baba/ata olarak takdim ediyor. O yüzden mümkün olduğunca İbrahim Babamız desek son derece yerinde bir ifade kullanmış oluruz. Bunu Hz Adem için söylüyoruz, Hz Nuh için de söylüyoruz. Çünkü Adem’den gelen kollar tufan ile kesilmiş ve nesil Nuh üzerinden devam etmiştir. Hz Adem Hz Nuh gibi Hz İbrahim de bizim atamız babamızdır, bu bizzat ayeti kerimede geçmiştir. Varsın çocuklarımız “İbrahim nasıl babamız olmuştur?” diye merak etsinler sorgulayıp akletsinler ve hz İbrahim’in Rabbine mükemmel bir teslimiyet sergileyen hayatına baksınlar. İbrahimin bu hayatı Allah katında en makbul olan hayatlardandır. Allah onu kendisine dost/halil edinmiştir.
-Teslimiyetinden değil teslimiyetsizliğinden kork.
-Teslim olmadan ölmeyin. Ne yapın ne edin Allah’a teslimiyeti başarmadan ölmeyin. Teslimiyetten sonra ölebilirsiniz. Peki ya hayat? Hayat zaten bunun için vardı. Bu İbrahimin hayattan anladığı ve çocuklarına vasiyet ettiği bir şey.
-Hz İbrahim zürriyetine son derece düşkün biri.
-Sâffât 102: “…. Ey Babacığım emrolunduğun şeyi yapıver.”
Allah İbrahim’e öyle bir çocuk vermiş ki o da babası gibi Hakk’a teslimiyeti esas almış. Onun ben rûyamda gördüm ifadesinden mesajı almış, mesajın kaynağının nereden geldiğini anlıyor. Sana bunu Rabbimiz emrettikten sonra ben bu emre teslimim. Nasıl insanlar ki bunlar, hareketlerinde, cevaplarında hep O’nunla olan irtibatı yakalıyor ve o irtibat üzerinden meseleyi çözmeye çalışıyorlar. Babasına olan teslimiyeti değil onu Yaradan’a olan teslimiyeti beyan ediyor. Hz İbrahim’e Cenab-ı Hak tam da istediği gibi bir evlat nasip etti. Sağlam ve Hakk’a teslim olmuş bir evlat. Dolayısıyla evladın nasıl gelişeceği nasıl hareket edeceği bir bakıma babanın sınavının bir semeresi, bir ürünü gibi olabilir. Evlat bir fitnedir bir imtihan aracıdır. Ama babanın duruşu ve babanın sınavının sonuçlarıyla da bir bakıma içli dışlıdır. Cenab-ı Hak onları öyle bir ayarlar ki bi anda oğlanı sınarken, aynı babayı oğlu üzerinden sınar. Oradaki giriş çıkışlar (evladın iyiliği kötülüğü, akıllılığı akılsızlığı, yaramazlığı işe yararlılığı) hem evlat hem babanın sınavıyla ilişkilidir. Orada çok karmaşık bir sistem işlemektedir. Cenab-ı Hak orada öyle bir denge tanzim etmiş ki bizler birer baba olarak çocukta gördüğümüz yanlışları kendi kusurlarımızın tecellisi olarak değerlendirmiş olsak çok yanlış etmiş olmayız.
Aynı teslimiyeti İsmail’in annesi Hacer’in dilinde de gördük. “Eğer Rabbinin emriyse gidiver , O bizi zayi etmeyecektir.” dedi. Dolayısıyla İsmail’in son derece güzel bir annesi babası var. İbrahim de oğluna son derece sevgi dolu. Böyle bir kimsenin muhatap olduğu emri düşünelim. Teslimiyetin bu düzeyde olması gerektiğini bu ayetlerle öğrenmiş olduk.
-Sınav kulun en zorlu anında gelir. Sınavdan geçince artık Cenab-ı Hak yolları kolay eyler.
-İbrahim son derece duygulu, yufka yürekli biri. Lut kavmine dahi acıma duygusuyla hareket eden biri. Halim.
-Allah İbrahim’i halil edindi.
-Ben seni insanlara imam tayin ettim.
-Ben Mü’min olmayanları da rızıklandıracağım.
-Bizim çocuklarımıza ve ailemize karşı sorumluluğumuz onları ateşten korumayla ilgilidir. Allah Kuran’da çocuklarınıza şöyle böyle maişet yapın, şunları onlara bırakın diye bir emir vermiyor. Ateşten nasıl koruyacağız? İbrahim gibi dua ederek. “Ya Rabbi namazı kılsınlar.”
“Onları rızıklandır ki şükretsinler.”
İbrahim iyi bir baba. Çünkü evlatlarına dua ediyor! Dolayısıyla baba demek çocuklarını ateşten korumak için tedbir alan, bu tedbirlerin başında da hep duaya başvuran kimsedir! İbrahim aleyhisselâm Kuranı Kerîm’de bir baba örneğidir.
-Sâffât 100: “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver!”
İbrahim aleyhisselâm babadan/atadan ayrılınca yalnızlığı hissetti. Ve Rabbinden kendisine salih evlat vermesini istedi. Hz İbrahim geniş bir coğrafyayı uzun zaman yalnız olarak gezip dolaşmış. O kadar uzun zaman yalnız yaşamış ki Cenab-ı Hak onun için İBRAHİM TEK BAŞINA ÜMMETTİR demiş. Duası uzun yıllar sonra yaşlılığında kabul oldu İsmail doğdu. O yüzden peygamberimiz (sav) diyor ki KAPIYI ÇALMAYA DEVAM. Duaya devam. Cenab-ı Hak kulunun dua etmesinden memnun. “De ki Rabbin seni ne etsin duanız olmasa!”
İbrahim aleyhisselâm duaya tutkun.
-Sâffât 97,98: “Ötekiler, “Onun için bir yapı kurun ve (orada hazırlayacağınız) kuvvetli ateşe atın onu!” dediler. Böylece onu engellemek için bir plan kurdular; ama biz onları alta düşürdük.”
Onlar tuzak kurup ismini lekelemek istediler. Onun için binalar kurdular. Onu yakmaya giden süreçte uzunca bir zaman var. İlkin ikna etmeye caydırmaya çalıştılar. İkna edemeyince korkuttular. Onu büyük bir azabın beklediğini, mancınıkların hazırlandığı, büyük bir ateşin yakılacağını söylediler korkutmayı denediler. İbrahim BEN KORKMUYORUM dedi. Bir adım geri atmadı. Küçük yaşına rağmen bu işkencelerden korkmadı. Ben sizin eş koştuklarınızdan nasıl korkayım? Siz eş koşmaktan korkmuyorsunuz, ben eş koştuklarınızdan mı korkacağım? Siz de Allahı tanıyorsunuz ben de Allahı tanıyorum bunda hemfikiriz. Siz de diyorsunuz ki Allah putların da sahibi. Ama putlar ara işi görürler diyorsunuz.
Sonunda İbrahim’i ateşe attılar. Cenab-ı Allah ateşe dedi ki OL. Serinlik ol esenlik ol. İbrahim’e bir şey olmadı. Onları dibe düşürdük sefil eyledik, İbrahimi yükselttik. İbrahim oradan çıkınca bütün hazırlık tersine döndü. İbrahimin tanrısı ibrahimi korudu, bilgisi dilden dile herkese ulaştı. İbrahimi tutmanın sisteme iyice zarar vereceğini takdir ettiler. İbrahimi salıverdiler. Çünkü o muazzam ateşten kurtulması demek onun son derece güçlü bir el tarafından korunması demek. O muazzam ateşin içinden hiç bir yeri yanmamış olarak bir çocuk çıkıp gelince o zaman dediler ki İBRAHİM GİTSİN. Ve İbrahim dedi ki BEN GİDİYORUM. Sizin işiniz bitti , ben mesajımı verdim. İbrahim bir yerde duran biri değil. İbrahim bir gezgin. İbrahim hicret eden yola çıkan birisi. Sorumluluk hisseden birisi. Nereye gidiyorsun dendiğinde BEN RABBİME GİDİYORUM diyen birisi.
99 : “İbrâhim, “Ben rabbime gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.”
-Sâffât 85,86: “Babasına ve kavmine Siz neye tapıyorsunuz? demişti; Allahtan başka düzmece tanrılar mı edinmek istiyorsunuz?”
Sizin tanrılarınız işe yaramaz ve hepsi benim düşmanım. Bunu kim söylüyor? Gencecik bir çocuk söylüyor, Hz İbrahim. Şu ibadet ettiğiniz putlar var ya, sadece bunlar değil tee en eski atalarınızın ibadet ettiği putları kadar, hepsini düşman ilan ediyorum. Onlar için atalarına söz söylemek son derece vahim bir şey. İbrahim de en ağır bir biçimde tee atalarını kast etti. Siz ve atalarınız da dalalet içindesiniz, dedi. İbrahim böyle söyleyince şok oldular. Gencecik bir çocuk birdenbire kralın çıplak olduğunu haykırıyor. Bunlar sizin tanrılarınız değil. Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir. Ben de buna tanığım. O beni yaratandır, gece gündüz yedirendir, bana yol gösterendir. Her yapılan işi zaten o yapıyor. Bakın sizin tanrılarınız hiç bir şey yapmıyor. Hastalandığımda bana şifa veren odur. Hz İbrahim diyor ki: “Yazıklar olsun yuh olsun size ve Allahtan başka taptıklarınıza. Akletmiyor musunuz?” İnanın Hz İbrahim’in bu sözü bütün Kuran gibi bir şeydir. Yergi var. İnsanın sahip olduğu donanımlara sadık olmaması, Allah’ın kendisine verdiği imkanları kullanmaması dolayısıyla yergi var. İnsanın yaratılışındaki büyüklük var. Yegane olan Allah’tan gayrısına tapınmaya insanın yönelmesi var. Bunlar Kuranın anlattığı temel konulardır. Ve en sondaki Kuranın en temel sorusu: Akletmiyor musunuz? Bütün Kuran’da hangi sûreyi okursanız okuyun konu buraya gelecektir. Konu İbrahim’e gelecektir, konu yegane ilaha güvenmeye dayanmaya, sadece O’na dua etmeye, O’ndan gayrı herkesi ve her şeyi kendisi gibi kul ve aciz bilmeye gelecek. Ve bu noktaya gelmeyen, uzaklaşan insanların akletmeyişlerini yeren bir yerde düğümlenecektir. Bu mesaj sadece Kuran’da değil, İbrahim’in sahifelerinde de bu vardı, Nuh’un getirdiklerinde de bu vardı, Musa’nın kitabında da bu vardı. Cenab-ı Hak bütün öncekilerin mesajının bu olduğunu söylüyor.
-Sâffât 75-82: “Vaktiyle Nuh bize yakarmıştı, biz de ne güzel karşılık vermiştik. Nitekim kendisini ve ailesini o büyük felaketten kurtardık. Ve yalnız onun zürriyetini kalıcı kıldık. Onun hakkında iyi bir ün yaptık.”
Nuh 950 sene sabretti, dişini sıktı. Allah’a olan itimatını korudu. Biz de onu zayi etmedik. Biz de ona ödül verdik onu ikinci Adem yaptık, zürriyetini kalıcı kıldık. Diğer herkesin soyu tufanda ölüp bittiler, gemiye binenlerden de zürriyet kalmadı. Nuh böylece insanlığın ikinci atası oldu. Dolayısıyla Kuranı Kerim’e göre içimizde Nuh’un soyundan gelmeyen kimse bulunmamaktadır. Zaman zaman söylediğimiz “hepimiz Ademin çocuklarıyız” cümlesini “hepimiz Nuh’un çocuklarıyız” şeklinde de söyleyebiliriz. Hz Nuh herkesin atası oluverdi, namı da hiç silinmedi. Allah böyle insana selam eder. “Bütün alemlerde ona selam olsun. İşte biz muhsinlere böyle karşılık veririz.”
Nuh muhsin biriydi ve sizlerden de muhsin, güzel davranan kimseler bekliyorum. -ki karşılık vereyim. Cenab-ı Hak kısacası bize sahne sizin diyor. Buradan manayı dersi kaptansa yol senin. Artık böyle bir şeyi elde etmek için çabalayabilirsin. Bunun ne güzel örneğini Resulullah efendimiz (sav) şöyle tarif etmiş: Allahı görüyormuş gibi yaşamak, Allahı görüyorcasına ibadet etmek.
-Cennetler eğlence ve nimetler yurdudur (Nâim) ve orada inci mercan gibi ortalığa saçılmış hizmetçiler var, ne yana baksan hizmet eden kimselerle dolu. “Onlar ikram gören kimselerdir.”
Cennette içki var mı? Hem de nehirleri var. (Su, içki, süt, bal) İçenler için ağırlık vermez , tamamıyla keyif dolu lezzetli. Akıldan şuurdan koparmaz, baş ağrısı yapmaz.
Cennetlerde yorgunluk hastalık yok, en küçük kötü söz dahi duyulmaz. Öylesine nezih, zevk dolu ve sonsuz bir yurt.
-İnsan hiç bir şeye ümit bağlamayacak, ümidi sadece Cenab-ı Hak olacak, gayesi amacı bütün beklentileri O’na dayalı olacak. Böyle olursa din sadece Cenab-ı Hakk’a tahsis edilmiş olur. Buna erişmek kolay değil. Kul bu anlamda gayrette bulunursa Cenab-ı Hak onu muvaffak kılar. “İhlasa erdirilmiş kullar”
-Cenab-ı Hak niye yemin eder? Müfessirler diyor ki yemin edilenin önemine,büyüklüğüne dikkat çekmek için.
https://youtube.com/playlist?list=PL470HxBGbzVCMdXRf1Lcf2_ogGynx-7aM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder