03 Aralık 2023

Muştu Gençlik’te Söyleşi

Varlık ve Farkındalığımızın İrademize Bağlı Gelişen Yanı | Muştu Gençlik-Üsküdar | 8.10.2023


Söyleşiden Kısa Notlar:


-(7.Ekim Aksa Tufanı üzerine)

  “Savaşın onlarla ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin,onları rezil rüsvâ etsin, sizi onlara muzaffer kılsın, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın!” (Tevbe-14)

  Allah azze ve celle yüreği şifa bulanlardan eylesin, âmin. 

  Anadolu gibi merkezi bir coğrafyada küffarın bütün örnekleriyle savaşmış, onları buradan def etmiş bir milletin evladı olarak bunun nasıl haklı bir mücadele olduğunu biliyoruz. Hangi imkansızlıklarla olursa olsun, isterse en büyük teknoloji ile gelsin, nasıl Cenâb-ı Hakk’ın Nusretiye püskürtülebileceğini de biliyoruz. Bunun en büyük destanını Çanakkale’de yaşadık. 

  Biz en kötü düşmanımızı bile hala kazanma ümidindeyiz. Değişik bir ümmetiz. Asla öfkemiz, adavetimiz bir hudut var ki onun ötesine geçemiyor; o da karşı taraf Cenâb-ı Hakk’a dönmeyi isterse, bu kez kimseye düşmanlığımız kalmıyor. 


-Küffâr kendini güçlü gördü mü ihtirasına kapılır ve saldırır, duramaz. Ama Mü’min bu ihtirasa kapılmaz hep adaletle durur. 


-"Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kızıl tüylü nice develerden daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34)


  Yahudiler acaba Müslüman olacak olsa biz kavmiyetçi bir düşünce ile defolun gidin buradan, der miyiz? 

Cenâb-ı Hakk’ın hak olan mesajını paylaşmaktan, insanlara ulaştırma önceliğinden gayrı bir şey gütmüyoruz. Cenâb-ı Hak bizi bu istikamet üzere tutsun. 

               ********************************


-Bazen kendimizle çok uzun konuşuyoruz. Bazılarının bu tarafı iyi, bunu uzunca yapıyor; bazı kimseler de bundan uzaklaşıyor. Yani kendisiyle konuşmaktan haz etmeyenler var. Siz hangi gruptayım dersiniz? Dün akşam yolda Adem Bey dedi ki; insanın başkalarına erişiminden daha zormuş kendisine erişimi… 

  Bazen yıllarınız geçiyor kendinizle yüzleşmekten çok uzak düşmüş olabiliyorsunuz. Bazı şeyleri kendinizle bile konuşmaya cesaretiniz yok. O iç alanımız Cenâb-ı Hakk’ın çok özel bize tahsis ettiği bir alan; oraya kimse giremez. Orası geniş bir alan ve başkasının manyetik etkisine sahip değil. Kişinin içerideki o özgürlüğü hep bâki kalacak. Buraya dair bir yolculuktan bahsediyoruz…


-Eğer bir kimse kendisini fazla ıskalarsa, ömrü boyunca kendisiyle tanışıp yüzleşmekten imtina ederse bu kimse kendisini unutmaya yüz tutmuş kimse demektir. Artık zamanla kendisini unutuyor. Bu kimsenin kendisiyle başbaşa kalması da vahşet gibi bir şey. Şarkı sözündeki gibi; “Dostlar eve gidince, hava kararınca bu geceler işkence”. Dış dünyayla etkileşim içinize doğru sizi koruyor. İçerisi ile yüzleşmekten kurtuluyorsunuz ve nefes alıyorsunuz adeta. Ama millet gidince kendinizle başbaşa kalıyorsunuz ve işkence hissediyorsanız öyleyse Allah’ın (cc) size bahşettiği fıtrat ile barışık değilsiniz, demektir. Dürüstlüğü oturtamamışsınız demektir. Dolayısıyla  kişi kendisiyle yakalanmaktan kurtarabilmek için, dışarıda sürekli her gün eğlence, parti, gezme, dolaşma arar. Onlara göre “Bu sıkıntı verici sondan uzaklaş” parolan bu olacak. Kendini oyalamalısın, bir şeylerle meşgul olmalısın. Vaktini acı çekmeden geçirmişsen, kendinle yüzleşmemişsen ne güzel. “İyi vakit öldürdük.” Bu artık bir parolaya dönüşüyor. Kişinin kendisiyle olan muamelesi aslında o kişinin kalitesi. 


-Fıtratı yaratan ona ölçeğini vermiş. Çünkü eğer fıtratımızda da ölçek yoksa yanlışı doğruyu biz nasıl bileceğiz? Bilemeyiz ki güvenli bir kulpa tutunmamız lazım ki ayağımızı yere sağlam basabilelim. 

İçimize dışımızdan daha çok güveniyoruz çünkü içimizi bize dışarıdakiler vermediler. İçimizi bizi kim yarattıysa O verdi bundan adımız gibi eminiz. 


-Hayırlı bir işe girişecek olsak bazen düşünürüz “Birileri görsün diye mi yapıyorum bu işi? En iyisi vazgeçeyim riya olmasın.” Sonra yine düşünürüz “Riya miya dedik hayırlı bir işten vazgeçtik.” Peki gerçekten o işi hangi sebeple yapmak üzereyim nasıl anlayacağım? Biraz zaman tanıyayım kendime; “Ya rabbi netleştir içerideki resmi. Biraz müşkül oldu. Biliyorum ki kalpleri evirip çeviren Allah azze ve celledir. Ya Rabbi müdahale et. Bana yolumu göster, ben riyasız bu işi yapmak istiyorum.” Diyerek fıtratın sahibiyle sıcak temasa girdim. 

 

-Yaradan sistemi başıboş bırakmadı; “Ben kayyumum ben sağlamadığım zaman bir şey var bile olamıyor. Ben her an her şeyi iznimle yönetiyorum.”


-Allah azze ve celle Kendisiyle bize dikeyde bir mecra açmış “Dua” dediğimiz iletişim kanalını açmış. Resûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemin duası “Ya Rabbi kalbimi dinin üzere sabit kıl.”

  “Ya Rabbi içimizdeki korkaklıklardan, tembelliklerden, yüksünmelerden, kırılganlıklardan… parazit etkilerden sana sığınıyorum. Fakirlikten, miskinlikten, kötü alışkanlıklardan sana sığınıyorum.”

 Ya Rabbi bana sigarayı bıraktır, denir mi peki? Evet denir. Bütün işlerini Allah’a havale ettiğin gibi bunu da et. Allahım beni sigaradan kurtar diye Allah’tan (cc) yardım dileyebilirsin. 

Biz bu dünyada neyi gözümüzü kestirdiysek onu yapabiliriz Resûlullah’ın (sav) haber verdiğini göre.


-Allah’ım (cc) kolay diye bir şey yok sadece senin kolaylaştırdıkların var. Kontrol Allah’ın (cc) elinde. Sendeki bütün ayarları biliyor. Seni sabah kalktığında mutlu ettirebilir, çökük hissettirebilir. 


-“Kendi içlerinde hiç mi düşünmediler?”

(Rûm Sûresi-8)


-İnsanlar fıtratıyla her zaman çatışık olmayı özellikle istemezler, çatışıp kalmak bu sıkıntılı bir şey. 


-Vicdanımızla karşı karşıya gelmek bizi zorluyor; vicdan diyorlar ona, biz “kalp” diyoruz. Kalptir akleten, fıkheden..


Cenâb-ı Hak diyor ki:

“Bu kafirler var ya onlar kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.” (Âli İmran-167)


  İçin hep seninle beraber ve için hep sana arkadaşlık ediyor. Uykuda bile iç sesimiz devam ediyor. Belli ki bu iç sesimizle de öleceğiz. 


 Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; 

“Bugün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür.” (Maide-119)

Yani o gün öyle bir gün olacak ki sadıklara yani doğrulara, doğrulukları yarar sağlayacak.


“Benim çağrıma sırt dönüyorlarsa adınız gibi emin olun ki hevalarına,arzularına, heveslerine uyuyorlar.”

  1. Vahyin haber vermesi 
  2. Kendi tecrübemiz (bende böyle oluyorsa onda da öyle oluyor olmalı. Fıtrat böyle bendeki sitem neyse onda da öyle. Bu iman ettiğimiz yeknesaklık) 


-Sistemin sahibi sistemini muhkem kılmış. 

  Bilim varsa zaten Allah var olduğu içindir. Allah olmasaydı o bilimi nereden çıkaracaksın? Sistem varsa eğer,  o zaman sistemin kurucusu, var edicisi ondan evvel var olmalı.  


-Ateistler en sonunda zaten varlığı da inkar ediyor. Tanrı yok ama var olsa bile o da insanın kendisi olur, diyorlar. “Niye, neden, nasıl olmuş?” Gibi soruları bırak bu soru bizim canımızı okuyor, diyorlar, her şey kazara olmuş işte birbirimizin canını sıkmayalım. 

  “Kendi içlerinde hiç mi tefekkür etmediler? Allah gökleri ve yeri niçin yarattı?” (Rûm-8)


-Cenâb-ı Hak dilememizi istiyor. Ben Cenâb-ı Hakk’ın emrine senkronizeyim. Bize irade bahşetti. Dilememizi diledi. Robot yapıyoruz ama irade veremiyoruz, onun dileyebilmesini dileyemiyoruz. 


-İlim tek başına işe yaramıyor kudrete ihtiyacımız var. O ilminizi sonuca götüreceksiniz bunun için önce hammaddeyi üretmeniz lazım. O yüzden “sistem nasıl oldu?” Sorusundan önce “madde nasıl oldu?” Sorusu var. Fıtratımızın birinci sorusu “Neden bir şey var?” Sorusudur. 


  Cenâb-ı Hak önce hiçlikten varlığa sonra da varlıklarla sistematik bir hal almaya, Hâlık’a ihtiyaç duyan yaradılışımızın bizi Var Eden’in hayatı var ettiğine ve sonra da bizi niçin var ettiğine dair düşüncelere götüreceğini söylüyor. Bu bizim fıtratımızın doğal gündemi. Eğer fıtratımıza eşlik edersek o bizi adım adım Allah’a götürecek.  

 

 “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm-30)


-Freud “Bana çocuk getirin arlı istiyorsanız arlı çıkarayım, arsız istiyorsanız arsız çıkarayım, diyor. Peki ama öyle mi? Çocuğun fıtratından gelen bir şey yok mu? Her şey tamamen dışarıdan mı şekilleniyor?

Kendi içimde bastığım yere nasıl güveneceğim? Doğan her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra çevresi tarafından etkileşime uğrar. Gerçeği sorgulamaya başlar. 


-“Müslümanların hepsinin evinde bıçak var, her akşam onu bileyip duruyorlar, elimize bir gavur geçse de onu öldürüp cennete girsek, diyorlar”

Biz Müslümanların böyle kimseler olduğunu zannediyorduk! (Bir muhtedi)


-İnsan en çok kendi iyiliğine kolay inanır. Bu benmerkezci iyiliğin kabulü ile bu iyiliğin altına çok şey yığabiliyoruz ve o yığdıklarımız kendi gerçeklerimiz ile yüzleşmemiz arasında bariyer teşkil ediyor. Meseleleri sağlıklı düşünememeye başlıyoruz. 

                   *****************************


 SORU: İnsanın duygularla arası nasıl olması gerekiyor?

 -Bu parazit duyguları hangi durumda kontrol etmemiz gerekir? Ölçüt akleden yanımız. Dolayısıyla bir duygu akleden yanımızla çatıştığı zaman duygumuzu durduruyoruz, akleden yanımızı kararımıza yansıtıyoruz. Çünkü akleden yanımız bizi yanıltmaz ama duygularımız yanıltabilir. Allah azze ve celle kararlardan mesul tutacak. Bir duygu akleden yanımızla çelişmiyorsa sonuna kadar yaşayabilirsin; bu şehvet olabilir helal daire içinde.. Bu yeme içme olur, israf sınırına gelmeden ve harama bulaşmadan.. “Allah'ın kulları için yarattığı güzellikleri, süsleri ve rızıkların iyisini, temizini yasaklayabilir?” (Araf-32)


 Peki nasıl ayırt edeceğiz, yani bu akleden yanım mı, duygusal yanım mı? 

Duygu his düzeyinde olur, akleden yanımız ise teorik düzeydedir, deliller üzere yürür, tartışabilir yanı vardır. Örneğin sevginin tartışılabilir yanı yoktur. Hatta zevkler de renkler de tartışılmaz denir. Adama niçin seviyorsun denmez, adam sana gönül ferman dinlemiyor ki der. O bir duygu çünkü. 


 SORU: Çevremiz kalibre edilmemiş çoğunlukla dolu. Biz nasıl bir üslup takınmalıyız, kalibrasyonu nasıl korumalıyız?

-Biz kalibre etmiyoruz, fıtrat orijinali itibariyle kalibre edilmiş zaten. Her insanın fıtratı zaten onu adım adım Allah’a götürecek şekilde etrafı,alemi, hayatı okumaya hazır bir sistem. Bazıları mızıkçılık ediyor, fıtratıyla yol yürümek istemiyor. Fıtrat ama hala özgün ve kalibre halde bekliyor, Sahibi (yani Allah azze ve celle) onu değiştirmediği sürece ona bir şey olmuyor. Peki Sahibi onu ne zaman değiştiriyor? Kul fıtratıyla iyice zıtlaşa zıtlaşa artık çok zaman geçiyorsa ve çok imkanların tüketilmesi sonucunda Allah da artık kalplerini eğiyor. Bu artık ölüm gibi bir şey. Artık hakkı görecek yetileri kalmıyor. Hakka tutunma süreci sonlanmış oluyor. 

 Biz sadece fıtratımızı terbiye ederiz. 

 Çevremizde çoğu kendisiyle zıt yaşıyor siz ise kendinizle barışık yaşamak istiyorsunuz. Cenâb-ı Hak diyor ki:

“Siz hidayet üzere olduğunuz sürece başkalarının delalet üzere olmasının size bir zararı olmaz.” 

(Maide-105)

Çünkü Cenâb-ı Hak kişinin bu irade mahremiyetini güvence altına almış. 


 “Allah, iman edenleri, inanıp ikrar ettikleri o değişmez söz sebebiyle dünyada da âhirette de sapasağlam tutar ve ayaklarını kaydırmaz. Zâlimleri ise şaşırtır, onların doğru yoldan çıkmasına fırsat verir.” (İbrahim-27)


 Sen vazgeçmedikçe tüm alem toplansa seni vazgeçiremez Cenâb-ı Hak seni muhafaza eder. Bu çok güzel değil mi, düşünün milyonlar arasında herkes delalete giderken siz alemlerin Rabbine doğru adım atıyorsunuz. 


-Peygamberler gelip bizi uyarmadı mı; onlar o kadar inatla,küfürle,ısrarla Cenâb-ı Hakk’a diklenerek yolu tamamladıkları o kadar belli ki hiç acınacak halleri yok. Cenâb-ı Hak bizi öyle bir akıbette olmaktan muhafaza buyursun. Âmin. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder