03 Kasım 2023

Gençlerle Söyleşi-103

KONU: AFET


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

10.Şubat.2023 tarihli söyleşiden kesitler)


-“Âd kavminde de (ibretler var). Onlara silip süpüren rüzgârı göndermiştik. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, kül edip savuruyordu.” (Zariyat-41,42)

 Cenâb-ı Hak, bir de kasırganın içinde ateş olanından bahsetti. Bu kez hem güçlü bir rüzgâr hem de içinde ateş olan: “…âniden ateşli bir kasırga gelip o bahçeyi yakıp kül etsin?”(Bakara-266/Alıntı)

  O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar savrulan kum yığınları halini alır.”(Müzzemmil-14)


-Emniyetli bir ortamda değiliz ve kontrol edemediğimiz etkenlerin sonucunda yaşıyoruz -ki onları kimin kontrol ettiğini biliyoruz. Yani bir yaprağın bile bilgisi izni dışında ağaçtan düşmesi muhtemel olmayan, son derece her şeyin O’nun (cc) ihatası kuşatması altında olduğu bir ortamda yaşıyoruz. O, bizi Yaratan Kudret!


  Bilim bize tdbiri öğütlüyor, bilim hiçbir zaman bize: ‘’Ben bunları kontrol ettim, artık rahat edebilirsiniz yerinizde rahat uyuyabilirsiniz’’ demiyor, tam tersi daha bir tehlikenin farkına varabilmemizi sağlıyor.

  Allah da (cc) bizden, akleden insanlar olarak gerçeği görmemizi istiyor. Gerçek nedir? Gerçek, hayatın her sokağı ve bütün mecraları kapalıdır, kapalılığın adı ölümdür, ölümle kapatılmıştır. Bir süreliğine yaşadığımız bu hayattan ya hastalanarak ölüp ayrılacağız ya başımıza saksı düşerek ölüp ayrılacağız. Ya trafik kazası geçirerek ölüp ayrılacağınız, ya yaşlılığa bağlı ve ölüm raporlarında geçen nedenlerle ölüp ayrılacağız. Dolayısıyla bütün sokaklar kapalı. Ya afette ayrılacağız ya suda yani geminin suda alabora olmasıyla, Titanik örneğindeki gibi bir afet ile.. Dolayısıyla bunlardan herhangi biriyle ama illaki öleceğimizi bilerek hayata başlıyoruz. Bu, baştan ölümü satın aldığımız gerçeklik. Mümin olsak da olmasak da bunu satın alarak hayatı yaşıyoruz. Aramızda ben ölmeyeceğim iddiasında bulunan var mı? 

  Tedbir almak Allah'ın (cc) emri yani hastalığa karşı da tedbir alıyoruz, trafiğe karşı da tedbir alıyoruz kemerimizi bağlıyoruz. Yapmasak ne olur, günahkâr oluruz. Cenâb-ı Hak: “Tedbirinizi alın!” Buyurdu (Nisa-71)

  Biz tedbiri Allah (cc) takdir edecekse şayet onu önleyeceğini düşünerek almıyoruz, biz tedbiri Allah (cc) emrettiği için günaha düşmeyelim diye alıyoruz. Yoksa hiçbir tedbirin cinsi ne olursa olsun, ne kadar yüksek düzeyde olursa olsun, ilahi iradeyi önlemeyeceğini hem aklen biliyoruz hem istatistiksel olarak biliyoruz. Cenâb-ı Hak murad etti mi ona yapacak bir şey yok. Dolayısıyla bilim dahi tam manasıyla önleyici yani yüzde yüz güvence sağlayan hiçbir tedbirden söz edemiyor. Sadece güvence durumunu, yüzdelik ihtimali artırabiliriz, diyor. Peki o kalan yüzde yüze tamamlayamadığı yerde kimin iradesi saklı, Allah’ın (cc) iradesi saklı. Dolayısıyla hiçbir konuda ve hiçbir biçimde tedbirler yüzde yüze varmıyor varamıyor ama her halükârda elimizden geldiğince makul bir düzeyde tedbir almakla memuruz. Dolayısıyla müminler, takdiri Cenâb-ı Hakk'ın iradesini ve O’nun (cc) her şeydeki tasarrufunu bildikleri halde tedbire başvuruyorlar, neden? Cenâb-ı Hakk'ın emri olduğu için.. 


-Tedbir almazsak günahkar oluruz. 

Allah azze ve cellenin huzuruna hem tedbir almadığımız için vebal üzere çıkarız hem de bunun cezasını çekmiş oluruz. Dolayısıyla tedbir ile memuruz. 


-Afet kitlesel bir şey olduğu için her türlü insanın başına gelebilir. Müminlerin coğrafyasında da yaşanabilir, ülkemizde yaşandığı gibi. Küffarın coğrafyasında yaşanabilir. Kaldı ki küffarın coğrafyasında olunca da oradakilerin hepsi kafir değil, aralarında iman edenler de var.


-“Taun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu müminler için rahmet kıldı. Bu sebeple tauna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıb 31)


-“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa ‘Bu Allah’tan’ derler, başlarına bir kötülük gelince de ‘Bu senden’ derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de.” (Nisa-78)


-“De ki: ‘Söyler misiniz; size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?’” (Enam-47)


-Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: 

«Şehitler beş sınıftır: Taun’dan (Veba’dan) ölen, karın hastalığından ölen, suda boğularak ölen, yıkıntı altında kalarak ölen ve Allah yolunda ölendir.» (Muttefekun Aleyh Hadis)


-Hepimiz biliyoruz, bizim için yazılı olan ölümü yaşayacağız. Kimimiz hastalıkla, kimimiz Allah (cc) göstermesin boğularak, kimimiz Allah (cc) göstermesin başına saksı düşerek, kimimizin levha kimimizin başka bir şey. Kimimiz hastalanarak, kimimiz Allah (cc) yolunda ama hangi biçimiyle olursa olsun ölümü Cenâb-ı Hakk'ın kendisine yazdığı şekli ile bekleyen ve Allah’dan (cc) günü öncesinde, bunların bir kısmından Cenâb-ı Hakk'a sığınan, ki elinde olduğunu bildiği için sığınır. Resulullah'ın (sas): ‘’Ya Rabbi Sana sığınıyorum, yıkıntı altında kalarak ölmekten’’ diye ve benzeri Cenabı Hakk'a sığındığı dua ve niyazları var. Sistemi işletenin Cenâb-ı Hakk olduğunun bilincinde olduğu için müminler, başlarına musibet geldiğinde derlermiş ki: “Biz Allah'a aidiz, ondan geldik. Ve biz O’na dönmekteyiz.” (Bakara-156)

 Garip olan bir şey yok, yadırgadığımız da bir şey yok, beklenmedik bir durum yok. Biz ölümü önden satın aldık. Biz Allah'ın (cc) yarattığı varlıklarız ve O’na (cc) döneceğiz. Hayata kapılıp hep yaşayacağımız vehmi ile yanılgıya girmedik. 


Mü’minin hayranlık verici bir hali vardır ki, onun her işi hayırdır. Bu hal, müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.» (Sahih-i Müslim)


  Hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil. Cenâb-ı Hak zaten haber vermişti, ölüm bile öyle değil. Allah (cc) iyilerin ölümünü, meleklerin kendilerinin yanına gelip onları teselli ettikleri, müjdeledikleri, hoş bir ayrılış olarak, ‘’tadımlık’’ anlatırken O kadar ki mesela şehadeti: ‘’tekrar dönelim, bir daha o geçişin mutluluğunu yaşayalım’’ diye arzu eden, hiç olmadı bari geride kalanlara bunun müjdesini ulaştıran cinsten ölüm türleri var.


“‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: ‘Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!’”(Fussilet-30)


- Alemlerin Rabbi’nin müminlere nasıl davranıyor, kafirlere nasıl davranıyor? Aynı afet müminler tarafından yaşanırken onları arındırıp temizlerken, kafirler tarafında niye farklı? Çünkü onlar Sahibi (cc) Yaratanı tanımıyor. O’na (cc) meydan okuyor. O’nunla (cc) diklenmeye, dikleşmeye, isyan etmeye, O’na (cc) karşı büyüklenmeye girişmiş. Cenâb-ı Hak onları tokatlıyor.

Dolayısıyla afetin helâk cinsinden olanı ancak zalimlere. Müminlere olsa olsa Allah'ın rahmeti.

  Allah, iman edenleri günahlardan arındırmak, kâfirleri de yok etmek için böyle yapıyor.” (Âli İmran-141)


- Hasta ziyaretine ettiğimizde ‘’günahlarına kefaret olsun’’ deriz. İyi bir sınav veren hasta daha aklanmış daha paklanmıştır. Cenâb-ı Hakk’a daha da yakınlaşmış, o kadar ki bunun farkına varınca yıllar sonra sorsan ‘’Allah (cc) yaşatmasa mıydı’’ diye, ‘’iyi ki yaşatmış’’ diyecek kadar hamd eder mümin, yaşattığı o terakkiden ötürü.


-Felaketler hangi biçimiyle olursa olsun, müminler cenahında güzel ibtilalardır, iyileri aramızdan şehitler olarak alır. Geride kalanları günahlarından arındırır, paklaştırır, Cenâb-ı Hakk'a yakınlaştırır.  Hayatın güvenilir bir yer olmadığını, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetiyle yaşadığımızı, O’ndan (cc) geldiğimizi ve O’na (cc) döneceğimizi, asıl gayemizin Cenâb-ı Hakk’ın bize hazırladığı sonsuzluk yurdu, cennetler olduğunu bilen müminlerin yaşadığı felaketin sonuçları böyle arınmaya paklanmaya, ilahi rahmetiyle Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmaya dönüşüyor. 


-Bırakın böyle büyük yıkımları, yangınları, selleri, felaketleri, dere yataklarını, denizlerde boğulmaları; küçücük bir diken bile müminin ayağına batsa o ona kefaret olur. Hatalarından bir tanesini düşürür.

O yüzden müminler, Cenâb-ı Hakk'ın her türlü sıkıntıyı, her an yaşatabileceği bilinciyle Allah’a (cc) karşı korku dolu bir yürek ile yaşarlar. Sıkıntı başlarına geldiğinde şok olmamalarının sebebi budur. ‘’Allah'tan!..’’ demelerinin sebebi, önden olan bu hazırlıklarıdır. Bilirler ve derler ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır.”(Tevbe-51)


-Allah’tan (cc) afiyeti, güzelliği, iyiliği, sıhhati istiyoruz ama asla kendimizi güvende görmüyoruz, kafirlerden farkımız bu bizim. Helak olan kafirler kendilerini güvende görüyorlar. Cenâb-ı Hakk’ı tanımayan bu inkarcı kafirlere afetler Allah'ın (cc) bir gazabıdır. Müminlere gelen afetler, Allah'ın (cc) bir rahmetidir. 


-İlahi rahmetin üzerimize, bizi günahlarımızdan arındırmak için tıpkı ağacın yapraklarını dökmesi gibi gerek hastalığı gönderirken gerek afetleri gönderirken, günahlarını göz önünde bulunduran kimse kendisini buna namzet hisseder. Rasulullah'ın (sas) bütün hayatı böyleydi ve Cenâb-ı Hak müminleri Kur’an-ı Kerîm’de böyle tarif etti: “Müminler öyle kimselerdir ki; Rablerinin azabından korkarlar, ürperti halindedirler.” (Mearic-27)

  Sabaha olup da geceyi azapsız geçirirse: ‘’Yarabbi, aslında azaba döndürecek günahlarıma kefaret olduracak çok kötü amelim var ama Sen beni güvenle sabaha çıkardın.’’ Hamd ederdi Allah’ın Resulü (sas). Akşama çıksa, gün boyunca bir şey isabet etmedi ise diye Cenâb-ı Hakk’a hamd ederdi. Gece yatıya dururken ‘’Amenerrasulü’’nü okumak biz müminlerin alışkanlığı. Ne diyoruz orada? ‘’Ya Rabbi, birazdan yatağa gireceğiz. Gaflet içerisinde uyuyakalacağız. Ne gündüzümüzde ne gecemizde Sana (cc) karşı asla emniyetimiz yok.’’


-“Göktekinin sizi yerin dibine batırmayacağından emin misiniz? Bir de bakarsınız yeryüzü altüst olmuş!” (Mülk-16)

 Yoksa siz kendinizi güvencede mi sayıyorsunuz?Gökteki sizi yere batırsa... Yer sarsılıp dursa bir güvenceniz mi var? “Ya Rabbi! Biz müminler asla emin değiliz. Hangi biçimiyle üzerimize azabı göndersen bunlara karşılık gelecek, bunlara kefaret olması için rahmetinle üzerimize yağmur gibi yağacak, o kadar çok günahımız var ki. Biz bunlardan hiçbirinden ötürü Sana (cc) ‘sen bunu yapamazsın’ diyenlerden olmak istemiyoruz. Şu güzelim belayı güzel bir şekilde sonuçlandıran, ‘Allah'tan (cc) geldi’ diye sabırla göğüsleyen, ölülerini Senin (cc) tekbirlerinle, nidalarınla, şehadetlerinle toprağa veren güzel müminler gibi bize de böyle bir yürek... Başa gelirse şayet; bunu böyle göğüsleyecek bir sabır nasip eyle.”


-Cenâb-ı Hak afeti yaşattığında ‘’Allah'tan (cc) geldi bu’’ demeyi bilen ve bunu bir refleks halinde tam da ayette geçtiği şekliyle ve böylece rahmete döndüren tam da Resulullah’ın (sas) haber verdiği şekliyle; bir ümmetin çocuklarıyız. Allah (cc) bizi ve bizden sonrakileri bu rahmetinden mahrum eylemesin.

Bir de düşünün ki...

Öyle zamanlar gelse ki, bizden öyle nesiller türese ki maazanAllah; Cenâb-ı Hakk’a meydan okusa, önden ölümü satın almasa, Allah'ı (cc) O’nun (cc) Kudretini reddetse, dünyaya öylesine bağlansa, ölümü göz ardı edip ölüm onlar da şok dalgaları oluştursa... Geride bir dünya intiharlarla, isyanlarla, Allah'a (cc) söven insanların sokaklarda dolaştığı, korkunç olurdu. Allah (cc) ne ümmetimize ne ümmetimizin bir güzide toplumu olan milletimize böylesi bir akıbet göstermesin. Böylesi bir gün göstermesin. İman zürriyetimizle akıp devam etsin, ki iyi günleri de güzel yaşayalım, kötü günleri de Allah'ın (cc) rahmetiyle şu haftada yaşadığımız gibi güzel yaşayalım. Hayat Rasulullah'ın (sas) haber verdiği gibi; iyi günde de kötü günde de bize hep güzel olsun.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/QFCJqDVqS1o?si=Qesoa__Nit3jZwW2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder