KONU: İNTİZAR
(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi
11.Mart.2022 tarihli söyleşiden kesitler)
-Kötü durumda olanın kötü durumdan çıkmak için beklemesi de intizar; gayet durumu iyi olduğu halde, hiçbir sıkıntısı, rahatsızlığı olmadığı halde iyi bir sonuç, iyi bir gelişmenin ucunu çeken dört gözle beklemek dedikleri bir bekleyiş de yine intizar oluşturuyor.
Biz bunların bu yaşa gelinceye kadar çok çeşitli örneklerini yaşadık, biliyoruz. İntizar zorlayıcı bir şey. Hele hele kötü örnekleri daha bir zorlayıcı bir şey ama hepsinde bir süreç var ve hepsinde bir his var.
Anne karnında dokuz ayı geçiriyorsun hiç farkında olmuyorsun. Bu dünyada adam baygınlık geçiriyor, on yıl sonra gözünü açıyor, 10 yıllık zamanı birdenbire geçmiş gibi. Her gece yaşadığımız uykuyla geceyi atlıyoruz güne, hiç zamanı yaşamadan milim milim saniyelere takılmadan. Demek ki bize yaşatılması açısından intizar, bir azaba dönüşürse gerçek bir azap olur ama eğer Allah Azze ve Celle kolaylaştırırsa her şeyde olduğu gibi bütün zor gözüken şeyler kolay olur. Bizim dünya hayatındaki bu çeşitli evrelerini, süreçlerini bildiğimiz, gah iyi şey beklerken bekleyişe girdiğimiz; gah kötülükten çıkmak için, ferahlamak için, bir kapının aralanması için beklediğimiz veya hatta satın aldığı bir şeyin eline geçmesini, kargonun gelmesine kadar bekleyiş çeşitleri var ama işin ucunda iyi şeyler varsa beklemek de güzel olabiliyor.
Biz dünya hayatında ikiye ayrılıyoruz:
Bir; dünyayı bir süreç kabul edenler. Doğal olarak onlar hemen bekleyişe giriyorlar yani dünya bir süreçse başıyla sonuyla, o zaman sürecin tamamlanması. Bu hemen bekleme fikrini getiriyor insanın aklına ama bazıları var ki dünyayı bir süreç değil amaç olarak görüyorlar. Dolayısıyla onlar için bir bekleyiş söz konusu olmayabiliyor. Hatta onlar beklemekten hazzetmiyorlar. Bekleyişin sonu düşündürdüğü, süreci düşündürdüğünden de rahatsızlar. O yüzden hoşlanmıyorlar.
O yüzden Kur’an-I Kerim'de baktığımız zaman Peygamberlerin hayatını bir süreç olarak anlattıkları ve sona doğru hayatın yaklaştığını ve hayat bittiğinde Cenâb-ı Hakk’a dönüşü ve Cenâb-ı Hakk’ın hayatı muhasebe edip iyi ya da kötü bir sonuca hükme bağlayacağına dair anlatımlarından rahatsız oldular. Bunu bıçak gibi kesecek bir meydan okumaya sarıldılar. Dediler ki: “Ve şöyle derler: ‘Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?’” (Yasin-48)
Ne zaman bu vaat, dediler.. Kur'an'da bunu çok sık görüyoruz, hayatı amaç haline getirenlerin Peygamberlere karşı güçlü şekilde kullandıkları bir meydan okumadır bu, ne zaman!.. Bu vaat ettiğiniz şey ne zaman olacak? Ee, ne zaman olacak? Hadi bakalım, getirin bakalım, şimdi yapın bakalım. “Eğer söylediğiniz doğru ise bu hüküm ne zaman?” diye soruyorlar. (Secde-28)
Eğer doğru sözlü iseniz diye Peygamberleri sıkıştırıyorlardı yani beklemeye gerek yok, sahici iseniz hadi yapın!.. Korkusuzca bir meydan okuma, onların bu meydan okumasına karşı Allah Azze ve Celle Peygamberlere bir şey öğretti; siz de onlara deyin ki, dedi: “Bekleyin”
“Biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” (Yunus-102)
İntizar hepimiz için geçerli, intizar edelim, bekleyelim, zamanın geçtiğini, bekleme sürecinin işlediğini bilmek rahatsız etti onları. Neyi bekliyoruz? Bir sonu, muhakkak olan bir sonu bekliyoruz. Beklemekten hazzetmeyenler, bekleyiş fikrinin sona doğru ilerlediğini düşünenler, mevcut durumlarını idealize etmiş olanlardır.
-İntizar herkes için geçerli, süreç herkes için işliyor; tıkır tıkır ya da milim milim işliyor. Kimse kendisini zamanı pause'layıp sürecin dışına çıkaramıyor. Bunda hepimiz ortağız ama sürecin intizar açısından ilerlemesinin bir özlemle güzel sona doğru vakit yaklaştıkça hoş karşılandığı iyilerken, sürecin diğerleri açısından adeta onları parça parça, içten içe kemiren ve sona yaklaştıkça da onları daha bir huzursuz eden; “Sürecin dışına çıkamadık ve sürecin sonuna da hazırlanamadık (!)”
Dedirten bir kötü sonu bekliyorlar. Adam halinden çok memnun olabilir, dünyasıyla mutlu olabilir, caka da satıyor olabilir. Ama iyi kimsenin sona dair intizarı onu birdenbire rahatsız eder. Biz de Rab'bimizin bize vaat ettiği sonsuz geleceği bekliyoruz. Hayatı idealize etmedik, verdiklerinden Cenâb-ı Hak kanaat ettik, fazla verdiyse dahi O’nun yolunda infak ederek yine o sona dair, sürecin sonrasına dair bekleyiş fikriyle yaşıyoruz hayatı.
O zaman 'intizar' demek bizim açımızdan bir yaşam biçimidir. Biz beklemedeyiz, sürecin sonunu satın alan her düşünce artık süreci intizar olarak yaşar.
-Hayatın kendisi intizarla birlikte aslında kolaylaşıyor. Nasıl mı derseniz çünkü hayat iptilâ olduğu için intizar hayatın gerçeğini hep bize okutuyor.
“Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk-2)
Bizi sınamak için!!!
O zaman hayat dediğimiz süreç iptilâ ile geçecekse bunun iyi günü var, kötü günü var, sıkıntısı var, hastalığı var. Bunların hepsinin ucunda güzel bir son varsa bu süreci insan rahat geçirir ama sonda güzel bir son yok ise hayattaki bütün sıkıntılar daha bir ağırlaşır, üzerimize yükü biner. Mü'minler hep hayatı bu motivasyonla yaşarlar. Zorlukları hep bu motivasyonla aşarlar ve hayattaki bütün temel kodları bu anlamlı kılar.
Diğer türlü bakmışsın adam hayattaki zorluklar üzerinde Cenâb-ı Hakk’a isyan üretiyor: “Niye böyle zorluklar var, niye böyle sıkıntılar var, niye kötülük var” diyor.
Birileri niye kötü şeyler yapıyor, niye başımıza musallat oluyor? Beriki ülkeye musallat oluyor, öteki yerde kıtlık çıkıyor, açlıkla insanlar uğraşıyor, beri tarafta iman edenlerle birileri didişiyor. Hayatın içerisindeki iptilâya dönüşen, sınava dönüşen ve bizce kötü karşılanan sevimsiz şeyler bunlar ama eğer hayat iptilâ olarak anlaşılmadıysa ve iptilânın; “Dişini sık, güzel son seni bekliyor...”
Şeklinde bir intizar üzere bekleyişe dönüşmemiş ise hep burada kalacaklar açısından kötü geçen her gün onun açısından büyük bir bedbahtlıktır. Kötü geçen her gün onun açısından büyük bir kayıptır.
-Biz seküler okuyanların hayatı bu adım adım, saat saat, gün gün, hafta hafta, nasıl yürüttüklerini hiç bilmiyoruz, bilmek de istemeyiz. Çünkü hayatın boşluklarını dolduracakları ufak ufak şeylerle mutlu edebilmeye çalışıyorlar. Sona dair hiçbir şeyleri ve beklentileri olmayan kimseler.
-İntizarın anlamlı hali sona kadar varan halidir. Yarı yolda kaldıysa ve koptuysa bağlantıdan o ana kadar bekledikleri de ziyan olur. O yüzden hani bu kadar bekledin bekledin, bari bekle de sonuca kavuş derler yani... Bir şey beklediğiniz zaman beklediğiniz kadar da sermayeyi oraya akıtmış oluyorsunuz.
-En çok da bunu bilmeye ihtiyacımız var; zorlukların hakkından Cenâb-ı Hakk’a duyduğumuz ümit ile intizar ederek mi geleceğiz yoksa zorluklar kapımızı çaldığında Cenâb-ı Hakk’a küsüp kızacak mıyız?
-İyinin intizarı;
Özlem ve vuslat doluyken, sondaki güzelliği düşünerek yaşadığı bir bekleyişken...
Kötünün intizarı;
Korku doludur, o idam edileceği günü bekleyen adamın hali gibidir, hiç zamanı gelmesin ister, hiç olmasını ister. Bulunduğu anda ve zamanda hep kalsın ister. Bunun yolu olmadığı için bu akıl dışı çünkü o illaki tamamlanacak olan bir süreç.
Eğer süreç illa kapanacak ve tamamlanacaksa o zaman onu önden satın alıp sona hazırlık yaparak, geçen günleri birikimle geçirip, gelen günleri özlemle karşılamak... İşte mü’minlerin seyr-u hayatı ve intizarı böyle bir güzelliktedir.
Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder