25 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-84

KONU: FASIKLIK


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

21.Ocak.2022 tarihli söyleşiden kesitler)


-Biz ilk defa fasıklığı ve çok da belirgin bir halde iblis üzerinde görüyoruz. Cenâb-ı Hakk, iblisten bahsederken “Cinlerdendi” diyor. “Rabb’inin emrinden fasıklık etti” diyor. (Kehf-50)

İblisin ne yaptığını biliyoruz, dolayısıyla yaptığı şeyin fasıklık olarak tarif edilmesi, bize olayı anlamamız için iyi bir örnek. Fasıklık, baştan itibaren kötü olmayı gerektirmez. Yani çok iyi bir dönemden sonra da bir kimse birdenbire fasık olabilir yani iradeye, davranışlara, tercihlere bağlı bir şey. Çok iyi birikim yapmışken bile, iyi amelleri itibarıyla, bir kimse fasıklıkla direksiyon kırabilir. Çünkü iblis örneği, böyle bir örnektir yani cinler içerisinde belli bir noktaya gelmiş birinden söz ediyoruz. Allah azze ve celle meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğinde İblîs’in dışında hepsi secde ettiler. “İblîs, ‘Ben, çamurdan yarattığın kimseye secde eder miyim! Şu benden üstün kıldığına bak!’ Dedi.” (İsra-61,62)

  Şeytan, “Benden daha üstün tutmamalıydın” dedi. Cenâb-ı Hakk’ın ona değer vermesini kabullenmedi yani; “Ben daha değerliyim” dedi.

Allah Azze ve Celle kime ne değer verecek, kimi hangi özgün ve özel bir pozisyonda yaratacak? Eğer yarattığı kullar buna sınır getirmeye, bunu belli bir çerçeveye sokmaya yeltenecek olurlarsa ki şeytanın yaptığı budur artık Allah Azze ve Celle mutlak iradesi, mutlak kudreti sınırlanmış demektir. Mutlak değil, artık yarattıklarına mahkûm olmaya başlamış. Kendini bir şey zannetmekten hâsıl olan ve kendine güven temelli ve mutlak kudretin haklarına tecavüz eden artık onu saymamaya başlayan... Çizgiyi aşma dediğimiz... Bulunduğu pozisyonu taşma dediğimiz... Haddini geçme dediğimiz bir durumdan söz ediyoruz, işte fasıklık kavramına doğru yol almaya başladık.

  Fasıklık; kulun kendi çerçevesini, haddini hududunu aşmaya başlaması. Yaradan’a karşı farklı bir yaklaşım sergilemesi. Kulluktan öte artık Cenâb-ı Hak ile daha farklı bir ilişki tasavvur ediyor ve bu ona öyle bir özgüven getiriyor, öyle bir başka bir his veriyor ki artık Cenâb-ı Hakk’ın onun üzerindeki buyruk yetkisi, etkisizleşmeye başlıyor. Bunu kul, kendisi yapıyor yoksa Cenâb-ı Hakk’ın mutfak yetkisine herhangi bir gölge düşmüyor. Ama kul, kendi hayatında yer vermeyince etkisiz olmaya başlıyor. Çünkü Cenâb-ı Hak, kula verdiği irade ile; “Bunu ister kendi hayatında etkili kılarsın istersen etkili kılmazsın. Hudutlar belli sınırlar belli” diyor. 


-Peki, fasıklık kişiyi nereye taşır? Fasıklık, normal bildiğimiz günahlardan daha alt yapısı sağlam günah biçimidir. Fasıklar yaptıkları işlemi, cürmü, kasıtlı, bilinçli, kendilerini bir şey zannettikleri; Mevla'nın onların üzerindeki otoritesini artık eskisi gibi ciddiye almadıkları bir süreçte ilerletirler. O yüzden fasıklık herhangi bir günahkârlık durumu değildir. Fasıklık bir yandan münafıklıkla komşu çok ciddi kesişim boyutları var. 

 “Günaha batanların varacakları yer ise ateştir.” (Secde-20)

 “…yoldan sapmış olarak öldüler.” (Tevbe-84)

 Fasıkların nihayetinde varacağı yer, ateştir yani cehennemlik olacaklar, eğer fasık olarak ölürse. Çünkü ayette “fasık olarak ölme” halinden söz ediliyor.

  “Belki dönüş yaparlar diye, onlara o büyük azaptan önce daha yakın azaptan muhakkak tattıracağız.” (Secde-21) 

   Biz onlara yakın planda, küçük küçük azapları tattıracağız. Yani bir kimse, fasıklık yoluna girdiğinde dahi bu günahı işlemiş, günaha alışmış sonra artık fasıklığa doğru yol almış.

  Dolayısıyla günahkârlıktan geri dönmediğimiz sürece artık orada kaldığımızda, fasıklığa... Fasıklıktan münafıklığa... Münafıklık ile küfür zaten eşdeğer bir çizgide yaşanıyor, dip dibe. Fasık olarak hayatını tamamlayan yani bu tür söylemlerde bulunan insanları etrafımızda görebiliriz. Bunlar sanıldığı gibi nadide değiller. İnsanların ne kadarı fasık?Diye sorarsak Cenâb-ı Hak dedi ki: “İnsanların çoğu kesinlikle fasıklar!” (Yunus-92) Burada Cenâb-ı Hak 

insanların çoğu ‘günahkârlar’ dese tamam. İnsanların tamamı günahkâr, onu biliyoruz yani günahkâr olmayan insan yok. İnsanların çoğu fasık, bu şu demek; O çoğunu çıktığımız zaman fasıkları, kalan günahkârlar, tevbe edebilenler. Çünkü günahkârlıktan yakın planda tevbe kapısını Cenâb-ı Hak açtı: “Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden pişmanlık getirenlerin tövbesidir; işte Allah bunların tövbesini kabul eder.” (Nisa-17) Hemen yakındaki basamaktan geri dönmüş kimseler için tevbe söz konusu ve böylelerinin tevbesi kabul olur. Allah'ın vaad ettiği tevbenin kabulü böyle bir süreç için geçerli. “Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çattığında “Ben şimdi tövbe ettim” diyenlerle kâfir olarak ölenler için kabul edilecek tövbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa-18) 


-“Allah fasık kavme hidayet etmez” (Saff-5)

  Fasık bir kimse artık hidayetle kendisini arasına bir bariyer örmüş gibidir. Çünkü o hâl devam ettiği sürece Allah ona hidayet etmez. Kişinin Cenâb-ı Hakk’a özellikle bilerek ve diklenerek karşı gelmesi durumu olarak tarif ettiğimiz fasıklıktan eğer vazgeçmediği sürece bir kimse, kendisiyle hidayetin arasını kapatmış demektir. Allah böyle nitelediği bir topluluğa hidayet etmeyeceğini söylüyor yani artık onlar hakkı hak olarak görmezler. Bu tavır içerisinde olduğu sürece bâtılı da batıl olarak görmezler. Tam tersi batılı güzel görmeye başlar. Fasıklık kişinin yani görüş alanını etkiliyor, bu aradaki etkileşimi, çoğu kimsede tahmin etmiyor veya bilmiyor veya bilmemezlikten geliyor. Bazı suçlar var ki bu suçları işlediğiniz zaman sizin ayarınız bozuluyor, işte fasıklık gibi. Fasıklık, hidayetin kararmasına yol açan bir şey. 


-Allah Azze ve Celle bize sıklıkla Hz. Âdem'i anlatır. Hz. Âdem, günah işlemiş yanıyla değil, tevbe etmiş yanıyla Kur’an-ı Kerîm’de övülür. 

  Hz. Âdem Aleyhisselâm ve eşi, onlar da günahın kıyısına geldiler, günahı işlediler. Diğer taraftan şeytan da günahın kıyısına geldi ve günahı işledi. Peki sonra? Asıl fark sonra ortaya çıkıyor. Çünkü buraya kadar her ikisi de aynı şeyi yaptılar. Biri “yap” denileni yapmadı, diğeri “yapma” denileni yaptı. 

  Hz. Âdem'in de şeytanın da işlediği suç, bu anlamda birbirine denk gibi. Fakat sonrası? Sonrasındaki fasıklık her şeyi değiştiriyor. Günahkârlık, hepimizde ortak olan, iyimizde kötümüzde, Hazreti Âdem’de ve şeytanda olan bir şey. Ama fasıklık şeytanda ortaya çıktı. Cenâb-ı Hakk ona; “Niçin bu günahı işledin?” Dediğinde o cevabıyla fasıklığını ortaya koydu, dedi ki: “Beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın. Benim, çamurdan yarattığın bir beşere secde etmem, olacak şey değildir”

dedi. 

  Biz O’nun kuluyuz. Allah Azze ve Celle’ye hiçbir şeyi dayatmaya diretmeye, O’nun mutlak egemenliğine, saltanatına başkaldırıya hakkımız yok. İşte bunu iblis yaptı, Cenâb-ı Hak asla affetmedi. 


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 

https://www.youtube.com/live/_illn8HkToo?si=IQSTZhPtOfn9vfQl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder