21 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-75

KONU: RİSK


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 

5.Kasım.2021 tarihli söyleşiden kesitler)  

 

-Haram yolla edinilmiş belli garanti çeşitleri var, riskleri azaltan.. İnsanlar bunlarla kendilerini sigorta ettiriyorlar, risklerini minimize etmek üzere bunlara başvuruyorlar. Cenâb-ı Hakk'ın haram kıldığı araçların kullanıldığı yöntemlere kul başvurduğunda kendi riskini azaltmak istiyor fakat bu şekilde Cenâb-ı Hakk'ın haram kıldığı bir şeyi göze almış oluyor. Orada yeni bir durum ortaya çıkıyor. Allah Azze ve Celle’nin haram kıldığı bir şeyi göze almak, bir risk değil mi?


-“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara-195)

Alllah'ın emrini yerine getirmekten geri durarak bir insanın kendisini tehlikeye atması…


-Kul tedbirini almakla yükümlü ama bu tedbirin mümin tarafındaki çeşidi başka, seküler bir gözle olaya bakanın tarafındaki tedbirin çeşidi başka. Sen önlemlerini O’na sığınarak almak yerine, O’nun gösterdiği doğru yöntemlerden biriyle almak yerine, O’nun haram kıldığı bir yöntemle önlem almaya kalkışıyorsan, bu iyice O’nu kızdırır ve tam da en çok önlem aldığın şeyden en büyük sıkıntıyı yaşayabilirsin.

  Seküler taraftaki “Murphy” kuralları boşuna değil çünkü orada bu tür önlemlerin neredeyse işe yaramadığı ve hatta en çok önlem aldığın şey en çok başına gelme ihtimali çok olan şeydir. Ne kadar çok bir şeyin üzerine titriyorsan bu sadece “Murphy”de yok, insanların tecrübelerinde de var. Bizde de bir atasözü mesela diyor ki; Sakındığın göze çöp batar.

Ne kadar önlem almaya yönelmişsen hele hele aldığın bu önlemler Cenâb-ı Hakk'ı özellikle kızdıracak, yasakladığı cinstense o zaman o olayın başına gelme ihtimalini daha da bir çoğaltmış olabilirsin. Filhakika, işin doğrusu hayatı böyle kodlamış olan Allah Azze ve Celle bize aslında full önlem de alma ihtimali bırakmadı. Yani seküler cenahta olan kimseler de risk hesapladıktan ve bunlara dair önlemleri aldıktan sonra sorduğunuzda artık “%100 mü?” diye “yok” diyemiyorlar. Çünkü bu %100’e bir türlü vardırılamıyor. Yani önlemleri, seçenekleri azaltabiliyorsunuz ama bir yerlerde bir ihtimaller kalıyor. 


-Açlık!.. Bu her zaman karşımıza çıkabilecek can yakıcı bir seçenek. Dolayısıyla büyük bir risk. Ama Allah Azze ve Celle “Biz sizi bununla sınarız” diyor. Allah Azze ve Celle yönetenin kendisi olduğu bilincini insanlarda ortaya çıkarmak, böyle olanları temyiz etmek, böyle olmayanlardan ayırmak üzere musibetler yaşatıyor. 


-Yaratılan her şey özgün ve irade sahibi bir kudretin bilerek yarattığı bir şey.. Yaşatılan ve değiştirilen koşullarda yine belli bir amaçla, kontrollü olarak, belli bir etkileşimle kulun verdiği reaksiyonları, tepkileri toplamak üzere yürütülen, yaşatılan bir hayatımız var. O zaman o muhtemel kötü seçeneklerin bir anlamı var. Öyle rastlantısal, tesadüfen değil. Bana geliyorsa, ötekine geliyorsa, ötekine geliyorsa, onda yoklanmak istenilen özel bir şey var. 


-Allah Azze ve Celle mademki “Var Eden Kudret” olarak hayatı yönetiyor, şu hâlde risklere dair aldığımız görünür tedbirlerin yanı sıra, Allah Azze ve Celle ile duada iletişim kuruyoruz; Cenâb-ı Hakk'tan bunları bize kolaylaştırmasını, yaşatmamasını, yaşatırsa sabır vermesini diliyoruz. 


-“Sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara-155)


-Kötü bir şey değil risk hesaplaması yapmak… Sonucu bize olumsuz dönecek ne kadar seçenek hesaplıyorsak bunlara oturup kafa yorma, hem de bunlara dair tedbirlere başvurma Allah Azze ve Celle’nin emri. Ama biz müminler tedbirlere başvurduktan sonra bu tedbirlerimizin şayet Cenâb-ı Hak bize yaşatacağı bir musibet varsa ona karşı işe yaramayacağını biliriz. Peki, niçin yaptık? Allah'ın emrini yerine getirmek için yaptık. Çabamız ve gayretimiz Allah Azze ve Celle’nin emri dolayısıyladır. Yoksa aldığımız önlemler Cenâb-ı Hak şayet murat ederse bir şey isabet ettirmeyi ona karşı hiçbir anlamı olmaz.

  Allah’ın emri gereği tedbir alıyoruz ama aynı zamanda hepimiz biliyoruz ki Cenâb-ı Hakk'ın yaşatacağı bir musibet varsa bunu bize yaşatır ve o yaşatacağı musibet kaynağı itibarıyla vaktiyle işlediğimiz kötü fiillerimizden, yanlışlarımızdan birkaçından ötürü hak ettiğimiz şeyler olarak başımıza gelir. Dolayısıyla biz sadece görünürdeki tedbirlerimiz ile değil görünürün ötesinde yüce kudretin hayatı yönetimindeki araçlar olarak bize uyguladığı bu sistemi bildiğimiz için dua ile doğrudan O’nunla ilişki kuruyoruz. “Ya Rabbi! Ben çok günah işledim ve bu günahlarımdan ötürü bana çok musibetler yaşatman söz konusu olabilir. Ben bunlardan korkuyorum.” Bu risklerin Cenâb-ı Hakk'a karşı korkuyu beslemesi müminin hayatında çok önemli bir yer tutar. Bu öyle hastalık değil, bu öyle kötü bir şey de değil. Yani akşamına vardığında bir günün; “Bugün başıma kötü bir şey gelmedi, çocuklarımın, sevdiklerimin başına gelebilirdi, onların da gelmedi, ticarethanemin başına da bugün kötü bir şey gelmedi. Muhtemel hesaplayabildiği bütün risklerden hiçbirinin gerçekleşmediğini gördüğünde her biri tek tek onun için şükür vesilesidir. Çünkü bunları zaten hak ettiğini, hak etmesine rağmen Cenâb-ı Hakk'ın onu esirgediğini düşünür. Bu Allah'a karşı borçluluğunu sürekli zinde tutar. 

  Allah'ım bugün hangi nimet üzere akşamladıysam; sendendir!” 

Yani bunlara ben sahip değildim. Ama seküler bakışta o her başardığında kendinden bilir; “Ya biz sağlığımıza zaten bakıyoruz. Çok iyi şeyler yiyoruz, çok dikkat ediyoruz, çok spor yapıyoruz. Yani biz sağlıklı olmayacağız da kim sağlıklı olacak?”

O başardığında başarısını kendinden bilir. Bakmayın korktuğunda birdenbire korkak kesilir ve o esnada kendi güveni sıfırdır, tedbirleri alırken öyledir ama Allah Azze ve Celle henüz bir şey dokundurtmamışken hep kendi başarısı olarak bilir, aldığı önlemlerin sonucu olarak bilir. Mümin hiçbir zaman başına gelmemiş musibetleri, aldığı önlemlerin sonucu olarak görmez. Mümin aldığı önlemleri çünkü onlar başına gelmesine karşı bir önleyici, o ihtimali ortadan kaldıran bir şey olarak asla görmez. Sadece Allah'ın emrini yerine getirmek için bunu yapar. “Ya Rabbi sen emrettiğin için bu önlemleri alıyorum ama biliyorum ki sen başıma musibet getirecek olsan aklıma gelmeyen o kadar çok çeşitli bunun yolları var ki senin ilminde. Göklerin ve yerin orduları senin emrinde. Herhangi biriyle benim hayatımdaki denklemlerden, denklemlerdeki parametrelerden herhangi bir değişkeni oynattığında benim hayatımı zehir edebilirsin. Etmediysen bu senin rahmetindendir.” Kul bunu rahmetine Cenâb-ı Hakk'ın, kendisine olan iyiliğine Cenâb-ı Hakk'ın yordu, doğrusu da budur. Dolayısıyla hamd etti.


-“Rabbin her şeyi yakından izlemektedir.” (Fecr-14)

Rabb’in kesinlikle rasat halindedir. Her boyutuyla, içe bakan yüzüyle, dışa bakan yüzüyle, geleceğe dair niyetleriyle, Cenâb-ı Hakk'a dair duyduğu korku ve çekincesiyle, sevgi ve saygısıyla kul her an gündemdedir ve her anı itibariyle Allah Azze ve Celle tarafından yaşatılmakta, halden hale sokulup durumu verdiği tepkiler ortaya çıkarılmakta. Hiçbir Cenâb-ı Hakk'a karşı problemli yanımız yok ki Cenâb-ı Hakk onu çıkaracak, bizim tehlike gördüğümüz, sıkıntı gördüğümüz, aman ha olmasın diye kaçtığımız, korktuğumuz şeyi tam da başımıza getirmesin. Hani sakındığın göze çöp batar misali.


-“Kalplerinde bir hastalık taşıyanlar sandılar mı ki Allah bu hastalığı ortaya çıkarmayacak.” (Muhammed-29)

 Öyle bir koşul Cenâb-ı Hak oluşturur ki tam da o hastalığımızı gün yüzüne çıkarır. Cenâb-ı Hakk’a dair problemli olan yanımızı gün yüzüne çıkaran bir musibet başa gelir. O zaman akıllıca olanı; kalpte bir hususta yara, bere, sıkıntı varsa bunu Cenâb-ı Hakk bir musibetle karşımıza görünür olarak çıkarmadan önce bunu kendimiz tedavi etmeye, onu iyileştirmeye, ıslah etmeye... Cenâb-ı Hakk'a yalvararak, yakarak ve Allah'ın bize öğrettiği araçları, meşru araçları... Hatta bunlar içerisinde ibadetler de araçtır, namaz gibi, oruç gibi bunlar da kişinin kendi zaafiyetlerini yönetmesi sürecinde Cenâb-ı Hakk'ın Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bize öğrettiği araçlardandır. Bunları kullanmak suretiyle kul Cenâb-ı Hakk’a yalvara yakara kendini bu şeylerden arındırabilir. Yoksa? Yoksa Allah Azze ve Celle’ye karşı problemli ne yanı varsa onu doğrudan en zayıf halkayı yoklayacak bir musibet ile kendi hayatında kendisine karşı karşıya bulabilir.

  Şu hâlde özetlersek hayat anbean var eden kudretin iradesiyle her birimize özel olmak üzere ayrı ayrı koşullarla yaşatılıyor. Bizi hayatımızın kalan kısmında elbette belli tehlikeler bekliyor. Ama bu tehlikeler sahipsiz, belirsiz, başımıza gelmesi rastlantısal ve şans eseri asla değil. Dolayısıyla bunlara karşı tedbire başvurmak Allah'ın emri, bizim açımızdan öyle.

Yapmaz isek günahkâr oluruz, yapar isek Cenâb-ı Hakk katında onun emrettiği bir şeyi yerine getirmiş oluruz. Ama biliriz ki Cenâb-ı Hakk bunlardan hangisini bizi yaşatacaksa, bize isabet ettirecekse Allah Azze ve Celle bunu bize isabet ettirir. Önlem alma şansımız var mı, ekstra önemler? Elbette var, Allah Azze ve Celle’ye günahlarımızdan mağfiret için sıklıkla sığınmak, mağfiret dilemek, günahları azaltan bir çaba ve gayret içerisinde bulunmak ve Cenâb-ı Hakk'a madem O bunlarla bizi hatırlatmaya, uyandırmaya, kendimize getirmeye çalışıyor; o zaman önden biz gönüllü olarak bilincimizi zinde tutar, Cenâb-ı Hakk'a yaşatmadığı her gün için önden şükredersek bu şükür son derece değerlidir.

Yaşattıktan sonra sıkıntıyı her gece sabaha kadar ağlayıp sızlasanız onun toplamı şu kadar etmez. Çünkü bunu cebren yapıyorsunuz ama önden musibeti Cenâb-ı Hakk size henüz yaşatmamışken şükrünüzün zerresi onu dağlar kadar tartar. Çünkü bunu siz bilinçle ve aklederek yapıyorsunuz. İlahi kudretin bunu size yaşatabileceği halde, hak ettiğiniz halde esirgeyip yaşatmadığına dair bir minnettarlıkla..


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/7NHHL2w7NNA?si=m0aWnUEKjNAFKsez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder