11 Ekim 2023

Gençlerle Söyleşi-52

KONU: ŞUUR


(Bursa/Görükle Gençlik Merkezi 8.Ocak.2021 tarihli söyleşiden kesitler) 


-Cenâb-ı Hak ile olan dinamik ilişkimiz, aslında şuurumuzun en önemli yanı. Bunu ıskaladığımızda veya bunu göz ardı ettiğimizde bilinçten ve farkındalıktan şuurdan, peyderpey uzaklaşıyoruz. Bu bize körelme halini, bu bize gün geçtikçe, Hak’tan uzaklaşan, gerçekten uzaklaşan bir bilinç soğumasını getiriyor.


-Cenâb-ı Hâk kulun şuurunu onun edindiği bilgilerle yürüdüğü yola bağlı olarak ya geliştiriyor ya da edindiği bilgilere rağmen yine yürüdüğü yola bağlı olarak köreltiyor. Bizim dini terminolojide ilim ile amel dediğimiz bilginin hakkını vermek, onu hayata aksettirmek kişide ŞUUR, BİLİNÇ dediğimiz bir sonuca kavuşturur. Bilginin, kendi hayatında karşılık bulacağı şeklini beğenmeyen, bundan rahatsız olan, bunun hayalini bile kafasında canlandırdığında kendisine yakıştırmayan kimselerin kalplerinin karartılacağı ve mühürleneceği bir sürece kadar şuurları gitgide zayıflar. 


-Şuur hali öyle bir an gelir ki o kişiye nur olur. “Allah’a saygısızlıktan sakının ve resulüne iman edin ki size rahmetinden iki kat versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin” (Hadid-28)

 Cenâb-ı Hakk'ın sağladığı nur ile apaydınlık, istikameti belli. Kişinin imanın halavetine,tadına vardığı…

Kendisini mutmain hissettiği...

Hak ile buluşmuş olmanın kendisinde oluşan o güven halini artık yaşamaya başlar. Ve böyle kimseler, adım adım Cenâb-ı Hakk’a doğru dönüşte olurlar. Bir yandan kalpleri ürkek... Bir taraftan amel biriktiredururken, bir taraftan kalbi pıt pıt atıyor. Heyecan duyuyor, bir korku hali sarmış kendisini. Dönüş’te, amellerine eşlik eden bir bilinçten bahsediyoruz ki... Bu bilinç, kalbinde heyecan oluşturuyor. Sınava giren bir kimsenin heyecanı gibi.

Allah Azze ve Celleye dönüşte bu yaptığı amellerin, nasıl bir puanla karşılık bulacağı, Cenâb-ı Hak katında nasıl bir rıza ile bir memnuniyet ile karşılık bulacağı endişesi ve heyecanı, eşlik ediyor.


-“İşte onlardır hayırlı işlerde koşuşarak yarışanlar ve onlardır bu işlerde hep önde gidenler!” (Müminun-61)

İşte böyleleri, ‘hayır’larda yarışıyorlar.

Bu bilinç onları daha fazla hayır kazanmak, daha fazla puan toplamak daha fazlasına kavuşmak hususunda bir yarışa sevk ediyor. Ve onlar, bu hususta öne geçecek olanlardır. İşte böyleleri, önden gidenlerdir. Dolayısıyla, bahsettiğimiz şuur ve amelin nasıl iç içe ve beraber geliştiğini gösteren bir şey. Allah Azze ve Celle, sadece kuru bilgiyle bu sonuca kavuşamayacağımızı; öğrenmenin, amelle birlikte devam ettiğini bildiriyor. 


-Doğru iradeyi ortaya koymadığı sürece, bir kimsenin ne kadar çok bilgi biriktirirse biriktirsin bilince, şuura kavuşamayacağı ortadadır. 

İşte seküler bilimin, olanca biriktirdiği bilgiye rağmen; hayata anlam izafi etmeye yanaşmaması, Var Edici Kudret’i görmemeye yanaşmaması hiçbir zaman, bahsettiğimiz böyle bir şuuru aralamasına fırsat vermiyor. Bu, ilahi bir sünnet çünkü!


-Seküler bilim varlığa dair bingo sorulara kapıları kapatmış. Ne kadar muazzam veriler ve bilgiler keşfetseler de bunların oluşumuna dair soruları görmezden geliyorlar. Var Eden'in ilmi ve iradesi ile tanık olmamak için...

Bilinç dediğimiz kapıyı aralamamak için...

 “Onlar dünya hayatının sadece görünen yüzünü kısmen bilirler; âhiret hakkında ise tamamen gaflet içindedirler.” (Rum-7)

Seküler bilim dünya hayatının zahirine dair bir şeyden ibaret. İlimleri bu kadar. Cenâb-ı Hak dedi ki: “Onların ulaşabildikleri bilgi seviyesi ancak bu kadardır.” (Necm-30)

Onların ilimden meblağı yani gelebilecekleri en üst düzey burası ve o da ‘hayat’ ile tıkalı. Var Eden Kudret’e dair sürecin kapısını bile aralamaya yanaşmıyor.


-Resûlullah (sav) zamanında -ki bugünkü çok temel bilgilerden yoksun kimseler onlar; matematik, fizik, kimya, biyoloji bilmiyorlar ama hayatın en temel sorusuna dair soruları, Cenâb-ı Hakk'ın en temel ayetleri üzerinden; Güneş gibi, Ay gibi, insan gibi, toprak gibi, dağ gibi, gökten inen yağmur gibi, bunlar üzerinden Allah Azze ve Celle, onlara sonuçlandırmayı nasip etti ve onun şuuruna erdiler.


-“Siz Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve bu uğurda bulunduğunuz her yerde ayaklarınızı sağlam tutar, kaydırmaz.” (Muhammed-7)


-Küfre dair eylemler, günaha,isyana, fıska dair eylemler ilk baştan, güzel, hoş, çekici kılınmıştır ama kişi, iradesini aklederek ve kendisini zapt ederek doğru istikamette kullandıkça, işte şuur, o andan itibaren devreye girer. Çirkin olanların, ilk başta güzel gözüken yüzü kaybolur. Öte yandan Allah ile olan sılasını, bağlantısını yaşadıkça ona meftun olmaya başlamasıyla; zorlu, sıkıntılı, çekici görünmeyen ibadetler, taatlar, Allah azze ve celleye dair kulluğun esas olduğu bir yaşam, bu sefer renkli, güzel, tatlı, sevimli yüzü ortaya çıkmaya başlar. İbadetin namazının tadını zevkini alır. 

  Bize ibadetler, bize tâat, ne kadar sevimli geliyor? Bize, isyana dair fiiller ne kadar çirkin görünüyor? Yoksa tam tersi mi? Bu bizim şuur düzeyimize dair çok güçlü bir ipucudur!


-Hakka râm olan, hakkı isteyen, bedeli ne olursa olsun, hakkı yaşamak üzere Cenâb-ı Hak ile sözleşenlere Allah azze ve celle, hakkın şuurunu doya doya yaşatıp, onun kuvveti ile onları kuvvetlendirir. 


-Akleden kimse, öyle bir şuura kavuşur ki; din günü ile birlikte açılan kapıyla, ahiret ve sonsuz yaşam, sonsuz muştu, onun bilincinin tam ortasına düşer. Böyle bir kimseyi başka bir şey ile kandıramazsınız!

Cenâb-ı Hakk'ın vaat ettiklerinin beklentisi ile amel ederken daha onu, ahiretin heyecanı Cenâb-ı Hakk'ın vaad ettiklerine kavuşmanın endişesi, telaşı sarar.


Prof. Dr. Hfz. Halis AYDEMİR 


https://www.youtube.com/live/l_L-sKGQryU?si=P7f_A7dK7k4j0dvO

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder